Yıllar geçse de değişen yıllar bazı gerçekleri değiştirmiyor. 2018’deki yazımızı güncel gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı olması açısından bazı düzenlemelerle yeniden alakanıza sunuyoruz:

Her ülkeyi ayakta tutan, ana omurgasını meydana getiren,  zaman zaman sistemine müdahale eden, ana merkezin istikametini tayin eden yapılar vardır. İngiltere’de bu yapıyı  kraliyet ailesi temsil eder. Amerika’da muhtelif siyasal, bürokratik ve finansal yapılar sistem üzerinde söz sahibi olmakla beraber, WASP’lar olarak bilinen bir kesimin   nihai karar mekanizması olarak sistem üzerindeki müessiriyetinden söz edilebilir.

Ya Türkiye’de milli merkez deyince kim akla gelir?
Hangi kurumlaşmış yapı öne çıkar? 
Neresi yahut hangi zümre tayin edici bir güç olarak kendini gösterir?

 Bu sorunun Türkiye’deki cevabı  halkın ortalamasını temsil eden, milli merkezdir.

Halkın ana omurgasını temsil eden, temel inanç dinamikleri ile beslenip sağduyulu bir kesimi içine alan milli merkez, halkın muharrik gücüdür. Halka yön veren, istikamet tayin eden, hedeflerini, kızıl elmasını belirleyen de milli merkezdir. Her asırda her devirde bu durum bu hali ile yani makuliyeti ile tezahür etmiştir. Şimdiye kadar bir çok kanat ya da harici müdahaleler; ülkeyi, devleti, milleti bir taraflarına yapışarak, bir yerlere çekmeye çalışsa da, milli merkez daima galip gelmiş, belirleyici güç fonksiyonunu korumuştur. Hiçbir başka güç yahut macera heveslileri milleti ve devleti istediği istikamete veya maceraya sürükleyememiştir.

Milli merkezi korumalıyız!.. Milli merkezi korumak milleti, devleti ve ülkenin geleceğini korumak anlamına gelmektedir.

Milli merkez, sağduyu, ortak akıl, millet hafızası ve tarihi birikiminin en süzme, en konsantre halidir. Devlet geleneğimizi en kavi haliyle milli merkezde görürsünüz.

Milli merkezi asırların ötesinden bu tarafa taşıyan, besleyen muhtelif kanallar mevcuttur… Tasavvuf ve tarikatlar, ilim ve kelam grubu, ilmiye ve seyfiye(askeriye) milli merkezi besleyen unsurlardan bazılarıdır, bir kaç tanesidir… İlim, devlet ve millet tarihimizin özellikle son 150-200 yıllık kültür ve fikir yolculuğunda dünyadaki daha gelişmiş ülkeler karşısında bir ‘savunma’ hali yaşamaktayız!.. Proje olan ve içimizden çıkan bir gurubun son kırk elli yılda yaşattığı istismarcı tutumu herkese malum oldu… Ve son yaşanan, millete yaşatılan cinnet halinin sorumlularının ‘cemaat’ adını kullanmasından dolayı, tarikatlere doğru içimizdeki bazı kesimlerde bir infial oluştu..

Şu hususu bilmeliyiz ki; ilim, fikir, idare, devlet ve kültür sahasında yaşadığımız/yaşamakta olduğumuz problemlerin sorumluluğu müşterektir… Toplumsal olarak, hepimize aittir… Savunma siperlerinde geçen son iki yüz yıllık fikir ve cemiyet maceramızda her kesimde muhtelif hasar, kusur ve arızi haller oluştu… Yanlış, eksik ve kusurun sorumluluğunu yalnızca bir kesimde aramak, hem meseleyi tam ve doğru anlamamızı engeller… Akabinde genele şamil olan hak ve hukuk temelli yanlışlar, devam eder… Hem de milli merkezi besleyen damarlarda zafiyet oluşturur.

Bir toparlanma, kendini keşfetme ve tarihi kimliğine tekrar sahip çıkma dönemini yaşamaktayız… Hak, hakikat ve adalet kavramlarının yerli yerine oturduğu, İlim düşüncesinin bütün canlılığı ve üretkenliği ile tesis edildiği, kapasitemizi azami seviyelere çıkaracak bir sistem kurulduğu zaman varlığımızı devam ettirecek ve çocuklarımızı kimlik ve kişilik değerleri ile mutlu olabilecekleri bir ülke bırakabiliriz… İhtiyacımız olan genel bir arınma, durulma ve tefekkür yüklü ortak akıl oluşturmak, emek, yürek ve güç birliği yapmaktır…

Yeni dönemde yeni Milli Eğitim Bakanımız milli merkezi besleyecek yukarıdaki saydığımız  fikir, ideal ve esasları şuur ve davranış haline getirecek, hayata geçirecek yol ve yöntemlerle bir maarif yapılanması beklemektedir Türkiye…

Sağlıcakla kalınız efendim..