<p>&Ccedil;ok ve &ccedil;eşitli cepheleriyle dindarlık tarif edilebilir. Aslolan insanın iyiliğidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; din insan i&ccedil;in vardır. İnsanın iyiliğine dair Kur&rsquo;an-ı Kerim&rsquo;in a&ccedil;ıkladığı&nbsp;<em>&lsquo;&rsquo;hanginizin daha iyi iş yapacağını g&ouml;rmek i&ccedil;in&rsquo;&rsquo;</em>&nbsp;şeklinde tarif edilen ruhtaki iyiyi, doğruyu ve g&uuml;zeli se&ccedil;me husundaki t&uuml;m &ccedil;abalar bir dindarlık alanı, başlı başına bir dindarlık &ccedil;er&ccedil;evesi oluşturur. Bu durum Nureddin Top&ccedil;u tarafından:&nbsp;<strong>&ldquo;Ger&ccedil;ek dindarın hareketi ibadet, s&ouml;z&uuml; dua, bakışı rahmet, beraberliği kuvvettir.&rsquo;&rsquo;</strong>&nbsp;şeklinde ifade edilirken, A.Fuad Başgil tarafından da bir başka cepheye temas ederek: &ldquo;Dini hakikatlere g&ouml;n&uuml;l bağlayıp, insan hayatı yaşamak&rsquo;&rsquo; olarak bir dindarlık tarifi yapılmaktadır. Mehmet S. Aydın ise, dindarlığı felsefi bakış a&ccedil;ısıyla: &ldquo;Dindarlık dinin(İslam)&nbsp; d&uuml;nyadaki başarısı&rsquo;&rsquo; şeklinde tanımlamaktadır. Kısacası inanmış bir kimsenin Allah&rsquo;a doğru her &ccedil;abası bir dindarlık &ouml;l&ccedil;&uuml;s&uuml;ne karşılık gelmektedir.</p> <p>Dinin ilk gelişi ve yayılışından itibaren her birey i&ccedil;in emir ve yasakları anlama ve yaşama d&uuml;zeyi akıl, idrak ve tercihleriyle birlikte farklı farklı olmuştur. İslam bir şehirde, Mekke&rsquo;de doğdu. Bir başka şehirde, Medine&rsquo;de yayılmaya başladı. Daha sonra Şam, Bağdat, Basra gibi belli başlı İslam şehirleri meydana geldi. Arkasından bir kol halinde Mısır ve Afrika yoluyla End&uuml;l&uuml;s&rsquo;e ulaştı.&nbsp; Bir başka koldan İran ve Orta Asya yoluyla &Ccedil;in&rsquo;e, Hindistan&rsquo;a ulaşan İslam, nihayetinde b&uuml;t&uuml;n yery&uuml;z&uuml;ne yayıldı, gelişti. Dinimizin, &ccedil;ıkış ve yayılma temelleri şehirli bir karaktere dayanır.</p> <p>Şehirli dindarlık, farklı anlama bi&ccedil;imleriyle birlikte, farklı algılama bi&ccedil;imlerini kapsayan yani farklı fıkh&icirc; ve mezbeh&icirc; yorumları barındıran bir sosyal yapılanmadır. Farklı, ekol, b&ouml;lge ve &acirc;limlerin getirdiği, &ccedil;ok farklı şartları barındıran tarafıyla g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir temel ve zenginliğe dayanmaktadır.</p> <p>&nbsp;Şehirli dindarlığı, dini yaşayışta t&uuml;m diğer nitelikleriyle beraber ahl&acirc;ki tarafların daha &ouml;n plana &ccedil;ıkması olarak alabiliriz. Osmanlı&rsquo;daki şehirli dindarlığı ise, farklı yorum ve cemaat yapılarının birleşimi ve &uuml;st yapı ittifakı olarak değerlendirmek gerekmektedir.</p> <p>Osmanlı&rsquo;nın medeniyet kavramının i&ccedil;ini dolduran ve &ouml;nceki t&uuml;m asırlarda ilimde, sanatta, k&uuml;lt&uuml;rde, edebiyatta, bilgide ve hikmette insandan başlayarak yery&uuml;z&uuml;nde inşa ettiği eserleri ile damga vuran yapı, Osmanlı şehirli dindarlığıdır.