Bu başlığı insaf ölçülerine göre değerlendirme, muhasebe ve genel bir durum muhakemesi olarak da alabiliriz.

Mili Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in aşağıdaki konuşması eğitimde durumun ciddiyetini ve ülkenin ne kadar ağır bir yük altına girdiğini açık şekilde ortaya koymaktadır:

‘’ Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 30’lu 40’lı rakamlardan şu an 13-14’lere düşmüş durumdaSokakta gördüğünüz seksen kişiden bir tanesi  Milli Eğitim Bakanlığı tarafından maaşı ödenen öğretmen statüsünde. Dünyanın  hiç bir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından  fonlandırılmıyor.’’

Bu girizgahtan sonra eğitim dünyamıza göz atalım.  

Türkiye’de meselelerin meselesi insan yetiştirmek ve eğitim. Türkiye’nin en müzmin, devlet sistemini en çok hantallaştıran,  en içinden çıkılmaz gibi görünen meselesi de eğitim olmaktadır. Nerede ise bir buçuk milyona varan öğretmen kadrosunu nicelik olarak yönetmek bile artık bir büyük mesele halini almış durumda.

Nedir eğitimdeki temel meselemiz?

Eğitim bir serzeniş/şikayet/söylenme kapısı mı?

Türkiye’de eğitim sistemi bir düşkünler yurdu mu?

Yahut herkesin şikayet ettiği bir ağlama duvar mı?

Veya sahibi olmayan insanlarımızın hasbelkader içine düşüp kendini kurtaramadığı kimsesizler yurdu mu?

Son olarak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin yukarıdaki sözlerin geçtiği sözlerle eğitimden şikâyetlenmeye başlayınca biz de sahibini arayan soruları sorduk!

”Üst üste sorular soru içinde”

Eğitimin de en temel üç meselesi:

1- Ehli vukuf/ ak sakal/bir bilen/üstad hocalardan müteşekkil çevre, Encümen i Daniş vb diyebileceğimiz eğitimin bir bilenler grubu, bir sahibi bulunmamakta. Ülkemizin geleceği için eğitim sistemini hangi yönde, hangi metot ve sistemlerle geliştirebilecek; hangi ekol, hangi görüş, hangi sistem faydalı, yararlı şeklinde oluşturulmuş bir mutabakat ve sistem de bulunmuyor. Var olan yüz kadar eğitim fakültesi bir kariyer ve yükselme alaına dönüşmüş durumda. Sayıları yüzü geçen İlahiyat Fakültelerimizin Din Eğitimi Bölümleri ise anlamlı bir sessizliğe bürünmüş durumdalar!

 Eğitim meselesinde yaşayan eski milli eğitim bakanlarımızdan, Ali Naili Erdem, Vehbi Dinçerler, Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer, Nabi Avcı ve İsmet Yılmaz ile muhtelif zamanlarda görüşmeler yaparak, tecrübe ve birikimlerini dinledik. En son Sayın Yusuf Tekin’le de görüşerek ‘’bu eski bakanlarımızla görüşmelerden çıkardığımız sonuç, ‘’hiç birisinin diğeri ile ortak yönünün olmaması’’ şeklindeki tespitimizi kendisine aktardık.

Görüştüğümüz bakanların eğitime dair görüş ve öncelik farklılıkları, Türkiye’de eğitim ve hal çareleri konusundaki bölünmüşlüğün özeti gibiydi.

2- Türkiye, eğitimde şu ana kadar bir milli model oluşturamadı. Eğitime hakim olan pozitivist, deist, yer yer ateist bakışın ötesine geçilemedi. Amerikan tarzı sınavcı karakteri kırılamadı. Muhakeme gittikçe gerilemekte. Türkçe alanı olabildiğince daralmakta. Ülkemizde bütün bu mekanizmaları harekete geçirecek yerli ve milli bir eğitim modeli tekamül ettirilemedi. Bunun da temelinde ‘’nasıl bir insan’’ sorusuna verilen cevaplar konusunda siyaseten, zihni ve fikri bölünmüşlüğün yatıyor olması gelmekte.

