Aşık Veysel 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla İçesine bağlı Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiştir. Halk şiirine yakın muhitlerde yetişmiş. Aşıklık geleneği olan bir muhitte, olmak ve dolmak makamına ermiştir. Babası ona meşgul olması için dokuz on yaşlarında bir saz almış. Bildiği şiirleri de ona kulaktan okuyup, ezberleterek Veysel’in ilk şiir temrinlerini yaptırmıştır. Gözleri görmeyen Veysel’e babasının ezberlettiği bu ilk şiirler bir ışık olmuş. Saz ve kulağına okunan halk şiirleri Veysel’in geleceğine damga vuracak olan ve tüm zamanını hasrettiği asıl meşgalesi halini almıştır. Halk şiirlerinin söylendiği, halk şairlerinin toplandığı babasının odası Veysel’in ilk meşklerini aldığı mekan olmuştur.

Aşık Veysel, halk şiirlerinden beslenen bir ozandır.

Asırların hafızası ve millet müktesebatının damıtılmış, durultulmuş özüdür, halk şiiri.

Aşık Veysel asırların birikimi halk şiiri geleneğinin yetiştirdiği bir halk ozanıdır. Bir çığlık halinde asırlık seda bırakan altın silsiledir.

Otuz yaşına gelmeden bir insanın yaşayabileceği en derin acıları, zorlukları ve hayatın bin bir türlü gailelerinin üzerinden geçtiği bir şahsiyettir. Şiirine ve sanatına yansıyan hayat imtihanı zorlu ve şedittir.

Psikoloji kitaplarının travma olarak ifade ettiği, buhranlar getiren yaralanmalara uğramış. Tüm dış tesirler onda önceleri bir bedbinlik, yalnızlık hali uyandırmışsa da o içe kapanmak yerine kendini sazına ve sözüne vermiş. Kör kuyulardan sazıyla ve sözüyle aydınlık bir dünyaya doğru yol almış. ‘’Dertsiz baş, yarasız ağaç olmaz’’ diyen Veysel, çalıp söylemeye başlamış. Kendini ve dünyasını, dünyaya açtığı kalp gözüyle okumak ve söylemek yolunu seçmiştir. Zorluklarla dolu hayat yolculuğu onda olgunlaşarak şiirlerine ve sanatına ölümsüz eserler olarak yansımıştır.

Çocukluğu ve Gençliği

Yedi yaşında iken çiçek salgınında tümüyle sol gözünü,  sağ gözünü de önce perde inecek şekilde sonra bir kaza ile hepten kaybetmiş. Seferberlik ilanı ile askere giden arkadaşlarından, yoldaşı ve kardeşi Ali’den ayrılmış. Yalnızlığın derin inzivasını ruhunun derinliklerinde yaşamaya başlamış. Akabinde evlendirildiği akrabalarının kızının, iki çocuk sahibi iken kendisini terk etmesiyle derin bir boşluğa düşerek hayatının en trajik ayrılıklarından birini daha yaşamış. 1921’in 24 şubatında annesini, bundan on sekiz ay sonra da babasını kaybetmiş. ‘’İki kapılı handa’’ bir başına kalmış.

Artık bundan sonra hayatını tümüyle sazına ve söylediği türkülerine vermiştir.

Aşık Veysel’in Tanınması

1931 yılında Sivas Maarif Müdürü Ahmet Kudsi Tecer’in Sivas’ta tertip ettiği Halk Ozanları Yarışması Veysel’in hayatında dönüm noktası teşkil eder. Yarışma sonrası aşıklara verilen 5- ila 15 lira arasındaki parayı çoğu aşık az bulup reddeder. Aşık Veysel’de bu parayı kabul etmek istemez. Ancak onun gerekçesi farklıdır. O, ‘’Asıl bizim size para vermemiz gerekir. Siz bizi buraya çağırdınız. Dinlediniz. Bize değer verdiniz.’’ Der. Bu durum Tecer’in dikkatini çeker ve Veysel’le yakından ilgilenmeye başlar. ‘’Adamın büyük büyük yardımı oldu, hem ayağımın hem dilimin bağını çözdü’’ dediği Ahmet Kutsi Tecer, sonraki zamanlarda Veysel’in getirdiği şiirlerini okur. Kendisini teşvik eder. 