</p> <p>Fetret yılları arayışları başlattı. &Ouml;zellikle Avrupa ile diplomatik ve diğer yollarla artan temas trafiği, a&ccedil;ılan farkın yakından g&ouml;r&uuml;lmesini sağladı. Bir taraftan da mevcut sistemin kendini koruma kabiliyetinin olabildiğince zayıflaması, hemen her sahada temelden bir ıslahı mecburi hale getirmekteydi. Bu durum i&ccedil;erideki değişim taleplerini daha da g&uuml;&ccedil;lendirdi.</p> <p>&Ouml;nce M&uuml;hendislik Mektebi ve Mekteb-i Tıbbiye&rsquo;nin a&ccedil;ılması ve yeni ordu kurulması gibi ıslah &ccedil;abaları başladı. Arkasından,&nbsp;<em>&lsquo;değişme, gelişme ve yenileşme&rsquo;yi</em>&nbsp;barındıran imar/tamir, ihya ve inşa hareketlerinde 19. asırdan itibaren ilmiyenin ikna olması/edilmesiyle topyek&uuml;n yenileşme iradesi oluşturuldu.</p> <p>İşte bu değişimi tetikleyen sosyal sistemin temel dinamiği ve başlatıcısı Osmanlı &lsquo;şehirli dindarlığıdır.&rsquo;</p> <p>Tanzimat Fermanı(1839), Osmanlı&rsquo;da o zamana kadar nihai başarıya ulaşmayan b&ouml;l&uuml;k p&ouml;r&ccedil;&uuml;k olarak yapılan yeniliklerle yetinmeyip, t&uuml;m&uuml;yle bir sistem değişikliğini i&ccedil;ine alan bir kesin karar alma mekanizmasını ifade eder. Millet devlet bek&acirc;sı i&ccedil;in Osmanlı ilmiyesinin, devlet idaresinin ve padişahın ortak arzu ve kararıyla top yek&ucirc;n sistem değişikliğine dair devlet i&ccedil;inde kati bir irade beyanı/ilanıdır. Bu değişiklik ilanı devletin bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;/birimi ile sınırlı kalmayıp, sosyal, k&uuml;lt&uuml;rel, adliye ve maarif alanları başta olmak &uuml;zere nerede ise hayatın t&uuml;m&uuml;n&uuml; kapsayan alanlara havi bir irade ve fermandır. Bu alanların i&ccedil;inde olduk&ccedil;a geniş &ccedil;er&ccedil;eveli ve bir o kadar da &ccedil;etrefilli olanı, programı, ders m&uuml;fredatları ve d&uuml;nyayı ve o devrin milli b&uuml;nyesini kavrayış derinliği ile, talim, terbiye ve ders/tedris y&ouml;nleri ile ilk mektepten, &uuml;niversiteye(dar&uuml;lf&uuml;nun) olan boyutu ile maarifi i&ccedil;ine alan ıslah &ccedil;alışmalarıdır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &uuml;&ccedil; kademesi ile birlikte maarif alanı, &nbsp;olduk&ccedil;a nitelikli yeni bilgi, teori ve tecr&uuml;be gerektirmekteydi.</p> <p>Mevcut sistemle/medrese sistemi ile bizim kendimizi yenilememizin m&uuml;mk&uuml;n olmayacağı bir millet/devlet kararı ile g&ouml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;. Bunun i&ccedil;inde, &nbsp;şimdiye kadar klasik anlayışlarla doldurulan alanları, yeni sistemle anlamlandırıp, tertip ve ıslaha tabi tutmak gerekiyordu.</p> <p>Bu &ccedil;er&ccedil;eve de Tanzimat d&ouml;nemindeki Meclis-i V&acirc;l&acirc;-yı Ahk&acirc;m-ı Adliyye, Osmanlı Devleti&rsquo;nde yeni bir eğitim metodu hazırlamak maksadıyla, 1845 yılında&nbsp;<strong><em>&lsquo;ulem&acirc;, asker ve b&uuml;rokratların&rsquo;</em></strong>&nbsp;katıldığı yedi kişiden oluşan Meclis-i Muvakkat adında ge&ccedil;ici bir Maarif Meclisi kurmuştur. Bir yıllık &ccedil;alışmalar yapan bu komisyon 1846 yılında ilk, orta ve y&uuml;ksek &ouml;ğretimi i&ccedil;ine alan bir Dar&uuml;lf&uuml;nun(muhtevası belli olmasa da)&nbsp; kurulmasını karara bağlamış. Meclis-i Muvakkat, maarif işlerini takip etmek &uuml;zere daim&icirc; olarak bir