Seyranbağları Dolmuş Durağı
Atlı arabanın tarihi nerede ise insanlık tarihi kadar eski. Ankara’da otobüsle toplu ulaşım 1930’larda başlamakta. İlkin o zamanın Sovyetler Birliğinden alınan 100 adet otobüs ile toplu ulaşım otobüs seferleri başlıyor. Dolmuşlar da bir toplu ulaşım aracı olarak 1940’lardan itibaren trafikte/seyrü seferde görülmekte.
Önceleri 11 kişilik dolmuşlar. Sonraki on yıllar içerisinde giderek 14 kişilik ve daha üzeri sayılarda yolcu kapasiteli dolmuşlarla yolcu taşımacılığı yapılmaya başlanmış.
Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu’nu 10-11 Kasım 1970 tarihlerinde Türkiye genelinde “kontak kapatma boykotu” düzenlemiş. Karayolları Genel Müdürlüğü bu eylem esnasında kapsamlı bir gözlem gerçekleştirmiş. Bu gözlem sonuçlarına göre dolmuşların çalışmadığı bu iki günde otobüsler, dolmuş yolcusunun ancak %56’sını taşımış ve kalan yolcuların yürümeyi tercih ettiği görülmüştür.
Bu durum o zaman için dolmuş yolcularının kendilerine göre bir karakteristiğinin olduğunu/oluştuğunu göstermektedir.
Ankara’nın başşehir özelliklerinin teşekkül etmesiyle merkezi Ankara kalesi ve çevresinde olan şehir giderek Cebeci, Yenişehir ve Çankaya istikametinde genişlemeye başlamıştır. Tabi bu genişleme 1970’lerden itibaren bir yıldız şeklinde Ankara’nın her istikametinde görülen bir hale dönüşmüş. Genişleme kuzey istikametinde daha az olmuş diyebiliriz. Ancak diğer bütün yönlere doğru Ankara’da şehirleşme büyüyerek bugünkü hüviyetine bürünmüştür.

Seyranbağları Dolmuş Hattı
1970’lerde Ankara’da yapılan bir araştırmaya göre en işlek dolmuş hattının Ulus Küçükesat arasında çalışan dolmuşlar olduğu gözlenmiştir.
Dolmuş taşımacılığı yapan esnaf ve şoförlerin Ankara’nın muhtelif yerlerde durakları bulunmakta. Bu dolmuş duraklarından birisi de Ulus’ta Anafartalar Çarşısı’nın arkasındaki Zafer Sokak’ın içinde yer alan Seyranbağları Dolmuş Durağı’dır. Dolmuşçular, her gün bu duraktan yaklaşık 110 kadar dolmuş ile Ulus Seyranbağları arasında üç farklı hat üzerinden rotasyonlu olarak yolcu taşımaktadır. Bu üç hat Oyak Sitesi Hattı, Kırkkonaklar ve Seyranbağları hatlarından oluşmaktadır.
Seyranbağları adı üstünde bir zamanlar Ankara’nın bağları olan muhitlerinden. Şehirleşme nedeniyle şu anda Ankara’da en işlek dolmuş hattı durumundadır. Seyranbağları Dolmuş hattı Ankara’nın en merkezi bölgelerini içine almaktadır. Ulus’tan başlayıp, Hacettepe Sıhhiye ve Kolej’den Bülbülderesini Çankaya’ya doğru tırmanmakta. Eski Cumhurbaşkanlığı köşkünü sağ tarafına alarak, Ziyaurrahman Caddesi, Reşit Galip Caddesi gibi Çankaya’nın merkezi bölgelerinden geçmekte. Ankara’nın en uzun sokağı olan Başçavuş Sokağını boydan boya geçerek Ahmetler Postanesi yanından koleje çıkmakta. Oradan da İtfaiye Meydanı ve Sanayi Caddesinden başlangıç noktasına dönmekte. Hat uzunluğu gidiş dönüş 28 km’ye ulaşmaktadır. Seyranbağları Dolmuş Durağı, Ankara’da epey meşhur bir durak. Ulus’un göbeğine yakın bir yerde, hareketli bir noktada bulunuyor. 1959’a kadar uzanan bir geçmişi var. O zamanlar Topraklık hattından ayrılarak bağımsız olarak kurulmuş. Hem ilk hatlardan biri olmasıyla hem de hikâyesiyle dikkat çekiyor. Durağın kurucusu, Gölbaşı’ndan “Çorbacı Necati” lakabıyla tanınan Necati Selçuk. İlginç olan, bugün torununun da hâlâ bu durakta dolmuşçuluk yapıyor olması. Yani meslek nesilden nesile aktarılmış diyebiliriz. Durağın şoförlerinin büyük çoğunluğu da yine Gölbaşı’ndan gelen insanlar. Bir de şunu belirtmeden geçmeyelim: Dolmuşçuların haklarını koruyan bir Esnaf Odası var. Bu oda üzerinden durağı temsil eden bir başkan da seçiliyor. Şu anki durak başkanı Hasan Mercimek. Duraktaki düzen ve dayanışma ruhu, böyle bir organizasyon yapısıyla daha da güçleniyor.