3- Eğitimde temel yapılandırmanın ülke ihtiyaçlarına cevap verememesi. Ülkemiz eğitim alanında yaptığı yatırımların geri dönüşünü sağlayamıyor. Türkiye eğitim ve üniversiteler alanında Avrupa’da en yüksek yatırımı yapan ülkelerden biri durumunda. Ancak bu yatırımlardan birim fayda sağlanamamakta. Milyonlarca üniversite mezunumuz var ama sanayiye çalışacak eleman, ara eleman, sanat erbabı bulamıyoruz. Göçmen çocuklar olmasa Türkiye’nin üretim kapasitesi kriz yaşayacak.

Avrupa’da % 5’ler civarında olan üniversite öğrencilerinin genel nüfusa oranı, bizde % 10’lar civarında seyretmekte. Nüfusumuz adeta diplomalar yolluyla vasıfısızlaştırılmakta.

Özeti: Türkiye eğitime yatırdıklarının karşılığını alamamakta.

Üç Zarf Meseleyi Çözer mi?

Bürokrasi de pek bilinen bir üç mektup hikâyesi vardır. Önceki sadrazam sonrakine görevi devrederken diğer bütün emanetlerle birlikte üç adette zarf devretmiş. Bunları zorda kaldıkça numaralı sıralı bir şekilde açarsın diye halefine teslim etmiş. Gel zaman git zaman işler kötüleşmeye,  yeni sadrazam hakkında sağda solda eleştiriler artmaya başlamış. Sadrazamın aklına birden zarflar gelmiş. İlkini açınca ’’Bolca vaatlerde bulun. Halka geniş vaatlerde bulunarak umutlarını yükselt’’ yazıyormuş. Denileni yapan sadrazam halka bir umutla bol bol vaat dağıtmaya başlamış. Bir süre susan halk kuru vaatlerle karnı doymayınca gene homurdanmaya başlamış. Hemen ikinci zarfı açan sadrazam orada ’’Senden öncekileri kötüle’’ uyarısını görmüş. Bunun üzerine sadrazam başlamış enkaz edebiyatına. Benden öncekiler ‘’şöyle kötü yapmışlar böyle enkaz bırakmışlar’’ diye propagandaya başlamış. Bunu  da dinleyen halk geçici bir müddet sükunet gösterse de gene homurdanmaya ve yeni sadrazamı tazyike başlamışlar. Bu durumda bir telaş ve aceleyle sadrazamın aklına üçüncü zarf gelmiş. Açmış ve içinde: ‘’Sende üç zarf hazırla’’ yazısını görünce ikbal günlerinin sonunun geldiğini anlayıp başlamış kendisi de üç zarf hazırlamağa.

Bugün için ülkemizin en temel meselesi ve meselelerin meselesi eğitim olmaktadır.

Eğitimin temelinde düşünce, düşüncenin temelinde ise dil ve gönül birliği yatmakta.  

Meseleyle önce gerçek anlamda yüzleşmeliyiz. Gerçekçi yüzleşme, sahih ve sağlam çözümler  getirecektir.

Türkiye, ellerinde yeni ‘’üç zarf’’ lar ile dolaşan, felaket tellallarına fırsat tanımamalı. İkbal peşinde koşan ihtiras konvoyunun sakinlerinin piyasayı kaplamasına müsaade edilmemelidir.  

Eğitim meselemiz siyaset üstü bir meseledir. Bu meseleye, taraftarlıklar yahut karşıtlıklar üzerinden bakılamaz. Ülkenin sağ duyusu, ilmiyesi ile bir araya gelip siyaset kurumunun önüne bilgi ve bilgeliği birlikte kapsayan bir çözüm sunmalı. Bu meselede iki kanat görüş arasında yakınlaştırıcı bir dil, üslup ve metotla meseleye çözüm aranmalı.

Türkiye, dünya lideri olabilmek yolunda eğitim meselesini çözüme kavuşturmalı. Bakanın sözünü ettiği 13-14 kişilik sınıf seviyelerine düşen öğretmen başı atamanın sebeplerini her vatandaş kendi iç dünyasında empatik bir müzakere ve muhakemeye tabi tutmalı.  

Selametle ve sağlıcakla kalın.