Meclis-i Ma&acirc;rif-i Um&ucirc;miye kurulmasını teklif etmiştir. Kabul edilip hemen &ccedil;alışmaya başlayan Maarif Meclisi, bir Dar&uuml;lf&uuml;nun kurulmasını benimsemiş. Bir genel tasavvur olarak 21 Temmuz 1846&rsquo;da D&acirc;r&uuml;lf&uuml;nunu,&nbsp;<em>&ldquo;m&acirc;l&ucirc;mat ve h&uuml;sn-i ahl&acirc;k&ccedil;a m&uuml;kemmel olmak isteyen ve b&uuml;t&uuml;n ilim ve fenleri okumaya hevesli veya devlet dairelerinde &ccedil;alışmak isteyen herkese gerekli bilgileri sağlayacak bir kurum&rdquo;</em>&nbsp;olarak tarif etmiştir. Hatta hemen Avrupa&rsquo;daki emsalleri &ouml;rnek alınarak 125 odalı bir Dar&uuml;lf&uuml;nun binası temeli de o yıl atılmıştır. 1851 yılında ders kitapları hazırlamak &uuml;zere Enc&uuml;men-i Daniş kurulmuş. 1869 yılında yayınından itibaren 1908&rsquo;e kadar y&uuml;r&uuml;rl&uuml;kte kalacak olan 198 maddelik Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlanmış ve 51 maddesi Dar&uuml;lf&uuml;nun&rsquo;a ayrılmıştır. &nbsp;</p> <p>Dar&uuml;lf&uuml;nun&#39;un a&ccedil;ılışı, &uuml;&ccedil; denemeden sonra fikr&icirc; ve fiil&icirc; hazırlığı dahil 54 yıl s&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r. &nbsp;</p> <p>Hazırlık devresinin uzun s&uuml;rmesinin elbette &ccedil;ok farklı i&ccedil;/dış fakt&ouml;rlerden kaynaklı nedenleri vardı. Burada asıl nedeni, değişimin hangi forma oturacağının, nasıl olacağının ulemanın, alimlerin, fikir adamlarının ve devlet adamlarının zihninde yeteri kadar &lsquo;olgunlaşmaması&rsquo; olarak g&ouml;sterebiliriz. Bir kere hemen t&uuml;m alanlarda yeni sisteme ait bilgi ve tecr&uuml;besi olan insan yetiştirmek gerekmektedir. İlm&icirc; olarak her yeni a&ccedil;ılacak alanlarda teoriler de geliştirmek icap ediyordu.</p> <p>O d&ouml;nem Osmanlı d&uuml;ş&uuml;nce sistemi olabildiğince canlı ve g&uuml;&ccedil;l&uuml;d&uuml;r. İşte bu yıllarda, yeni sisteme dair fikirler yavaş yavaş oluşmaya/oluşturulmaya başlamıştır.</p> <p>Bize uyarlanacak model, sistem ve metodolojinin Avrupa&rsquo;da şekli, muhtevası, hedefi bellidir. Ancak bizde neyin, nerede, nasıl ve hangi &ccedil;er&ccedil;evede uygulanacağına dair daha evvel tatbik edilmiş bir model aktarımı yoktur. Yapılacak olan her yeni model aktarımı, ilk olacaktır. Ayrıca her sistemin icat edildiği yerle, alınmak istendiği yer arasındaki uyumu da &ouml;nemli bir fikri hazırlığı gerektirmektedir.&nbsp;&nbsp;</p> <p>O nedenle yeni sistem i&ccedil;in fikri temel oluşturulması gerekecektir. Bu &ccedil;er&ccedil;evede bir taraftan konu i&ccedil;eride, ilim ve devlet adamları arasında olabildiğince tartışılmaktadır. Bir taraftan da ilmi alandaki gelişmeleri&nbsp; daha yakından tanımak &uuml;zere 1857 yılında Hoca Tahsin ile Selim Sabit Efendi Avrupa&rsquo;ya g&ouml;nderilir.</p> <p>O d&ouml;nem değişimin en geniş tartışma alanı fikr&icirc;, ilmi alanda s&uuml;rmekteydi. &nbsp;Tartışmaların niteliğine ve temsil edildiği taraflara yakından bakmak gerekiyor. &nbsp;&nbsp;</p> <p>Sistem ve metot değişikliğinde batıyı ve oradaki gelişmeleri ışık olarak g&ouml;renler ve hatta &lsquo;sarsıntı&rsquo; ge&ccedil;irenler vardı. Bir de bunların karşısında &nbsp;&lsquo;alalım ama kendimizi muhafaza edip, bize gelecek olan sistemi değerlerimiz i&ccedil;inde yoğuralım&rsquo; d&uuml;ş&uuml;ncesine taraf olanlar mevcuttu.