Futbola olan bütün ilgim ve bilgim çocukluğumuzda, oynadığım ilkokul takımlar arası maçta kaleye geçmekten ibaret idi. Bir de Yasin gibi iyi kaleci olmaya çalışmaktan ibaret bir futbol alakadarlığımız vardı.

Daha sonra Galatasaray?ın Jupp Derwall?le Mustafa Denizli ile 1980?lerde (1984-1987) başlayan Avrupa takımları karşısında alınan başarıları, futbola olan  alakamızı artırdı.

80?lerin başı idi. Ortalamanın altında bir Avrupa takımı Avusturya Wien?i  Galatasaray  1-0 yendi. İşte bu maç sonrası o zamanın tek kanalı TRT spikerinin hafızalarda yer eden ??son zamanlarda bu tür galibiyetlere o kadar çok ihtiyacımız var ki?? sözleri o dönemin galibiyetlere susamış psikolojisini yansıtması  bakımından büyük önem taşımakta idi.

 Galatasaray ile bir   Alman takımı Uerdingen maçı sonrası Derwall?in söylediği, ??Uerdingen?e İstanbul?u  dar edeceğim?? sözü futbol alanında  bir özgüven işareti olmuş.  Mustafa Denizli`nin de bir İrlanda maçı sonrası sarf ettiği ??içimizdeki İrlandalılar? sözü de futbol üzerinden ülkeye beyin fırtınası yaptıran o döneme ait hatıralar olarak kalmıştı. O dönemde Avrupa takımlarına karşı Galatasaray?ın aldığı her galibiyet sonrası seyircinin attığı ?Avrupa Avrupa duy sesimizi? sloganları halen tazeliğini korumaktadır. Bu sloganlar aslında bir dönemin bastırılmış duygularının, futbol üzerinden dışa vurulması anlamına gelmekte idi.

  Özellikle Avrupa takımlarına karşı alınan başarılar,  tüm halkımızda olduğu gibi bizde de bir futbol sempatisi oluşturdu. O zamanın futbol başarıları, aynı zamanda  bütün Türkiye?de bir futbol sevgisi ve iklimi de meydana getirdi. Böyle bir futbol ve Galatasaray ikliminin akabinde Fatih Terim, Galatasaray?ın başına hoca olarak getirildi. Fatih  Terim, oluşan o başarı iklimini kullanarak 2000  yılında Galatasaray?ı UEFA kupası finaline kadar taşıdı. Kupayı da kazandırdı. İşte tam o sırada Fatih Terim?in takımı motivasyon seansından bir sahne basına yansıdı:

Taktik maktik yok!.. Bam... bam...bam...

O tarihlerde biraz da final ve şampiyonluk heyecanı ile çok kimseler bu nev?i motivasyon sahnesinin pek üzerinde durmadı. Daha doğrusu ortada bir başarı hikayesi vardı. Böyle bir durumda taktik, bilgi, futbol bilgisi gibi şeyleri o dönemde kimse ne sormuş, ne de sorgulamıştı.

Ortada Avrupa?da  futbol finaline gelmiş bir  takımın hikayesi vardı. 

Fatih Terim, 2000 UEFA kupası finali öncesi Galatasaray`ı  böyle motive etmişti.

``Yani bilgiye, bilime, futbol bilgisine falan gerek yok, ihtiyaç da yok. Ben motivasyonla işi götürürüm`` demekti bu!

Fatih Terim, o tarihten bugüne  kadar,  milli takımlar düzeyinde ve Galatasaray`da işi motivasyonla(!) getirdi. Tabi ki motivasyon, futbolun  önemli bir unsuru idi. Ancak tek başına yeterli değildi. 

Bilgi, bilim ve futbol bilgisi işe dahil edilmeyince de, `motivasyon ile futbolda her şey` yerinde saydı! Hatta geriye gitti!

O kupayı, o zaman havaya kaldırmanın ?havası? ile de tam 19 yıldır futbolumuzdaki bu yerinde saymalara, kimse hesap soramadı!

Oysa başarının bir sahih akademik  analizi yapılmalı, gelecek kuşaklara bir başarı rehberi miras olarak bırakılmalı idi. Bu yapılmadı. Bu yapılmadığı gibi 19 yıldır futbolumuzdaki geriye gidişin hesabı da sorulamadı.

Milli  takımlar ve takımlar düzeyinde hatta  Galatasaray özelinde kötü sonuçların bir kritiği yapılmalı ve hesabı sorulmalı.

Bilgi olmadan, bilgiye dayanmadan, bilgiden faydalanmadan ne futbolu ne de kendimizi yönetebiliriz.

Bu mirasyedilik Galatasaray`da da, tutulmuş başka köşe başlarında da son bulmalı.

Sözün özü,her şeyin başı ehliyet ve liyakat.

Aksi halde bedelini milletçe ödemeye devam edeceğiz.

Galatasaray PSG`ye 5-0 yenilince dile geldi kelam. Bu yazı satırlara döküldü.

Son yaşananlardan sonra bende bir futbol yazısı yazdım.

Fuzuli sözün özünü söylemiş:

Derdime vâkıf değil canan beni handan bilir/ Hakkı vardır şad olanlar herkesi şadan bilir/ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil/ Çektiğim âlâmı bir ben birde Allah?ım bilir.?

Sağlıcakla kalınız dostlar.