Bu teşvik ve himaye ile muhtelif platformlarda o tarihten sonra çalıp söylemeye devam eder. Hayatın olgunlaştırdığı Veysel, kendisine şiir yazdığı Cumhurbaşkanına ulaşmak için Sivas’tan Ankara’ya üç ay süren bir yolculuğa çıkar. Onun bu yolculuğu azim ve iradesinin zirvesidir. Bu yolculuğu başlı başına bir hikâyedir ve ders konusudur. Bu hikâye aynı zamanda Veysel’de vücut bulan Anadolu insanımızın da hikâyesidir. Bu yönüyle zorluk ve engelleri aşmada çocuklarımıza ve mekteplerimize ders olarak okutulması gereken bir hikâyedir.  Bu yolculuk için yoldaşı ise ona hayatının en büyük yardımcılarından biri ve kader arkadaşı İbrahim’dir. Zorluklar,  ona zorlu yollarda yoldaşlık edecek yol arkadaşları kazandırmıştır.

Aşık Veysel ve Sanatı

Halk aşıklığı, halkın duygularını terennüm eden, dertlerini meselelerini dillendiren, kolay söylenen şiirler ile millete yol ve yön gösteren sanat, söz ve kimlik sahipleridir.  Halkla duygudaşlığı en yüksek kelam sahibi sanatkarlar konumundadırlar. Bu nedenle sözleri, şiirleri ve türküleri halk efkarında en çok okunan ozan sanatçılardır. Özellikle sözlü kültürün egemen olduğu uzun medeniyet tarihimiz boyunca halk aşıkları aynı zamanda kültürümüzün ve kimliğimizin taşıyıcısı bir rol üstlenmişlerdir. Tarihimizi, destanlarımızı, kahramanlıklarımızı halk aşıkları, şiirlerinde veciz ifadelerle, söz ve edebi unsurlarla süsleyerek, sanatlı bir tonda, kolay akılda kalacak nitelikte dile getirmişlerdir.

Aşık Veysel, aşıklık geleneğinin son temsilcisi durumundadır.

Şiirlerinde insan, dünya, tabiat, güzellik, kadın, ölüm, cemiyet, birlik, dirlik, din,  iyilik ve kültürel önderler birer sembol olarak işlenmiş. Lirik bir tarzda ele alınmıştır. Ömrünün son on on beş senesindeki şiirlerinde tasavvufi izler daha ağır basar.

İnsan mıyım mahluk muyum ot muyum /  Ekilir biçilir bir nebat mıyım /
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım / Hiçbir türlü bulamadım ben beni

Kendisini meyvenin olgunlaşmasına benzettiği bu tarz şiirlerinde,  genişleyen halkalar halinde ‘’kendini bilmek’’ duygusu işlenmiştir.

Aşık Veysel’in Türkçesi arı duru bir öğretim dilidir. Her tabakadan halk katmanında şiirleri söylenir, konuşulur ve anlaşılır bir anlam ihtiva etmektedir. Şiirleri ve türküleri pek çok sanatçı tarafından söylenmiş, halkın anlayacağı formda farklı pek çok yorumları yapılmıştır. Hayal ve hafızasında iki renk kalmıştır: kırmızı ve siyah. Ancak Veysel’in sanatında, şiirinde ve hayatında tek renk hakim olmuştur: Beyaz sayfa.

Bu dünyayı ‘’iki kapılı bir han’’ olarak yorumlayıp, faniliğe dikkat çekmiş, ‘’benim sadık yârim kara topraktır’’ diyerek insana en son durağını veciz şekilde hatırlatmış, ‘’Allah’ın aslanı hani’’ diyerek insanların ölümle eşitlendiği sosyal gerçeğini gözler önüne sermiştir. Görmeyen gözlerinin açtığı gören kalbiyle Veysel, alemi ve medeniyetimizin kadim değerlerini en kalıcı şiirlerle dile getirmiştir.

Şiirlerinde Öğreticiliği ve Eğiticiliği

Aşık Veysel, şiirlerinde okul, ilim, çalışmak konularını öğretici bir üslupla seslendirir. Adeta şefkat yüklü bir öğretmen gibidir. Hem sever hem de şefkat ve sevgi diliyle uyarılarını söyler. Sözlerini halkla göz hizasına gelerek dile getirir:

Yürü yavrum okuluna / Altın bilezik koluna/Hem kızına hem oğluna / İlim irfan yuvasıdır

Sanat öğrenmenin kola takılan altın bilezik olduğunu bir atasözüyle hatırlatan Veysel, bunun da okulla olacağı gerçeğini belirtir.