</p> <p>D&uuml;ş&uuml;nce alanında, Tanzimat ve &lsquo;yenileşme&rsquo; d&uuml;ş&uuml;ncesinin artık n&uuml;velenmeye başladığı 19. Asır sonlarındaki bir tartışma, g&uuml;n&uuml;m&uuml;ze kadar gelen uzantıları bakımından &ouml;nem arz eder.</p> <p>Bu tartışmanın basına yansıyan en meşhuru o devirde Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci arasında yaşananıdır. Bu iki isim,&nbsp;<strong><em>&lsquo;&rsquo;zemzeme-demdeme&rsquo;&rsquo;</em></strong>&nbsp;olarak ge&ccedil;en tartışma ile tarihe ge&ccedil;mişlerdir.</p> <p>Sosyal, k&uuml;lt&uuml;rel, hukuk&icirc; tartışmaların yanında en g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde olanı edeb&icirc; alandaki tartışmalardır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; eskinin yanında, yeninin nereye kadar alınıp, yorumlanacağı konuşulup yazılmaktadır bu iki yazar arasında. Bu &ccedil;er&ccedil;evede &lsquo;&rsquo;Zemzeme Mukaddimesinde&rsquo; ve Takdir-i Elhan&rsquo;da şiir anlayışını eleştiren Recaizade Mahmut Ekrem&rsquo;e, Saadet gazetesinde &ccedil;alışırken 1886&rsquo;da Muallim Naci &lsquo;Demdeme&rsquo; adlı ağır bir cevap verir. Devamı h&uuml;k&uuml;met tarafından edep dışı bulunarak durdurulan bu cevap sonrası Naci, g&ouml;r&uuml;ş ve duruşuyla &uuml;lkenin tanınan bir şairidir artık.</p> <p>Naci şiirlerinde eskiyi kullanan, T&uuml;rk ismini şiirinde ilk defa yazan bir şairdir. Kendi devrinde eski edebiyatı en iyi bilen, klasik d&ouml;neme bağlı bir edeb&icirc; şahsiyet olmakla beraber, yeni tarzda da olduk&ccedil;a başarılı şiirler yazabilen bir isimdir. O edebiyatta yenileşmeden ziyade, taklit&ccedil;iliğe karşıdır. T&uuml;rk dili ve edebiyatında gelişen zaman ve yeni ihtiya&ccedil;lar doğrultusunda sadeleştirilmeye taraftar olmuş. Sade T&uuml;rk&ccedil;e ile yazdığı şiirler hem kitleler tarafından sevilmesini sağlamış. Hem de dilde sadeliğe bir basamak teşkil etmiştir. Muallim, fikir adamı, şair, yazar olarak ruh ve fikir cephesiyle Tanzimat d&ouml;nemi &lsquo;Osmanlı idealini&rsquo; en iyi sembolize eden isimlerden birisidir diyebiliriz. Kısaca &lsquo;aklı ve kalbi&rsquo; birlikte kullanma &ccedil;abası olan &ccedil;izginin temsilcisidir.</p> <p>Eski ve yeniyi bir sentez haline getirebilen, d&ouml;neminin &ouml;zeti bir yazardır.&nbsp;<strong>Mehmet Akif, Yahya Kemal, Tevfik Fikret</strong>&nbsp;onun &ouml;zellikle şiirde talebeleri arasındadır. Bunlardan Tevfik Fikret,&nbsp; &ouml;nce edeb&icirc; olarak bu ana &ccedil;izgiden ayrılıp Servet-i F&uuml;nun edebiyat muhitini oluşturur. Muhtevası &ccedil;ok tartışılan fikri &ccedil;izgisi de bu ana temelden neşet eder. Batıyı g&ouml;r&uuml;nce &lsquo;g&ouml;z kamaşması&rsquo; yaşayan &ccedil;izginin m&uuml;dafaasına ge&ccedil;en Fikret, daha sonra &nbsp;<em>&lsquo;&rsquo;irfanım tabiyet değiştirdi&rsquo;&rsquo;</em>&nbsp;diyerek durumuna a&ccedil;ıklama getirmeye &ccedil;alışacaktır. Fikret &ccedil;izgisini burada, o d&ouml;nem k&ouml;klerine dair yorumlarda, aklı esas alan fikri &ccedil;izginin temsilcisi olarak g&ouml;rebiliriz.