Uzun medeniyet asırlarımızın en mutena sembol şehri İstanbul oldu. Edebiyatta, kültürde sanatta, mimaride, hasılı pek çok ilim dalında ve yaşayış tarzında İstanbul bir model oluşturdu. Fatih, İstanbul’daki bütün medeniyetlerin birikimini alarak birleştirip pek çok alanda İslam mimarisi ve İslam medeniyeti alanında yeni tarzların oluşmasına ortam hazırladı. Zaman içinde bu gelişmeler dile ve Türkçe’ye de yansıdı. Öyle ki İstanbul Efendisi, İstanbul Beyefendisi, İstanbul Türkçesi şeklinde medeniyetimizin akis ve parlaklığını gösteren değerler oluştu.  Kültür ve değerler manzumemizi ihtiva eden modeller meydana geldi. Bu modeller Türkçe’mize de bir kültür olarak yerleşti. Kimliğimizi, kültürümüzü ve irfanımızı yansıtan, medeniyet anlayışımızın ürünü pek güzel nümuneler İstanbul ile vücut buldu. İstanbul ile bir yaşama biçimini içine alan, insanı merkeze koyan dünyaya nümune bir kültür meydana geldi. İnsan ve şehirlilik deyince İstanbul’la özdeşleşen bütün dünyaya örnek bir şehir ve insan modelini yansıtan kültür anlaşılır oldu. İnsani ve mimari mirasımızın yanında zengin bir kültürel miras da ortaya çıktı. Bu miras, insan anlayışımızın dışarıya vuran ‘’şehir ve insan’’ anlayışını yansıtan ideal şeklini medeniyet sahasına taşıdı. Şehirli kültürümüz tarihi kimliği ve en olgun haliyle İstanbul’da hayat buldu. İstanbul’la vücut buldu. Hem de bu asırlar İslam Medeniyeti temeli üzerinde gelişen şehircilik anlayışını besledi. O da merkezinde insan ve maneviyatı olan bir şehir modeli ortaya çıkardı.

Sistem değişikliğimizin son iki yüz yılında pek çok hadise medeniyetimizle etkileşime girdi. Belki de biz medeniyet olarak bu etkileşimin hem iletken hem de alan tarafında yer aldık demek daha uygun olur. Fikri anlamda modernizm insan unsurumuzu tesir altına aldı. Bütün değişim asırları boyunca İstanbul kültürel anlamda şehirlilik özelliğini aldığı etkileşimlerle yine taşıyıcı şekilde sürdürdü. Temelinde her şeyi tüketime dayandıran,  içinde modern teknolojilere dayalı pek çok şeyin olduğu yalnızca insanın olmadığı, çok katlı Amerikan sembolizminden ilhamlı yapılar İstanbul’u da sarmaya başladı.

Bütün bu yaşadığımız  değişim dönüşüm asırlarının arkasından geldi 6 Şubat Maraş Depremi. Halen kaldırılan enkazlardan çıkarılan ölülerimiz bu alandaki acılarımızı derinleştirmekte. Milletçe çok şedit bir imtihan vermekteyiz. Enkaz altında olanlar, depremzedeler onlara canhıraş bir çaba ile yardıma koşan bütün milletimiz bu imtihana maruz kaldık.  Tüm deprem şehitlerimize Cenabı Mevla’dan sağanak halinde rahmet niyaz ediyoruz.

İmtihanımızın en önemli parçası klasik sistemimizin muhasebe dediği başımızı iki elimizin arasına alarak düşünme zamanı. Öncelikli olarak şehirleri inşa eden insanımızı ruh, düşünce ve beden olarak bir maneviyat temelinde, merkezinde insan olan medeniyetimizin insan modeline göre inşa etmekle işe başlayalım. İnsanı esir alan ihtiraslı tüketim modeli yerine kanaati, ötekine yardım duygusunu besleyen, şükür ve fikiri aynı anda yaşatan; çalışmayı, çabayı, üretmeyi ve yaratıcılığı ön plana alan, yaratıcıya dönüşü insanın hamulesi haline getiren bir insan  ideali oluşturmak için muhasebemizi yoğunlaştırmalıyız. Elbette akîl olan vesileyi fark eder. Milletçe bu depremi yeni insan idealimiz için bir fırsata dönüştürelim. Kentsel dönüşümden evvel zihinlerimizin ve kalplerimizin dönüşümüne ihtiyacımız var. Bu vesileyle eğitim alanında bu yeni insan idealimizi ortaya koyalım. Başta Milli Eğitimimiz olmak üzere bütün kültürel alanlarımızı bu anlayışa göre yapılandıralım.

En önemli muhasebe alanımız ise temel eğitimden başlayarak içinde insan olan, ahlâkı sorumluluk temelli merkeze alan deprem eğitimi kültürü inşa edelim. Görülen o ki deprem alanında yeteri kadar İnşaat Fakültelerimiz ve mühendislerimiz mevcut. Bütün dünyada var olan deprem teknoloji ve bilgilerinin bir araya getirildiği bir deprem kültürü oluşturalım. Deprem ve bina yapım bilgilerini ortalama insanın bilgileneceği ve sorgulayabileceği seviyede bir müfredat konusu olarak tüm eğitim kademelerimizde işleyelim. Her alanda olduğu gibi inşa alanında ustalık, üstadlık vs hiyerarşiyi içine alan dünyadaki örnek uygulamalardan da faydalanarak yeni bir bina inşa kültürü meydana getirelim.  Alıcı, satıcı ve kullanıcılara açık olacak şekilde depreme dayanıklılıkla ilgili tüm bilgilerin yer aldığı bina kimlikleri oluşturalım. Bu durumu Türkiye’deki tüm binalara şamil hale getirelim. Aynı zamanda dijital ortama yükleyip denetimini halkın gözetimine de açalım.

Şehirliliğimizin ve şehirciliğimizin yeni çağa bakan tarafını yeni insan idealimizin bakışıyla, yeni bir deprem kültürü bilgisi ışığında inşa edelim. Bu depremden çıkaracağımız en önemli ders top yekün bir silkiniş ve dirilişe vesile olsun.  İnsanı yaşatalım ki şehirler ve medeniyetimiz yaşasın.

Yeni şehirliliğimizi, yeni bir şehircilikle ortaya koyma zamanı.

Sağlıcakla ve selametle.