Veysel aynı zamanda ilim arayışındadır. Pek çok yere hakim olsa bile cehalete prim verilmemelidir.  

Aldanma cahilin kuru lafına /…/ Hükmetse dünyanın her tarafına

Mısralarında ilim ve hikmet arayışını insanın bir varlık hedefi olarak ortaya koyar.

Çok okul-fabrika kuralım kardeş / ‚Yaptır mektebini yükselt köyünü

Zamanın nabzını ve ruhunu da iyi tutan Veysel; gelişmek, ilerlemek için okul ve fabrikayı aynı beyit içinde zikrederek milletçe odaklanmamız gereken hedefi gösterir.

Hele bir güzel ve güzellik tarifi var ki, dünya durdukça üzerine söylenebilecek söz kalmamıştır. Engin ve derin bir felsefi bakış içerir:

Güzelliğin on par’etmez / Bu bendeki aşk olmasa / Eğlenecek yer bulaman / Gönlümdeki köşk olmasa

Güzeli görebilmek, güzeli görecek estetik sahibi olabilmek, güzelliği olanda değil görende görmek. Güzel bakmak, güzelce bakabilmek. Güzeli görecek bir gönül zenginliğine sahip olmak. Güzellik sahibinin nazına karşılık, güzel görmenin bir şahsiyet süsü olan vakarına sahip olmak. Veysel’de eğitici, öğretici mana derinliği olan, güzeli gören güzellik yüklü bir şiir sesinin ifadesi bunlar.

Sonuç ve Değerlendirme:

Aşık Veysel, millet irfanından beslenerek zamanın halk şairleri geleneğinden yetişmiş, filozofik tarafları ile sade samimi dili ve güzel Türkçesi ile halkla güçlü bir duygudaşlık kurmuş bir halk ozanıdır. Aşk, vecd yüklü derin bir dini duygu şiirlerinde kendini hissettirir. Kolay söylenebilen, akılda kalıcı ve eğitici bir şiir üslubu vardır. Şiirlerinin aşaması hayatını, hayatı da son asır Türkiye’sinin geçtiği zorlu olgunluk basamaklarını anlatır mahiyettedir.  Karacaoğlan’dan beri gelen halk şairleri geleneğinin altın halkasıdır. Şiirlerinden yansıyan yüksek kültür,  İslam kültür ve medeniyetinin en nezih örnekleri mesabesindedir. Hayatı ve sanatı başlı başına bir öğreticilik yüklüdür.

Aşık Veysel’in tüm şiirleri ders ve talim ihtiva eder. Şiirlerinde, hem büyüklere hem küçüklere alınacak dersler vardır. Bu nedenle yaşayışı gibi şiirleri de okullarımızda ders ve tedris edilecek niteliktedir.

Şiirleri yeni nesillere tanıtılmalı. Hayatı, yetişme hikâyesi, çabası, azmi, olgunluğu, aşkı yetişen nesillerimize model şahsiyet olarak anlatılmalı. Hayatı hakkında pek çok akademik çalışma yapılmış. Bu çalışmalar bir adım daha ileriye taşınarak model oluşturacak hale getirilmeli. Bir başka taraftan oyun, piyes ve sinema filimi olarak çağdaş yorumlarla gençliğimize öğretilmeli. Hakkında yapılacak kısa filmlerle onun kültürel değerinden yeni değerler üretilmeli. Aşık Veysel felsefesi, varoluş temelinde idealize edilip şuur halinde bir eğitimle yeni neslimize aşina kılınmalı. Şiirleri, yıl boyunca gündelik hayatımızın parçası olan yerlere;  tren, otobüs, metro duraklarında berceste mısralarla gönül hanemize işlenmeli.

Kaynakça:

  1. Dr. Ruhi KARA* Arzu TÖREN – Aşık Veysel’in Şiirlerinde Eğitim – A.Ü.Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 46, ERZURUM 2011, 127-144
  2. Metin Turan  – Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi –- Aşık Veysel
  3. ÂŞIK VEYSEL’İN ŞİİRLERİNDE SOSYAL ELEŞTİRİ* Arş. Gör. Serdar Deniz ÖZDEMİR** Dünya Ozanı Aşık Veysel Sempozyumu  Bildirisi 2015 – Sivas
  4. Halil APAYDIN – Aşık Veysel Şatıroğlu’nda Dini Tecrübe,  Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: 3
  5. Aşık Veysel – TRT Arşiv Belgeseli – 1969

Neşide Avcılar Meb Sayı: 7