Asrın büyük devleti olma yolunda ilerleyen Türkiye, bütün yeryüzüne iyilik götürme potansiyeli olan bugünün dünyasındaki yegâne ülkedir. Son yıllarda yaptığı kalkınma hamleleri ile Türkiye, bu potansiyelini ortaya koymuş bulunmaktadır. Özellikle son yirmi yılda yaptığı insani yardım çalışmaları ile bütün yeryüzüne iyilik götürme çabalarında örnek bir model ortaya koymuş. Son Maraş Depreminde  bu iyilik faaliyetleri büyük ölçüde yeryüzünden ülkemize dönüş yaparak, insanlık aleminde güçlü bir karşılık gördüğünü de ispat etmiştir.

İnsanlık alemine günümüzde sunulan tüketime dayalı sistem içerisinde insanlığın bütün birikimini sömürgeleştiren yeryüzü düzeni; insanı ve insanlığı tükenme noktasına doğru götürmektedir. Tarihin gördüğü en büyük sermaye birikiminin yaşandığı günümüzde, gelir dağılımı çelişkisinin de en yüksek orana ulaştığı bir zaman dilimini yaşamaktayız. En üstteki zenginlerini olabildiğince artıran küresel sistem, kendilerinin dışındaki ülkelerde de  fakirliği ve gelir dağılımı bozukluğunu da en yüksek seviyelere çıkarmış bulunmakta.

Böyle bir yeryüzü düzeni sürdürülebilir değildir. Bu bozuk yeryüzü düzenini tersine çevirecek tek ülke Türkiye’dir.  

Osmanlı, her alanda kendisinden ileri olduğunu düşündüğü Avrupa karşısında, gidişatı tersine döndürmek için yürürlüğe koyduğu ilk tedbir, batılı sistem ve anlayışı taklit ederek eğitim ve devlet kurumları açmak şeklinde olmuştu. Devletin beka meselesi maarif sitemi üzerinden alınacak tedbirler ile çözülmeye çalışılmakta idi.  İlk düşünülen çareler, maarif alanı üzerinden harekete geçmek şeklinde olmuştu. Bu çareler zamanla sistem ve ideoloji haline getirildi.

Kendi medeniyet ve değerlerini terk edip batılı paradigmaları benimsemekle batılı olunabileceğini savunan görüşlerin sahibi parti, muhalefette kaldı. Tek parti döneminden beri de asla iktidar ol/a/madı.  Ancak muhalif siyasetin savunduğu partinin ideolojisi eğitim alanında iktidar olmaya devam etmekte. Hem de halkımızın  düşünme alanlarına pranga vuran bir sistem olarak varlığını muhafazaya eder halde. Şu anki eğitim sistemi, bu kullanma yeterliliği olmayan düşüncelerin yeşerme alanı olmaya devam ediyor.  

 Bu eğitim sistemi bir sömürge eğitimi sistemidir. Milletimizin düşünce alanlarını kemirerek, gelişme ve büyümesinin önünde engel olmaya devam etmektedir.  

Medeniyet anlayışı konusunda kendi toplumu ile çözüm önerisi konusunda tek tipleşmekten başka çare sunamayan dar bir ideolojik gurup, içinden çıktığı toplumla fikri ve fiili ayrışmasını sürdürmekte. Bu grubunun kendi toplumları ile ilişkilerini inceleyen ve bu konuda çok etraflı bir çalışma ile ele aldığı ve ilk baskısını  1975 yılında yapan Oryantalizm adlı çalışmasında Edvard Said, çok ilginç tespitlere yer verir. Edvard Said bu aydın gurubu için: ”Kendi halkına karşı kibirli ve üstten bakan. Batıya karşı hayran ve kompleksli” tespitini yapar. Ve sonunda bu aydın gurubuna ”sömürge aydını”  nitelemesinde bulunur.

Uzun asır tecrübeleri ile ülkemiz bugüne geldi. Nihayetinde 2 binli yılların başında Türkiye üzerindeki siyasi vesayeti kırmayı başardı.  

Sıra eğitim alanındaki vesayeti kırmaya geldi. Türkiye, halen  ”sömürge aydını”  yetiştiren bu eğitim sistemini, tarihin çöp sepetine gönderme zamanı gelmiştir.

Ülkemiz, fert ve cemiyet potansiyelini harekete geçirecek kendine yakışır bir eğitim sistemi kurmalı. Tarihimizi ve kültürümüzü, kültür ve medeniyet coğrafyamızla birleştirip, insanlığa örnek olacak bir eğitim sistemi kurmalıyız. Bu asırda liderlik edeceği insanlık ailesine iyilik ve adalet götürebileceği, ülkemizi yönetme ufku ve perspektifi olan nitelikli nesiller yetiştirecek bir milli maarif sistemi olmalı. Hayal kuran, hedefleri olan, insanlığa iyilik götürme idealleri taşıyan, ülkemize peygamber sevgisi ile kardeşlik ve iyilik düşüncesi getirecek bir eğitim sistemi kurmalıyız.   

Önümüzdeki 14 mayıs seçimleri bu alanda yeni bir doğuşa vesile olsun.

Sağlıcakla kalın.

https://www.maarifinsesi.com/turkiye-yuzyilinda-egitim/