Akademik
bilgi ve bilim yolculuğunun, her basamağında belirleyici olanı lisans
eğitimidir. Bilgi ve bilimde, ihtisas alanının ağırlığını lisans derecesi belirler.
Alınan eğitimin niteliği, bu düzeyde başlar. Hoca kadrosu tek tek ve toplu olarak öğrencinin düşünme,
araştırma, öğrenme kapasitesinin oluşmasında belirleyicidir. Bilgi, düşünce ve
kültür temeli öğrenciye fakülte de bir arka plan kazandırır. Daha sonra yüksek
lisans ve doktora ile bilim yolcusunun bilim ve bilgi temelleri,
şekil ve vucut bulmaya başlar.
Zaman
zaman televizyon ve diğer iletişim alanlarında seslendirilip, arz-ı endam ettirilen
bir ?eğitim uzmanı? meselemiz var!.
Eğitim,
kelime olarak 1934 yılında dilimize girmiş. Yüzün üzerindeki eğitim
fakültemizin birinci sınıflarında, öğretmen adaylarına yıllardan beri bu
kavramın okutulan bir tarifi var: ?Bireyin kendi yaşantısı
yoluyla istendik yönde, kasıtlı olarak davranış değişikliği yaratma süreci.? Jargon olarak halk efkarında bir aşinalığı bulunmamakta. Kelime,
kavram ve anlam çerçevesi ile bir
felsefi anlayışı yansıtmakta.
Eğitimin tarifinde geçen ?istendik? kavramı sözlüklerimizde henüz
bulunmuyor. Öğretmen adaylarımıza yıllardan beri bu tarifi yapanlar ve
yaptıranlar bir ?anlaşılmaya? ihtiyaç duymuyor olmalılar!. ?Zoraki? nin sözlük
anlamı ise, ?zorla, cebren, istemeyerek? anlamlarına gelmekte. Kendi içinde
terminolojisi ve kavram çerçevesi sorunlu
bir tarif. ?Öğretmen? adaylarımız ?zorunlu? bir ?sorunlu? tarif ile ?eğitim?e
başlamakta. ?Zoraki? olarak bir biçimlendirmeye tabi tutulmakta.
İyi ya o zaman gençlerimize ?biçim? vermek neye göre? Kime göre? Hangi
bilimsel görüşe ve hangi ölçülere göre bu ?zoraki? biçimlendirme yapılmaktadır?
Bu ?eğitim? hangi felsefi arka plan esas alınarak uygulanabilmekte?
Cennetteki yasak meyveyi yediği için insanı doğuştan günahkar kabul eder
hristiyan inanışı var. Mevcut eğitim tarifinin ortaya çıkmasında, bu tesiri göz
ardı edemeyiz.
O halde arka plan tanımlamalarında hristiyan teolojisine dayanan esintiler
bulunan bir eğitime ne kadar milli diyebiliriz?
Ayrıca bu durum, mevcut eğitim felsefesinin ilmî temelleri konusundaki soruları
artırmakta. Bu sorular cevaplanmayı beklemekte.
Eğitimin ilmi muhtevası yeterli midir? İnsan davranışlarına ?zoraki? şekil
ve biçim vermek yani bu çervede bir insanı eğitmek/terbiye etmek, milli
terbiyeye ne kadar uygunluk taşımaktadır? Psikoloji biliminin kurallarını esas alırsak bu tarife göre yetiştirmemiz gereken insan
hangi donanımlara sahip olmalı? Nasıl
bir insan olmalı?
Bu tarif ve içinde
geçen kavramlar ilm-i terbiyeye uygun mu? Eğer güncel olsun diyecek olursak,
pedagojik midir?
Pedagoji kavramının esas
alalım. Kökleri köle yetiştiriciliğinden gelmekte. Hedeflediğimiz insan yetiştirme idealimizle, ?eğitim?
kavramı ne kadar uygunluk taşımaktadır?
Bu alan için
kullanılan ?uzman? kavramı ile kasdedilen ne? Bilir kişi mi? Ehli vukuf mu?
