İstanbul’dan Başlayan Hikâyesiyle Ulus Denizciler’de Bir Lezzet Mekânı: Boğaziçi Lokantası(1956)

Boğaziçi Lokantası, sulu yemek sektöründe Ankara’da marka olmuş ve şöhreti Türkiye’nin pek çok bucağına yayılmış bir lokanta. Denizciler Caddesinin hemen girişinde Anafartalar dönüşünde, açıldığı 1956 yılından beri aynı yerde hizmet vermekte. Kurucusu Recai Boyacıoğlu (1926-1991). İstanbul Beylerbeyi doğumlu. Kendisi İstanbul Mısır Çarşısı’nda sahibi bir gayri müslim vatandaş olan Pandelli adlı lokantasında ahçı başı iken göçünü toplayarak Ankara’ya gelmesiyle hikâyesi başlamış. Hocası Gönenli Mehmet Efendi bir gün kendisine, ‘’evladım senin nasibin Ankara’dadır. Bundan sonra Ankara’ya git. Bu işi devam ettirmek için kendine işini Ankara’da kur’’ der. Recai Usta, hocasının sözünü tutar ve evini yükünü toplayıp Ankara’ya gelir ve Boğaziçi Lokantasını açar(1956) Denizciler Caddesi o zamanlar Ankara’nın en namlı, en merkezi yerlerinden biridir. Esnaflığı çocukluktan ve çıraklıktan itibaren yetiştiği İstanbul kültürü ile yapan Recai Usta, lokantasına da İstanbul Boğazı’ndan ilhamla Boğaziçi Lokantası adını verir. Yemeklere kaliteli malzemenin yanında bir de yemek yapmadaki ustalığını ve
yüreğini katan Recai Usta lokantasında Ankara’nın en alâ sulu yemeklerini yapmaya başlar. İstanbul kültürünün rüzgârını zaman içinde Ankara’da lezzet markasına dönüştürür. Recai Usta Boğaziçi Lokantasını, yıllar içerisinde piyasanın, Ankara’nın hatta Türkiye’nin bilinen bir sulu yemek lokantası haline getirir.
Boğaziçi Lokantası, günümüzde kurucusunun çizdiği lezzet ve kalite rotasında ilerlemekte. Bugün, Orta Anadolu’nun bölge damak tadına uygun yemekleri bir sanat eseri titizliği ile hazırlanmakta olduğu bir lezzethane konumunda. Lokanta, zamanla bir aile işletmesi haline gelmiş. Recai Usta’nın iki oğlu bir kızından Halil İbrahim Boyacıoğlu babasından devraldığı mesleğini devam ettirmekte. Diğer kardeşler baba ocağı İstanbul’a dönmüşler. Şu an üçüncü kuşaktan olan işletmeci ve Halil İbrahim Boyacıoğlu’nun oğlu Sefa Boyacıoğlu lokanta mirasını ve sulu yemek hizmetlerini devam ettiriyor.
Halil İbrahim Boyacıoğlu’na mesleğin ilkelerini ve sırlarını sorduk. Sakin, dingin ve insana sükûnet telkin eden bir ses tonuyla meslek ilkelerini anlatmaya başladı. Ama öyle bir anlatışla başladı ki, sanki o ilkeleri önce iç dünyasına yaşatmış ve o yaşanmışlık imbiğinden süzülenlerle konuşmaya başladığı hissi yansıdı bizde. Konuşmasına başlarken ‘’bunlar babamızdan öğrendiğimiz meslek usulü’’ diye eklemeyi ihmal etmedi:
– Kepçeyi eksiltme,
– Yiyemiyeceğin yemeği müşteriye sunma,
– Sabahleyin yemeklerin mutlaka tadına bak,
– Kaliteden taviz verme.
– Çalışanlarını mutlu et.
