İlim yol açıcıdır. Dünyanın imarına, insanlığın hizmetine
yol açıcı. İlim ve adamlık yanyana yürüyen iki kavram. Bizim nazarımızda
?adamlık? sıfatını hakkeden ilim sahipleri marifetiyle ilim ve cemiyet
yükseklik kazanır, derinlik kazanır.
Cemiyetin, ilimin, ilim sahiplerinin itibarı artar. Böylelikle ilim
sahiplerinin cemiyet içindeki hürmeti de artar. İşte o zaman ilim, cemiyeti
taşıyıcı asıl misyonunu ifa edebilir. İlim, böyle bir atmosferde gerçek iktidar olur ve memleketi mamur
eder.
Bugün sizlere yakın
tarihimizden bir örnek ile ilim adamlığının, hakiki ilim sahipleri elinde ne
kadar değerli bir meziyet haline dönüştüğünü anlatmak istiyorum.
1 Kasım 1928 tarihli alfabe değişikliğinden sonra
biliyorsunuz bir de öztürkçecilik cerayanı başlatıldı. Sadece bir cereyan
olmakla kalmadı, öztürkçeciliği uygulamak için sıkı bir kontrol mekanizması
oluşturuldu.
Öztürkçecilik cereyanı, oluşturulan sekiz bin kelimelik
Osmanlıca?dan Türkçe?ye ve Türkçe?den Osmanlıca?ya cep kılavuzu ile sıkı bir
denetime alındı. Bütün gazetelere, ilk sayfalarını kılavuzdaki kelimelerle
?öztürkçe? basma zorunluluğu getirildi.
Devrin tüm yazarları yazılarını nasıl yazarlarsa yazsınlar, gazetelerin tashih
editörleri yazıları sıkı bir öztürkçe sansürüne tabi tutuyorlardı. Tüm
kelimelerin klavuza uygun olması sıkı bir şekilde matbuat umum müdürlüğünün
denetiminden geçiriliyordu. Hatta bu öztürkçecilik cereyanını daha da ileri
götürmek için bir güneş dil teorisi icat edildi.
Bu bilgilerele İstanbul?dan Ankara?ya dönen Hasan Ali Yücel
durumu İsmet İnönü?ye bildirir. İnönü ölçer biçer sorar soruşturur ve Ali Fuat
Başgil Hoca?nın haklılığına inanır ve mecllisin adını değiştirmekten vazgeçer.
Bu arada da öztürkçecilik cereyanına farklı bir gerekçe ile karşı çıkan hocayı
merak eden İsmet İnönü, beni bu hoca ile karşılaştırın der. Prof. Dr. Ali Fuat
Başgil bir ortamda bir şekilde kendisi ile karşılaştırılınca da, ?hoca hadi
gözün aydın, meclisi kurtardın!? diyerek Millet Meclisinin adının,
değiştirilmediğini aynı bırakıldığını
kendisine yarı şaka yollu iletir.
Daha sonra öztürkçecilik cereyanı genişletilerek ders
kitapları ve maarifin tüm alanlarına yayılır. 1946?da, 1934?de uydurulan bir
kelime eğitim bakanlığının adına verilir ve Maarif Vekaletinin adı Milli Eğitim Bakanlığı olarak
değiştirilir. Asırlar boyunca
oluşturulan Türkçe?nin kelime ve kavramları D.Mehmet Doğan?ın ifadesiyle
?soykırıma tabi tutularak? bir gecede yok sayılır. 1890?larda yüz bin
kelimelere ulaşan Türkçe?nin söz varlığı,
1945 yılında ilk baskısı yapılan Türkçe Sözlükte 15 bine düşürülür. Bunun da yarısı yeni uydurulmuş
kelimelerdir. Bu durum aslında bir ?hafıza
silme operasyonudur.? Dönem idari bakışı, bu toplumu yönetmek için
geçmiş hafızasının silmek emelindedir. Böylelikle kendi oluşturdukları
kavramlarla inşa edilecek bir toplum,
kolay yön verilip yönetilecek bir yeni cemiyet halini alacaktır. Tabiki asırlar boyunca edebiyatı, musikisi,
tarihi, tasavvufu, sanatı, mimarisi hasılı bir mdeniyet tecrübesi ile
oluşturulan ana dili birikimi, yok sayılıp bir gecede oluşturulan kelime ve kavramlara yer değişikliğine
gidilmesi, düşünce alanının daralması anlamına gelmektedir. Bakınız maarif kelimesi
karşılığı üretilen eğitim kelimesi ile talim, terbiye, tedris, tedrisat,
tahsil, mektep ve daha bir çok kelime ve kapladığı düşünce alanları ortadan
kaldırılmıştır. Oysa asırlar boyunca harpleri, göçleri, trajedileri içine
alarak oluşmuş olan hikayesi, ağıdı, ninnisi, manisi, türküsü, şarkısı, şiiri,
edebiyatı ile millet hafızasında yer etmiş kelime ve kavramları tekrar
irfanımıza kazandırarak, yeni kelime ve kavramlar üretmenin yolunu açalım.
Gittikçe sığlaşan kelime yapısı ile yaşanan düşünce
kısırlığı ve maarifimizdeki muhakeme güçlüğüne dair bazı verilerin temellerini
ta o zamana kadar götürmek gerekmektedir.
Maarifimizde ve düşünce hayatımızda o zaman kullanım dışına
çıkarılan kelimelerden kullanıma en yakın olanları tekrar diriltilmeli.
Türkçe?nin asırlar boyunca oluşturduğu, değer kavram ve kelimeleri tekrar
kullanıma sokulmalı.Bir hafıza tazelemesi ile dil ve kelime üretim kurallarına
uygun yeni kavram ve kelimeler üretilmeli. Bu arada özellikle İngilizce?nin
teknoloji ile dilimiz üzerinde oluşturduğu sağanağın önüne geçmeli. ?Yabancı
dile evet, kraliçeye hayır? diye
sembolize ettiğimiz kültür ve tahsil hayatımız üzerindeki İngilizce baskısı
kaldırılmalı. Strateji ve ilmi ihtiyaç alanlarımız dışında İngilizce eğitim
öğretim dili olmaktan çıkarılmalı.
Klasiklerimizi okunmasında ve devlete okullarına ders kitabı
yazımında asgari cumhuriyet dönemi kılasiklerinin dili ölçü olarak alınmalı.
Maarif Bakanlığımız yeni dönemde Türkçe anlayışını bu ölçüye göre
yapılandırmalı. Bunun yanında yeni kelime ve kavram üretimine de yer verilmeli.
Başka dillerden dilimize geçen kelimelerin de dilimizin kaidelerine,
semantiğine uygun olacak şekilde zenginleştirmesine açık olmalı.
İlim üretecek, ilminin hakkını verecek ilim adamları
yetiştirecek bir maarif nizamınadır top yekün ihtiyacımız.
Sağlıcakla kalınız.