Dolmuşçu Dili
Kendine has bir kültürü olan dolmuşçuluğun kendine münhasır bir de dili var. Arabada müşteri yoksa ve araba boş seyrediyorsa bu durum vites kolu ile işaret edilir ve “vites kolu’ diye seslendirilir. İşlerin yani yolcunun kesat olması manası çıkar bu durumdan. Dolmuşun on dört koltuğu dolarsa buna “paket’’, ayrıca ayakta yolcu kısmı da doluysa bu durum “oturak’’ olarak adlandırılmakta.
Dolmuşçu Kimdir?
Dolmuşu ile bir tur yaptığımız Okan Meydan bu soruya, “Ailenden, çoluğundan, çocuğundan hatta parandan fedakârlık etmektir, dolmuşçuluk’’ karşılığını verdi. “Zor zanaat dolmuşçuluk’’ dedi. Ve ardından “dolmuşçu ezgin’’ diye ekledi.
Dolmuşçuya, herhalde yol hikâyesinin başladığı kimse demeli. Yolcuyu menziline eriştiren, evine işine kavuşturan, sevdiklerine ulaştıran, gönülleri buluşturan, hasretleri görüştüren, yolları kesiştiren demek en doğru dolmuşçu tariflerinden bir kaçı olur. “Ekmek kavgası’’ denilen ve eve ekmek, aileye navale temin etmenin kas ve akıl gücü ile kazanmanın en zorlu yollarından birisidir. Bir kısmı mal sahibi. Bazıları anlaşmalı şoför. Bir de durak çay ocağına her gün gelip iş çıkarsa bekleyen şoförler var. Yazılmamış hikâyelerin isimsiz kahramanlarıdır, dolmuşçu.
Dolmuşçu Hikâyeleri
Ahmet Avcı, Okan Meydan, Vedat Akdağ, Ahmet Altınok, Mehmet Koca… her birisi kıdemli şoförler. Anlatılmamış pek çok yol hikâyeleri mevcut.
Her dolmuşçunun hayatı yol hikâyeleri ile örülüdür. Hangi dolmuşçuya bir hikâye deseniz “hangi birisini?’’ diye derin bir soluk alıp ufka yolculuk etmekte. Adeta hatıralar ve hikâyeler galerisinde yol alan sessiz gemi haline bürünmekteler. Yine gam yükünün kervanı geldi dercesine bir iç geçirme ve sesli düşünme halleri sohbet kıvamında dile gelmekte.
Vedat Akdağ, dolmuş durağının kıdemli şoförlerinden. Başından geçen hikâyesi de oldukça ilginç ve unutulmayacak türden. Sene 1990’lı yılların başı. Aylardan Haziran. Erzurum’dan gelen yirmi kişi kadar bir gurup gençle akşam vakti Ulus civarında karşılaşır. Gençler Erzurum’dan Ankara’ya üniversite imtihanları için gelmişlerdir. Ancak o kalabalık günde bu Erzurumlu gençler grubu otellerde yer bulamamışlar. Kelimenin tam anlamıyla dışarıda kalmakla yüz yüze gelmişlerdir. Vedat Akdağ’a, “Abi biz dışarıda kaldık. Bize bir yol ol ya da yol bul’’ derler. Vakit akşamın epey bir ilerlemiş vakti olmuş. Bütün yollar tenhalaşmaya, arabalar seyrekleşmeye başlamıştır, iyice. Ertesi gün de Üniversite sınavı vardır. Durum epey bir ciddiyet kesbetmektedir. Vedat Akdağ, gençlere dönerek, “Hepinizi evimde yatıramam. Kalabalık. Ancak şöyle yapabilirim. Hepinizi araba ile mahallede evimin olduğu yere götüreyim. Dolmuşun içinde yatın. Sabahleyin de sizi imtihan merkezlerinize yakın noktaya bırakırım’’ der. Gençler kabul ederler. Evinin önüne kadar gidip o geceyi dolmuşta uyuyarak geçirirler. Ertesi sabah, gençleri Üniversite imtihan noktalarına bırakan Vedat Akdağ, “bu da bizim hikâyemiz’’ diyerek konuyu bağladı.