Bu beş meslek ilkesi Boğaziçi Lokantası’nın sulu yemek markası olmasına yön vermiş. Bir tarih, bir marka ve gerisindeki başarı hikâyesini özellikle not ediyoruz Halil İbrahim Boyacıoğlu’nun dilinden. Kendisinden babası ve lokantanın kurucusu Recai Usta’dan bir miktar bahsetmesini istiyoruz. ‘’Babam iyi yemek yapardı ve hayırseverdi’’ diyerek söze giriyor. ‘’Bizim görmediğimiz şekillerde talebelere burs verirdi. Bunu da ancak babam öldükten yıllar sonra gelen müşterilerden öğreniyoruz. Bazı müşteriler ‘’Recai Amca bize burs verdi’’ diye gelip sonraki yıllarda bize ifade etti.’’ diyerek sözlerini tamamladı.
Halil İbrahim Boyacıoğlu’una bir müşteri hikâyesi dinlemek istediğimizi söylüyoruz. Bu hikâye de yine merhum Recai Usta’nın hayırseverliği ile alakalı:
– Bir gün doğu illerinden bir müşterimiz geldi. Anlatmaya başladı.
‘’Bundan otuz yıl evvel bu lokantaya gelmiştik. Oğlumun Hacettepe Hastanesinde tedavisi için Ankara’da bulunuyorduk. Boğaziçi Lokantasında oğlumla bir çorba içtik. Sonra hastaneye geçecektik. Recai Usta demek bizi göz ucuyla takip edermiş. Çorbamızı içtikten sonra garsona hesabı getirmesini istedik. Ancak garson bize ‘’patron sizden para almamamızı söyledi’’ diyerek bizden para kabul etmedi, der. Muhtemelen babam bu müşterilerin kılık kıyafeti ya da hareketlerine bakarak bir yabancı gibi durduklarını hissettiği için ya da içinden gelen bir duyguyla ücret almamış olmalı. Müşteriler bunun üzerine kalkıp babamın yanına gelirler, ‘’Ustam bizim paramız var. Neden bizden para almıyorsun?’’ diye sorarlar. Babam, ‘’Azizim bu çorbalar da bizden olsun’’ diye o müşteriye mukabelede bulunur. Kendilerinin durumunu, niçin geldiklerini öğrenince, o müşteriye telefonunu verir babam. ‘’Siz burada yabancısınız. Bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayın’’ diye tembihleyerek o müşteriyi gönderir.
İşte adını bile hatırlamadığımız o müşteri aradan 30 yıl geçtikten sonra bir gün bize geldi. Bu olayı anlattı. Ve bize dönerek, ‘’İnanır mısınız 30 yıldır bizim evde her gün o amcaya dua ediliyor’’ diyerek sözlerini tamamladı.’’ dedi.
Zamanı durduran sözlerdi bunlar. Belki de İstanbul’dan Ankara’ya bu iyilikleri yaymak için özellikle gönderildi. İyilik medeniyetini başka hangi kelam anlatabilir ki…
Halil İbrahim Boyacıoğlu’na meslek ve nesil bakımından geçmişle bugünü kıyaslamasını istiyoruz.
‘’Eskiden içeri girince gençler, çocuklar ayağa kalkardı. Saygı sevgi vardı. Şimdi bu tarz saygı sevgi kalmadı. Hatta babam garsonların hatası olursa tokadı basardı da hiç biri saygıda kusur etmezdi. Şimdi öyle mi? Hemen her yeri ayağa kaldırıyorlar.’’ Diyerek sözlerini noktaladı.
Boğaziçi Lokantası, yukarıdaki ilkeleri kendisine rehber edinerek sulu yemek sektöründe Ankara’nın marka olmuş lokantalarından biri olarak hizmet vermeye devam ediyor.
Devamlılık ve kalite. Klasik sistemimizde buna sebat etmek denirdi.
Boğaziçi Lokantası, Ankaralılara hem kaliteli yemek hizmetine devam ediyor, hem de bir aile işletmesi olarak varlığını sürdürüyor.
Boğaziçi Lokantası, bu haliyle yeni nesle ve Türkiye’ye çok şeyler söylüyor.
Bir devri ve zamanın var ettiği bir lokanta ve hikâyesinin kahramanlarını farklı cephelerden bakışlarla anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştık.
Gönül hanemize bir Ankara hikâyesi sunduk. Alakadarlarına ve hissedarlarına…