Ortaokula başladığım 1976 senesinde tarih hocamız Kazım Usta’dan duyduğumda çözmeye çalıştığım ilk şey ‘’Milli Mücadele savaş meydanlarında kazanıldı. Ancak işgal kafalarda devam ediyor.’’ Cümlesi olmuştu.

Sonra da kafalarda devam eden işgalin ayak izlerini sürmeye başladık. Takip ettiğimiz izler bizi en çok da eğitim tarihi uygulamalarına götürdü. Sonucu en ağır politik kararların eğitim sahasında uygulamaya konulduğunu gördük. Bu ülkede ilk uygulamadan kaldırılan tarihi birikimimiz olan tıp literatürü oldu. Bugünkü tıp dilini hemen hepimizin şahit olduğu gibi mütehassıs doktorlar dışında anlayan kalmadı. Daha sonra 1945’te asırların birikimi kelimeler muhtelif isim ve kulp takılarak büyük bir soykırıma tabi tutuldu.  Doksan binin üzerindeki söz varlığı dilimizden çıkarılıp on beş bine düşürüldü. Onların da yarıdan fazlası uydurukça idi. Kalanların da anlam haritaları değişikliğe uğratıldı. Elli bin yer adı değiştirildi. Büyük bir hafıza silme operasyonu devreye konulmuştu.

Arkasından Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığında, İnönü’nün bile daha sonra ‘’bu ancak tek parti döneminde uygulanabilirdi’’ dediği Köy Enstitüleri modeli üretildi.

Stalin dönemindeki Stakhanov adlı işçiden esinlenerek  Stakhanovizm üretim modelinden ilhamlarla Köy Enstitüsü modeli uygulamaya konuldu.  Bu model ülkemiz insanının sırtına tarihin gördüğü en ağır ‘’amelelik’’  olarak yüklendi.   Sonrasında 1944’ten itibaren ülkemizde egemen siyasi güç İngiltere’den Amerika’dan geçse de eğitim ağırlıklı ülkemizdeki işgal sürdürüldü. Arkasından Amerika ile 1947 Fulbrayt anlaşması adıyla neslimiz batının tüketim ve sermaye egemenlerinin tasallutuna teslim edildi. 

1950’den itibaren Amerikalı eğitim uzmanları eğitim sistemimizin her alanında belirleyici oldular. Amerikalı ‘’barış gönüllüleri(!)’’ doğuda bugün bile durduramadığımız ayrılıkçı savaşın ülkemizdeki tohumlarını  attılar. 1960 sonrasında askeriyemizdeki paşaların tamamına yakınını emekli ettiler. Yerine “çağdaş” etiketli  ve “Nato’’ sömürge “eğitimli”  Amerikan kafalı darbeci subaylar yetiştirdiler.  1960 darbesi dahil ülkemizdeki bütün darbe ve muhtıraları bu Amerikan yetiştirmesi subaylar yaptılar!. 17- 25 Aralık darbesinde ‘‘hukuk’’ namıyla ve 15 temmuz da ‘’asker’’ adıyla özel Amerikan projesi Fetö’yü kullandılar. İstanbul’da başlayan “söğüt, kavak” eyleminde ise proje, fon yoluyla sızdıkları dernek, gençlik ve sivil toplum  oluşumlarını devreye soktular.

1968 ilkokul programını Ford Vakfının 13 yıl süren sponsorluğu ile devreye koydular. İlkokul programı demek ülkenin insan modeli demektir. Kime göre? Amerikan tüketim ve sömürge düzenine göre insan.

Milli Mücadele’de savaş meydanlarında mağlup ettiğimiz ülkelere benzemek gibi bir karara ülkemizde yıllardan beri imza atılmakta.  

Bütün bunları neden yazdım?

Suriye’ye sızan Türkiye’nin derin devletinin desteğiyle ülkede iktidar değişti. Bu durumun arkasındaki gücü bütün dünya görüyor, okuyor ve ona göre pozisyon alıyor. Bir tek içimizdeki ‘’yenik aydınlar’’ göremiyor. Edward Said’in “ülkesine karşı kibirli, batıya karşı ezik’’ dediği bu sömürge aydınları okuduklarını anlamıyor, gördüklerini yorumlayamıyorlar. Bu eziklik nemenem bir şey ki bir tanesi çıkmış ‘’Suriye’yi Türkiye’ye bırakmazlar’’ diye ezik, cahilce ve inatla laflar ediyor. Hiç olmasa az başını kaldırsa Türkiye’nin Libya’da bunu saydığı ülkelere rağmen yaptığını görecek!. Ayrıca daha pek çok alanda…  Tam burada Ayvaz Gökdemir’in anlattığı Türkistan gezisinde kendisini “ Sovyet döneminde 18. Yüzyıl sınıf mücadeleleri tarihi profesörü’’ olarak tanıtan anekdotu geldi aklıma.

Bizde ki bazı diplomalar ve akademik ünvanlar gerçekten çöp!..

Eğitim sen nelere kadirsin!

Sömürgeciler eğitim yoluyla aslanı kedi, kediyi de aslan olduğuna inandırıp(!) sonra da aslanı kediye boğdurmaktalar!

Tez zamanda maarifimizi sömürgeci tasallutundan kurtararak millileştirmeliyiz. Tarihimizi, kültürümüzü, insanlığımızı ve inancımızı insanımıza öğreteceğimiz bir eğitime muhtacız. İnsanlık ise bu eğitime daha çok muhtaç.

Bütün insanlık, kendilerini adalete ve fıtrata döndürecek hikmetli bir eğitimi bekliyor.

İnsanları özgürleştirecek bir milli eğitimi ülkemizin ve bütün insanlığın hizmetine sunmalıyız.  Aksi halde devşirme kafasıyla tersinden okuduğu dünyayı millete dayatan ezik aydınlara milletin tahammülü kalmadı!

Sağlıcakla kalın!