Her milletin,
her devletin tarihinde iniş çıkışlar vardır. Yedi bin yıllık geçmişi olan bu
milletin tarihinde pek çok yokuşlar, büküşler ve inişler olmuştur. Son iki yüz yıllık
tarihimizde batının teknik ve teknolojik alanda kurduğu düzenin gölgesinde
geçen bir zaman dilimi oluştu. Bu tarih dilimi içerisindeki en önemli kırılmayı
da Birinci Dünya Harbi teşkil etti.
Birinci Dünya Savaşı
o zaman ki adı ile Umumi Harp bizim için tarihte yaşadığımız en büyük
trajedilerden birini oluşturdu. 2 milyon 850 bin asker mevcudu ile girdiğimiz
harpten büyük kayıpla çıktık. 1 milyon kadar şehit, yaralı, kayıp ve esir
verdik. Bu harp neticesinde ordumuzun büyük bir kısmını kaybettik.
?Galipler
dayatırlar.? Ve Birinci Dünya Harbi
sonrasında da bu durum bizim için öyle olmuştur.
Yenildiğimiz bu savaş sonunda galipler kendi
?galipler düzenini? bize dayattılar.
İngiltere?nin
öncülüğündeki zamanın galip devletleri, bu dayatmalarına daha baştan işgal
kumandanlarının telkinleri ile başladılar. Bu cümleden olmak üzere, tarihi
çağrışımları nedeni ile başkentin İstanbul olmaması gerektiği, Ankara olmasının
onlara göre uygun olacağı, halifeliğin kaldırılmasına kadar bir çok madde
başlığı bu şekilde oluşturulmuştır. Hatta Lozan?da İsmet Paşa?nın oturacağı
koltuğa kadar galiplerce bir fark oluşturulmaya çalışılmış. Delegasyonumuzun
itirazı üzerine ?siz sadecce Yunanlıları yendiniz? diyerek kendilerince bir psikolojik
sınır oluşturulmuştur. Bu dayatmaların haddi hududu aşmasıyla da bir ara Lozan?da
görüşmeler kesilmiş. Sonra gene başlamış ve 24 Temmuz 1923?de anlaşma
imzalanmıştır.
Kurulan
Cumhuriyete dayalı yeni devletimiz de bu dayatmalar gölgesinde varlığına devam
etmiştir.
1934 yılında
müzeye çevrilen Ayasofya Camii?nin durumu da ?galipler dayatmasının? bir
ürünüdür. Çünkü sembolleri unutmayan batı zihniyetinin bilinç altında,
Türklerin varlığı bir kadim Şark Meselesi olarak duruyordu. Ayasofya ise o
sembolün en merkezi yerinde duran hikayenin adı idi. O tarihte müzeye çevrilen Ayasofya milletimizin
sinesinde bir hüzün kaynağı olmuştur. Günümüze kadar camiye çevrilmesi yolunda
çabalar devam etmiş. İlim, kültür ve siyaset alanında Ayasofya hiç
gündemimizden düşmemiştir.
Ayasofya 567 senedir hakimiyetimizin nişanesi,
bir vakar abidemiz idi. Müzeye çevrildiği tarihten beri de milletimizin bir
vakar meselesi olmuştur. 86 yıl sonra 24 Temmuz 2020 tarihi itibari ile gücünü,
kudretini tekrar toparlayan Türk Devleti, Ayasofya?yı tekrar camiye
çevirmiştir.
1944-1947
yıllarına kadar İngiltere öncülüğünde devam eden Türkiye?deki galip devlet
rejimi o tarihten sonra Amerika kontrolüne geçmiş. O dönemimize atıf yapan bir
batılı düşünür ?Türkler durdurulmuştur? demiştir. Bahsettiği tabi ki tarihe
yürüyüşümüzün durdurulmasıdır.
Miiletimiz
üzerine giydirilen bu deli gömleğini, yaşadağımız asrın başlarından itibaren parça
parça yırtıp atmış. Ve tekrar kendisinin
ve bütün insanlığın tarihine doğru yürümeye başlamıştır. Batının çöküşünün
başladığı bir zamanda hemde tarihe yürüyüşümüz başlamıştır. Batının zevali,
bizim de kemalimizin ufukta göründüğü bir çağa doğru döndü zaman.
Yapmamız gereken
daha çok işlerimiz var. Önce kendi tarihimizle yüzleşmeliyiz. Tarihimizi
ideolojik pencereden değil, artık ilim/bilim çerçevesinden okumalıyız. Geçmişimize
?zafer? ya da ?hezimet? olarak değil, hakikat penceresinden bakmalıyız.
Alman
idarecileri birinci dünya harbi arkasından kendi halklarına dönüp, ?yenildik ve bu ağır savaş şartları bize
dayatıldı ey halkımız? dediler.
Akabinde de birleşerek, Versay Anlaşmasını yırtıp attılar. Biz de kendi
geçmişimizle yüzleşerek, dayatma şartlarını hep beraber ve kalanları ile
birlikte tarihin çöp sepetine atmalıyız.
Dünya hiç bu
kadar yaşanılamaz hale gelmemişti. Gelir dağılımı bozukluğu had safhaya çıkmış.
Aile ve insanî değerler olabildiğince yerlerde sürünmeye başlamış. Dünyanın
hemen her bölgesinde huzur ve adalet ortadan kaldırılmış. Kan ve göz yaşı bütün
insanlığa tek seçenek olarak dayatılır olmuştur. İnsanlık batı tesirinde geçen
son iki yüz yıllık dönemde, tarihinde gördüğü en karanlık çağını yaşar
olmuştur.
Mütekebbirlerin
kan ve göz yaşı ile sağladıkları yeryüzü düzeninin çöküşü, milletimizin ise
çıkışı görülmeye başlandı.
Şimdilerde küresel
vizyon deniliyor. Kendi çağdaş kızılelma idealimizi inşa etmeliyiz. Birliğe
daha çok ihtiyacımız var. Dirlik ise her zamankinden daha fazla lazım bize.
Adaletimize bütün insanlık muhtaç hale gelmiştir.
Milletimizle
birlikte olan, milletimizle yanyana yürüyenler kazanacak.
Bizim
haricimizde kalanlar ise herkesiyle, her
şeyiyle kaybedecek.
Sağlıcakla
kalın.