Hayat acılardan beslenmek için değil, acılardan ders almak içindir. Acılar kimi zaman yıkar geçer, kimi zaman da yakar geçer. Hatta bir ömür hatırladıkça yerini sızlatan ve geçmeyen acılar vardır. Ferdi Tayfur; vefasızlığın, karşılıksız sevginin, uzatınca geri çevrilen elin acısını derinden hissederek yazar  o meşhur şiirini:  

Karşılıksız sevginin, vefasız sevgilinin
Bomboş kalan bir elin acısını bana sor
Bana sor yanlızlığı, ayrılığı bana sor
Mutluluğu tanırsın, mutsuzluğu bana sor, bana sor

Evet şairimiz ‘’bana sor’’ diyerek tamamlar şiirini. En çok da ‘’ayrılığın acısını bana sor’’ diyerek ayrılıktan inleyen yüreğinin acı yüklü haykırışını dile getirir. Ya bu ayrılık çocuk yaşta, masumiyetin en zirvede olduğu bir çağda, on bir yaşında aileden ayrı kalmakla yaşanan bir ayrılık ise o zaman yaşattığı acının tarifi daha zor olmakta… Böyledir yatılı okulun çocuk yaşta aileden ayrı düşmekle yaşattığı hasretlikler.

Yatılı okul günlüğü deyince içimi karma karışık duygular kaplar. Hasret mi desem, kesret mi, vuslat mı, özlem mi yahut ta ciğerimizi yakıp küle döndüren sıla hasreti mi? Ama samimi söyleyim ki hele de on bir yaşında anneden, baba vatanından, aileden bu yaşta ayrılınca tarifsiz bir özlem kaplamakta içini, insanın.

Pazarören deyince pek çok yatılı okul öğrencisi gibi bende de birikmiş çok hatıra var. Bu hatıraların her birisi iz bırakan türden. Bendeniz yatılı okula iz bırakan bir hatıra ile başladım. Okulumuz Kayseri merkeze yaklaşık seksen km. Pınarbaşı ilçesine ise yirmi sekiz km. Zamantı Nehrine de yaklaşık üç km mesafede Pazarören Beldesinin içinde: Mimar Sinan Öğretmen Lisesi.

Okula 1976 girişliyim. Babam rahmetli, köyümüzden gelen diğer iki köylü öğrencimizin babası ile birlikte beni okula bıraktı. Kendisiyle yatakhanede vedalaştık. Onlar bizi bırakıp Kayseri’ye dönmek üzere hareket ettiler.  

Babamlar, yatakhanemize yaklaşık beş yüz m mesafedeki Toros Kapı’dan otobüse binmek üzere yürüyüşe geçtiler. Vakit akşama yakındı. Oradan Kayseri’ye doğru otobüse binip gideceklerdi. Babamlar ayrıldıktan hemen sonra, bana harçlık vermeyi unuttuğunu hatırladım. Durumun farkına varınca, bir an ne yapacağımı düşündüm.

Bu arada da ailemden ilk defa ayrılmanın acısı içimde derin derin kendini hissettirmeye başladı. Kelimenin tam anlamıyla bağrımda derin bir yanma hissetmeye başladım. Nerede ise o bağır yangınının kokusu insanın nefesi ile dışarı çıkacak gibiyi. O hasret ve özlem kokusunu hayatta hiç duymamıştım. İşte o an yanık yanık ailem burnumda tütmeye başladı. Ömür boyu da bağır yangınını asla unutamadım…

Neyse biz gene babama yetişme derdimize dönelim.

Babama yetişip harçlık almak için harekete geçtim. Hemen yanımızdaki köylümüz olan arkadaşlarla ve Fakılı’dan bir arkadaşla babama ulaşmak için Toros Kapıya doğru yola çıktık. Fakat babam gelen ilk otobüse binip Kayseri’ye gitmiş. Bizden az evvel oradan ayrılmıştı. Sağa sola bakındık ama bulamadık. Daha ilk gün okulda harçlıksız kalmıştım. Zaten içime çöken ayrılık hüznüne bir de bu durum eklenmişti. İçimde kabaran bir şeyler olsa da sessizce olan durumu kabullenmeye çalışıyordum.

Bir taraftan da on bir yaşında çocuk aklımla ‘acaba ne yaparım’ diye düşünmeye çalışıyordum. O anda yanımda Fakılılı Musa vardı. Bana döndü: ‘Mesele olmaz. Seni aramızda takviye ederiz. Canını sıkma’ dedi. Bu sözleri duyunca içime bir ferahlama geldi. Öylece Toros Kapı’dan dönüp geldik, yatakhaneye. Bu dönüş bizim deyimle az bir miktar ‘’kör pişman’’ bir dönüş olsa da…

Ertesi gün dersler başlamıştı.Ben de o sınıflardan birinde yerimi almıştım.  Yukarıdaki eski binanı alt katında Fransızca’dan Mustafa Çelik’in dersindeyiz. Bir de kapı çalındı. Baktım kapıda babam. Akşam Kayseri’de abimin evinde kalmış. Orada bu konuyu hatırlamış. Tekrardan dönüp okula gelmiş. İdareye uğrayıp, sora sora sınıfımı bulmuş.

Babam, Mustafa Hoca’ya: ‘Hoca efendi, oğlum Memiş burada öğrenciniz. Dün onu okula bırakırken harçlık vermeyi unutmuşum. Müsadeniz olursa çocuğa harçlık vermeye geldim’ dedi. Bir anda şaşırmıştım. Sanki bir gül açtı iç dünyamda. Mustafa Hoca bana dışarı çıkmamı başıyla işaret etti. Derslikten dışarı çıktım. Babam rahmetli bana, iki sarı yirmilik, bir gri yüzlük olmak üzere toplam 140 TL olarak ilk okul harçlığımı verdi. Bu benim ilk harçlığım idi. Tekrar babamla vedalaşıp sınıfa girdim. İlk harçlığımı ve hikayesini de ömür boyu unutmadım. Benim için unutulamayan bir yatılı okul hatırası oldu. Elbette çok ve unutulmayan pek çok hikâye var. Bizler o yollardan geçerek bugünlere geldik. Bütün hocalarımızdan Allah razı olsun. Aramızdan ayrılanlara rahmet olsun. Merhum babamı da bu vesileyle rahmet ve minnetle anıyorum.

Not: Sonraki yıllarda, bir hatıra olarak, o gri yüzlük ve iki adet sarı yirmilik kağıt parayı antikacıda buldum ve aldım. İlk harçlığın hatırası olarak sakladım.

Selametle ve sağlıcakla kalın…