Seyranbağları Yolunda
Seyranbağları Dolmuş Durağı’nın Zafer Sokak içinde bir çay ocağı var. Burasını on iki yaşından beri bu piyasada yer alan ve elli beş yaşında olan Ahmet Avcı işletiyor. Muhabbetli biri varsa onunla bir tur atmak istiyorum dedim. Hocam “gel’’ diyerek beni en ön sıradaki bir dolmuşa kapısını tıklatarak bindirdi. Dolmuş şoförü ile tanıştık ’’Ben Okan Meydan’’ Dedi. Birkaç dakika sonra da dolmuş hareket etti. Koyu bir yol hikâyesi muhabbeti başladı şoförle aramızda. Baba mesleği diyerek giriş yaptı. Bu işte altın kural nedir dedim. “Kavga etmemektir’’ dedi. Bunu nasıl başarmaktasın dedim. Sol elinin beş parmağını havaya kaldırarak “bu dedi’’. Anlamını sordum. “Sen bilirsin. Cansın, aslansın, babacansın’’ demektir. Yolcuya böyle dediniz mi zaten siniri geçmekte dedi. Bülbülderesi’nden Çankaya sırtlarına tırmanmaya başladı dolmuş. En önemli soru: Yoldaki yolcuyu o kadar kalabalık arasında nasıl tanımaktasın dedim. ‘’Refleks, alışkanlık’’ dedi. Sonra da aramızda “deveyi dizinden yolcuyu gözünden’’ espirisi yapıldı ve birlikte gülüştük. Işıkları sordum. Herkesin geçtiği ışıklarda az bir müddet beklemek bize yolcu getirir, dedi. İnsiyaki bir soru aklıma geldi. Hangi yolcu yüzünü güldürür dedim. Benim gibi olan yolcu dedi. Bu arada Farukî’lerden olduğunu, bir tarikat müntesibi olduğunu söyledi. Durakta babasının dolmuşu ve şoförü varmış. Kendisi de başka birinin dolmuşunda şoför olarak çalışmaktaymış. “Babamla anlaşamıyoruz’’ dedi. Şoför ne kazanır dedim. “Patronun alacağını şoför, şöforun alacağını patron alır’’ dedi. Çankaya sırtlarını tırmanırken önümüzde duran mavi özel halk otobüsünü göstererek “en büyük rakiplerimiz’’ dedi. Onlar yirmiye, biz yirmi beşe taşıyoruz. Ayrıca onlarda kart geçiyor. Bu şartlarda onları geçmeye çalışıyoruz dedi. Bu arada dolmuşumuz Turan Güneş Bulvarını arkasına alarak dönüşe geçti. Araçlara takılan uydu takip cihazı ile duraklar arası geçiş aralığı zamanı olduğunu söyledi. O sürede seferini tamamlamayana para cezası uygulandığını ekledi. Yer merakı olan yolcu var mı dedim. Evet dedi. Hacettepe civarında bir yer işaret ederek orada bir yolcumuz ön koltuk boş değilse beş araba da geçse binmez dedi. Dolmuşçuluğun başka kuralı dedim. “Nezaketi herkes seviyor ve bekliyor’’ diye karşılık verdi. Yolun bitimi. Durağın olduğu sokağa geldik. Pencereyi açıp seslendi; “Midilli!’’ O ne demek dedim. “Hocam burada herkesin bir lakabı olur. Boyuna, huyuna, davranışlarına bakarak bir lakap takılır. Ve öylece çağrılır. O arkadaşın boyu kısa olduğu için Midilli denir. Birininki tatar, yeşil, Uzun Mehmet, Çingen Mehmet vs.’’ dedi. Seninki ne dedim “sofi’’ dedi. Seyranbağları Durağını yazarken bizim yol hikâyemiz de orada noktalandı.

Kaynaklar:
- Zırh, Besim Can – Dolmuşun (Uzun) Öyküsü: Basımının Kırkıncı Yılında İlhan Tekeli ve Tarık Okyay’ın Benzersiz Çalışması Üzerine- İdealkent- 2020-1
- Yüksel, Ahmet –At, Araba ve Kaza: Osmanlı Cephesinden İstanbul’un Trafik Çilesi(1860- 1890) Belleten 2024
- Türk Tarihinde Atlı Araba Kültürü – Fikriyat- 22 Haziran 2018
- Güneş, Gönül – 2. Dünya Savaşında Ankara’da Şehir İçi ve Şehirler Arası Ulaşım(1939-1945) Ankara Araştırmaları Dergisi- Haziran- 2013