Beşikten mezara
kadar ilim tahsilini, mevcut eğitim sisteminin her kademesinde kendine görev edinen muallim mi?
Alemin, hadiselerin,
dünyanın, teknolojinin hakikatini öğreten, dünya da olan bütün hadiselerin iç
yüzünü yani tedris-i hikmet öğreten ders hocası mı?
Özellikle müzik ve
yazı alanında görerek, göstererek talebe yetiştiren içinde bilim, ilim
çerçevesinde geliştirdiği, kendine has tarzı tavrı olan meşk hocası mı?
Eğitim alanında
derinlemesine bilgi sahibi ve teorileri
olan kimse yani maarif mütehassısı mı?
Bilgi, görgü, ahlak
ve sanatın bazı dallarında özel talebe yetiştirmeyi kendisine ihtisas ve
iş alanı olarak seçmiş mürebbi mi?
Terbiye sahasındaki
muhtelif kollardan birinde ihtisası olan bir alim/ilim adamı/ bilim adamı/akademisyen
mi?
Eğitim alanında
bilgi, görgü ve tecrübe sahibi olduğu için düşüncelerine müracaat edilen,
intelijansiya niteliklerine haiz vasıflı bir maarif adamı mı?
İlm-i terbiye
sahasında dünya ve Türkiye?deki gelişmeleri takip eden, bilen, imal-i fikir edebilecek
düzeyde düşünce sahibi bir entellektüel mi?
Sadece kendi
doğruları ile hareker eden bir aydın mı?
Milli kültürümüze,
milli tarihimize, edebiyat ve kimliğimize dair bilgi, söz ve arka plan bilgisi
olan, sözleri ile yol açan, ışık saçan talim, terbiye alanında ihtisas ve söz sahibi bir münevver mi?
Kimliğimize,
tarihimize, kültürümüze dair kuvvetli bir hakimiyeti olan; akletme, fikretme,
say etme(çalışma), akıl yürütme,
muhakeme ve metot geliştirme alanlarında bilgi, ideal ve şuur sahibi; bütün bunları uygulama kabiliyeti ve
tecrübesi olan, ilme/bilime talip ehil
ve hakikat davasına sahip bireyler yetiştiren münevver, muallim sıfatlarının
hepsine birden sahip dava adamı mı?
Maarif davasının
hakiki bir sahibi mi?
Yoksa erken kifayet
duygusuna kapılmış bir ?heveskâr? mı?
Ya da aileleri
mevcut popüler kültür üzerinden, ?zaman değerlendirme?, ?çocukları meşgul etme?
gibi pragmatik taleplere cevaplar oluşturan, okulların sınav takvimi üzerine
oluşturdukları arka plan bilgileri ile piyasa yapan ?kişisel gelişimci?, ?uzman? sıfatlı
?eğitimciler? mi?
Önce bir konuda
karar kılalım.
İhtisası, ilmi
keyfiyeti ve yetkinliği, kifayeti ön plana çıkaralım.
İhtisas, bir konuda
geniş, kuvvetli bilgi ve birikim sahibi,
lisans üstü düzeyde yetişmiş/yetiştirilmiş olma halinin adıdır. İçinde
bilgeliği de barındırır. Mütehassıs ise alanında kuvvetli bilgi sahibi
kimsedir.
İlmi ve ilim adamını
hürmet mesafesine, kıymet mesabesine alalım.
Maarifimizi de
bunların en başına kaydedelim.
Eğitimi, öğretimi,
dersi, tedrisi, alimi, ilimi, muallimi,
talimi, talebeyi, terbiyeyi medeniyet perspektifimiz çerçevesinde ve
çağdaş ideallerimiz doğrultusunda yeniden bir tanımlamaya tabi tutalım. Millî
kimliğimizi ve millet mefkûremizi hedef ve ideallerine yerleştirdiğimiz yeni
bir maarif inşa edelim.Bu maarif idealini önce düşüncelere, sonra da mevcut
olan sisteme ilmek ilmek işleyelim.
En sonunda da ilim/bilim
adamı, mütehassıs, muallim ve de uzman yerli yerine oturacaktır.
Sağlıcakla kalın.