Özgürlük; zihin, fikir ve fıtrat çerçevesinde insana verilmiş en asil yaşama tavrıdır. İnsan fıtratı gereği özgürlüğü ruh ve davranışlarında yaşama arayışındadır. Tüketim ve haz yoluyla insanlığı köleleştirmeye çalışan küresel/pozitivist/kabbalist/siyonist yapı yeryüzündeki egemenlik aparatlarını kullanarak sömürülerini devam ettirmek ve daha da derinleştirmek için her dönemde pek çok ataklara girişmektedir. Gazze soykırımını, küreselizmin siyonizm kılıflı bir derin haçlı taarruzu olarak da okuyabiliriz. 2002’de Arap Baharı adıyla başlatıp, 22 ülkenin sınırlarını değiştirmek hedefi güttükleri kaos ve kargaşa hareketleri de aynı amaca hizmet etmek içindi. Küresel sermaye, aşınan sömürge tekellerine yeni bir biçim ve muhteva vermek hedefi gütmekte. Arap Baharı adıyla tedavüle sürdükleri kargaşadan tam istedikleri neticeyi alamadılar.

Yıllardan beri Filistin’de sürdürülen soykırım, tecrit, göç ettirme, hapis, v.b. yıldırma politikalarıyla yerlerinden yurtlarından edilenler, 2023, 8 ekimde başlayan  Aksa Tufanı ile zulme direniş yolunda son bir hamle başlattılar. Sonrasında bahane ile Filistin’de başlatılan soykırım küresel sömürünün son atağı hüviyetine büründü. Yüz elli yıldan fazla zamandır siyonist işgal ve tecavüzlere arka çıkan küresel haçlı/siyonist düzen ve onların derin yapısı İngiliz Kraliyet sistemi küresel sömürü hedefleri için çalışmakta.

Bugün için yeryüzü sömürü düzeni Amerikan sermayesini de içine alarak Haçlı taarruzunu yeni bir kılıf ve düzen ile devam ettirebilme arayışında.  Yeryüzünde haritaların her kırk yılda bir değiştiği tarihi bir tecrübe ile izah edilir. Gerçi sömürü çarkı bütün yeryüzünü içine alacak şekilde kurulduktan sonra, kifayetsiz idarecilerin elinde yolsuzluğa, yağmaya, talana batan küçük devletlerin sınırlarının pek bir ehemmiyetinin kaldığı da söylenemez.  Bu çerçeve de ikinci dünya savaşı sonrası Amerika ve Sovyetler Birliği eksenli düzen 1989 sonrasında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla çöktü. Sonrasında oluşan Amerika’nın tek kutuplu dünya düzeni de çöktü. Yeryüzünde pek çok başka ülkelerle birlikte son yıllarda Türkiye, bölgesel bir güç olarak yükselmeye başladı. Bu durum Amerika’nın özellikle Ortadoğu başta olmak üzere yeryüzünde hiza verme, devletlere nizamat verme döneminin sonunu getirdi.

Türkiye’nin, 2002 sonrası savunma sanayi başta olmak üzere kalkınma hamlelerine girişmesi dünya üzerinde önüne yeni fırsat kapıları açtı. Turgut Özal’ın Adriyatik’ten Çin Seddine diye başlattığı küresel iyilik ve adalet yürüyüşümüz; Orta Asya başta olmak üzere Türkiye’nin doğusu ve batısı istikametinde genişleyerek Kuzey Yarımküre boyunca derinleşti. Medeniyet havzamız ise Afrika başta olmak üzere Ortadoğu’da ve sonrasında bütün insanlığı içine alacak bir genişleme eğilimine girdi. Ayrıca Dünya üzerinde Türkiye’den başka Hindistan, Rusya, Çin, Brezilya gibi yükselen bölgesel ve küresel yeni güçler ortaya çıktı. Yeni güç dengeleri meydana geldi. Dünya sistemi bu yolla yeni bir siyasi yapılanmanın arifesine geldi.

Türk Münevverinin Bakışı

Türkiye, sömürge düzeni hareketine karşı siyasi olarak 1950’den sonra başlayan ve 2002 sonrası daha da yükselen bağımsızlaşma sürecine artırdı. Bu gelişme düşünce dünyasını da etkiledi. Tanzimat sonrası siperlerine çekilen tefekkür cephemiz son yarım asırlık devrede artan bir şekilde kendini ve kabiliyetlerini keşfetme dönemini yaşıyor.  Son senelerde her ne kadar Filistin meselesi başta olmak üzere pek çok konuda zihni bölünmüşlük yaşanıyor görünse de bu durum fikir planında bereket mevsiminin arifesine işarettir.  Çünkü tarihte tartışmaların sert, farklılaşmaların fazla olduğu dönemler arkasından derin düşünce hareketleri dönemini getirmiş.  Büyük fikir adamlarını yetiştirmiştir. Bugünkü tartışmalar Türkiye’nin küresel iyilik ve adalet ideallerine doğru bir felsefî ve fikrî teorik düzlemi beraberinde getirmektedir. Mevcut şartlar muvacehesinde Türkiye mefkuresini oluşturacağı bir ilmî ortama doğru yürüyüş şartlarını daha da güçlendirmektedir.

Yeryüzünde Türkiye’nin önünde açılan küresel siyasi pozisyonlar fikri düzlemin güçlendiği ayrı bir perspektifi barındırmaktadır. Bütün şartların ağırlığına rağmen halk efkârında direnişe destek, zulme karşı çıkma konusunda fiili ve fikri olarak güçlü bir irade eylem bütünlüğü varlığını devam ettirmekte. Ancak devletin bu konuda varlığı ve millet iradesinin iktidar oluş halkı bir miktar geri planda durma noktasına taşımıştır. Muhtelif meslekler penceresini halk efkârı olarak cem edersek, zulme direniş hassasiyeti çeşitli cephelerde muhtelif insiyaklarla devam etmekte.