</p> <p>Muallim Naci 1893 yılında kırk d&ouml;rt yaşında hayata veda ettiği zaman, &ccedil;ok sonraları onun kaybını kainpederi Ahmet Mithat Efendi bir ahbabına:&nbsp;<em>&lsquo;&rsquo;Biliyor musun ne kaybettik? Hazine desem hazine yanında tam takır kalır.</em>&rsquo;&rsquo; Diyerek Muallim Naci&rsquo;nin&nbsp;<em>değerini &ccedil;</em>ok dikkat &ccedil;ekici ifadelerle dile getirir. &Ouml;nce ikinci Meşrutiyet&rsquo;te sonra da Cumhuriyet&rsquo;in kuruluşundan itibaren sahne alan bu iki fikir &ccedil;izgisinin &ccedil;ıkış ve ayrışma noktalarını Naci&rsquo;nin d&ouml;nemine g&ouml;t&uuml;rebiliriz.</p> <p>Bu ilim, k&uuml;lt&uuml;r ve idealler &ccedil;izgisi, 1900 yılında a&ccedil;ılacak olan Dar&uuml;lf&uuml;nun&rsquo;un fikri temellerinde ilham kaynağı olacaktır. İki ana &ccedil;izgiyi, Dar&uuml;lf&uuml;nun hoca kadrosunda, farklı yorumlarla sisteme zenginlik katan bir nitelikle g&ouml;rm&uuml;ş olmaktayız. &nbsp;</p> <p>Bug&uuml;n&uuml;n şehirli dindarlığını anlayabilmek, Dar&uuml;lf&uuml;nun a&ccedil;ılışına kadar giden ve Dar&uuml;lf&uuml;nun ilm&icirc; kadrosunda yer alan hocaların ilim perspektifini anlamakla anlaşılabilecektir.</p> <p>Ortak y&ouml;n&uuml; batıyla doğuyu birleştiren ilm&icirc;, fikr&icirc;, idar&icirc; ve sanat alanına dair &ccedil;aba ve &ccedil;alışmaları doğru analiz ve tahlil etmekten ge&ccedil;mektedir.</p> <p>D&ouml;nemindeki klasik ve yeniyi birlikte anlama, her ikisini anlamlandırma ve yeni bir yorumla, zamana dair modeller oluşturabilmek &ccedil;ok temel bir tercihe kapı a&ccedil;maktaydı. Bu kapı/yapı temellerini medeniyet ge&ccedil;mişimiz &uuml;zerine kuran, Akif&rsquo;in&nbsp;<em>&lsquo;alınız Avrupa&rsquo;nın ilmini fennini&rsquo;</em>&nbsp;anlayışında şekillenen yeni d&uuml;ş&uuml;nce anlayışı idi. &nbsp;</p> <p>Bu konuda şiir, sanat ve tefekk&uuml;r alanında yukarıdaki &uuml;&ccedil; ismin temsil ettiği &ccedil;izgi bir başlangı&ccedil; oluşturdu. Arkasından y&uuml;r&uuml;yen zamanın m&uuml;nevverinin d&uuml;ş&uuml;nce ve tefekk&uuml;r kalesi olan Dar&uuml;lf&uuml;nun halkalarına eklenen diğer isimlerle birlikte ikinci meşrutiyete gelindiği zaman,&nbsp; o devre ait fikir ve k&uuml;lt&uuml;r temellerini b&uuml;y&uuml;k &ouml;l&ccedil;&uuml;de oluşturulmuş durumdaydı. O d&ouml;nem fikir ve k&uuml;lt&uuml;r &ccedil;izgisinin 1908&rsquo;den itibaren yayınlanmaya başlanan ve Sebil&uuml;rreşat/Sırat ı M&uuml;stakim &ccedil;izgisinde toplanan aydınlar ve k&uuml;lliyatı ile fikr&icirc; cephesi olan Mehmet Akif ise, bu ana &ccedil;izginin timsal şahsiyeti olmuştur.&nbsp;</p> <p>Bug&uuml;n&uuml;n şehirli dindarlığının k&ouml;kleri, o devirde temelleri atılıp olgunlaştırılan ve Akif&rsquo;in fikir cephesinde şekillenen yapı &uuml;zerine inşa edilmiştir.&nbsp;</p> <p>Bu yenileşme anlayışı, T&uuml;rkiye&rsquo;nin bug&uuml;nlerine kadar uzanacak olan ana fikri temellerini oluşturmuştur.</p> <p>Bu temelin g&uuml;n&uuml;m&uuml;ze uzanan &ccedil;izgisine ise bir başka yazımızda yer vereceğiz.</p> <p>Sağlıcakla kalın.</p>