Çok değil dört, beş yıl kadar önce bir YÖK üyesi (Prof.Dr. İbrahim Hatipoğlu)  ilahiyatlarda  felsefe dersleri ile ilgili bazı düzenlemeler ihtiva eden bir tasarıyı kamuoyu ile paylaştı! Aynı günden itibaren; medya, sosyal medya ve diğer tüm iletişim vasıtaları yolu ile alanın ilgili ve bilgili zevatı sunulan tasarıya şiddetli bir muhalefete başladı! Bu tasarıya ilişkin açıklamalarda bulundu! Görüşlerini dile getiren yazılar yazdı!. Bu konu gazetelere,  TV?lere taşındı!. En sonunda ıslah maksatlı olarak ortaya çıkan tasarı,  ülke içinde önemli bir meseleye dönüştü!.

Konu Başbakan?a kadar taşındı ve o ?ıslah programı tasarısı? rafa kalktı!. 

Tasarının sahibi mi? O da bu tartışmalar akabinde dolan görev süresi uzatılmayarak YÖK?teki görevinden uzaklaştırıldı! Muhtemelen şu anda bulunduğu yeşil kubbeli yurt köşesinde ?hatıralarının? muhasebesi ve yazımı ile meşguldür!.

O tasarının, muhtevası, ıslah ediciliği, Türkiye?nin eğitim, bilim  ve düşünce hayatına bir katkısı olur muydu?  O kısmının tartışması ayrı bir bahis!.

Dönelim asıl konumuza!. Şimdi, şu an felsefe dersleri ile beraber tarih derslerini de seçmeli duruma düşüren ve ?hayatımızı tümüyle batının tüketim alanı? haline getirecek olan, dilimizi geliştirmeye dair bir muhteva barındırmayan, demode öğretim metotları ile çocuklarımız için birer mutsuzluk merkezleri haline dönüşmüş bulunan okullarımızın durumuna hiç değinmeyen,  kimliğimize dair bir vurgusu bulunmayan, İmam-hatipler?I tümüyle devre dışı bırakabilme potansiyeli taşıyan, Avrupa?nın terkettiği uygulamalarını, bitmiş bir ideolojik devrin felsefi görüş ve tasavvurlarını  güncelleyerek tekrar nefes aldırmak isteyen bir taslağın hayata geçirilme çabaları  yürütülmekte! Kamuoyunda konuyla ilgili olarak yalnızaca Yusuf Kaplan, D. Mehmet Doğan, bir yazı ile Hayrettin Karaman görüş beyan ettiler!. Belki buna kendi medyalarında yazan bir kaç isim daha ilave edilebilir!.

Şu halde önceki felsefe tartışmalarına dair yazı yazanlar, görüş açıklayanlar,  mevcut eğitim tasarısı ile ilgili yazmaları, fikirlerini beyan ederek, konunun aydınlığa kavuşmasına katkıda bulunmaları  gerekmez mi?

Ya milletin vekilleri? Ya sendikalar? Ya diğer kesimler!                 

Bu ülkede bu  ?üç kişiden? başka görüşü, eğitime dair sözü, temel değerlerimize ait mahfuzatı olan kimse yok mu? Elbette var! Bu ülkede  sözü olan herkesin bu konuya eğilmesi, konuya yakın gözlüğü ile bakması  gereken bir tasarı!. 

Eğitim adı ile kurulup, bir ?öğütüm? dönüşen mevcut maarif sistemimizin, neslimiz  üzerindeki oluşturduğu dönüşüme yakın nazarlarla bakarsak, küresel sekülerizmin deprem tesirini görebiliriz!.

Bir deprem ülkesi güzel  yurdumuzda, dillere pelesenk olmuş bir deprem ünlemesi var: ?Sesimi duyan var mı?? Can havliyle bir sesleniştir bu. Sessizliği boğacak bir sese sesleniş!.

Bu aslında bir haykırıştır!. Sessizliğin sesi olmaya, bütün seslere ses olmak için yüreklere dokunmaya bir sesleniş!

Bir zaman öyle bir zaman gelmeye ki, sessizlikle yankılanan sesimizin yankısına uyanmıyalım!

Sağır uykularda, kör kuyulara nida eden bir seslenişle: ??Sesimi duyan var mı??? diye bir ses ile ıssız ve sessiz kalabalıklarda irkilmeden!.

Birbirimize sesimizi duyurmanın tam zamanı!. Gelin maarife  bir daha,  yakın nazarlarla bakalım! Maarifimizde çok ciddi meselelerimiz var! Neslimizi, ailemizi, geleceğimizi tümüyle ilgilendiren; metot, teori, ilmi muhteva ve pedagojik arka plan  gerektiren ciddi eğitim meseleleri! Hem de aciliyeti olan! Kafa kafaya verip neslimizin, ailemizin, yurdumuzun geleceğine ışık olacak bir çaba ile işe girişme, yola koyulma zamanı!. Değişen dünyada bizimde gelişerek var olacağımız bir maarif reformu için, toplumsal bir seferberliğe ihtiyacımız var!

Yunus?un dilinden söyleyelim:?Kastım budur şehre varam/ Feryad u figan koparam!.?