Batılı Aydın ve Sanatçıların Zulme Karşı Duruşu

Amerika ve küresel sömürü düzeni ideolojisi, tüketim ekonomisi, tüketim ve yaşama alışkanlıklarına dayalı sömürge düzenlerini devam ettirebilmek için Gazze katliamına girişmeleri, dünya üzerinde maşeri vicdanı harekete geçirdi. İnsanoğlunun fıtrat ve vicdanında derin acılara yol açan Gazze katliamı, bütün yeryüzünde zulme arka çıkan devlet yapılarının sorgulanmasına yol açtı.

Bu ülke yöneticilerinden ne kadarı para, makam, meta ve ideoloji yoluyla devşirilmiş durumda?

Ne kadarı insanlık vicdanı ve fıtratı koruma tarafında yer almakta?

Bu iki temel soru bütün insanlık aleminde cevabı aranır hale gelmiştir.  

Sömürü ve sermaye düzeni yoluyla fıtratı bozma girişiminin son perdesi Paris Olimpiyatlarında açıldı.

Bir tarafta insanlık vicdanı ve fıtrat. Diğer tarafta ise fıtratı bozarak sömürü ve sermaye birikimini barbarlıkla devam ettirmek isteyen şeytanın çocukları.

Bütün insanlığın vicdanı karşısında, insanı ve insanlığı kaybeden sömürü çarkının fıtrat bozguncuları, kaybetmeye mahkumdurlar. İnsanlığın en derin nefretine muhatap olarak barbarlıkla yaşama ihtimalleri bulunmamaktadır.

Bütün olanlardan sonra batıda sanatçı ve aydınlardan vicdanı  ve fıtratı sahih kalabilenler için fiili ve fikri bir sorgulama dönemini başlattı. Bu durumu küresel sömürüye karşı uyanış ve diriliş döneminin başlangıcı olarak ifadelendirebiliriz.

Filistin’den Dünya Müslümanlarına Yansımalar

Müslümanlar üzerinde batının Fransız ihtilalinden beri estirdiği ‘’hürriyet eşitlik ve adalet’’ etiketlerinin bir değerinin olmadığı daha da aşikar hale geldi. Çünkü sömürgeci küresel sistemin bu kavramların muhtevasını ve felsefesini sadece kendisi için doldurduğu ortaya çıktı.  Dolayısıyla Müslüman dünya üzerinde estirilen bu kavramlara dayalı düşünceler tesir ve değeri üzerinden geçerliliğini kaybetti. Bu durum Müslüman dünyasında kendi perspektif ve mefkûresini oluşturma yolunda yeni güç tazelenmelerine kapı aralamaktadır.  

Yüz elli seneden fazla bir zamandır Müslümanların batı ile fikri, ilmi, siyasi ve idari karşılaşmaları yeni bir ivme kazanacaktır. Bu karşılaşma Müslümanların tarihlerindeki üçüncü büyük karşılaşmaları anlamına gelmektedir. Zorda ve darda verilen özgürlük ve varoluş mücadeleleri insanlığın fıtrat ve adalete dayalı yaşama azmini besler. İçinde felsefesini de barındıran dünyaya iyilik ve adalet yolunda sunabilecekleri yeni düşünce ufukları arayışı artacak. Bir fikri hasıla, bir tefekkür hamulesi etrafımızı ister istemez saracaktır. Mücadele, cesaret, mukavemet, irade, ilim ve siyaset üzerinden gelişecek bir düşünce yolculuğunun insanlık vicdanına yön vereceği aşamalara yeni pencereler açılacak.  İradeye dayalı özgürlük arzusu fıtrat ve vicdanla birleşerek zorbalık ve barbarlığa galebe çalacak.

HatimeSon söz

Sömürgeciler, keşif kolu olan oryantalizm ile ön keşiflerini yaptığı dünyayı iki asırdan fazla zamandır askeri ve siyasi yolla kontrol ve sömürge altına aldılar. Sömürgelerini kalıcılaştırıp derinleştirmek için de bilginin ve eğitimin her türünü muhtelif nam ve kılıf ile araçsallaştırdılar.  Sömürgeciliklerine özellikle eğitimi payanda yaptılar. Frantz Fanon: ‘’Sömürgecilerin yaptığı en büyük yıkım, kendinize onların gözüyle bakmalarını sağlamalarıdır’’ derken söylediği şey  eğitim yoluyla kitlelerde sağlanan zihin ve idrak kayması idi. Bu durum kendi ülkelerindeki insanlar için de geçerli olmuştur. Gazze’deki insanlık dramına kör ve sağır olması istenen insanlık vicdanı, hakikatlere dayalı  yeni bir dünyaya gözünü açmıştır. Ruhunda ve fıtratında var olan adalet ve hakkaniyet duygusu, insanlığın düşünce semalarında yeni bir sayfa açtırmıştır. Adil ve yaşanabilir bir dünya Afrika’daki mazlum milletler başta olmak üzere bütün insanlığın çekim alanını, derinleşerek etkilemeye başlamıştır. Hem İslam ülkeleri hem de vicdanını ve fıtratını muhafaza eden batıdaki adalet sahibi insanlar için iyilik ve adaletin egemen olduğu bir çağın kapısı aralanmıştır. Fikir planından başlayıp, tefekkür ve felsefi derinliklerini tesir altına alan bir adalet arayışı düşüncesi, insanlığı  daha güçlü şekilde etkilemeye devam edecektir.