Eski çağlardan beri doğuda ve batıda farklı esaslara dayalı
sistemler kurulmuştur. Bu sistemlerin birbirlerinden etkileşimde bulunduğu
alanlar olduğu gibi, model oluşturduğu alanlarda mevcuttur. Batı ve Doğu?nun
birbirinden ayrıldığı en bariz alanlardan birisi de, yönetim sistematiğine
?geliş ve gidiş? usulleridir.
Batıda yönetim sistematiğini oluşturan tüm görevlerde hem
?gelişler?, hem de ?gidişler? herkesi bağlayıcı kurallara bağlanmıştır. Bu
kurallar belirli bir yol ve yöntem dahilinde oluşturulmuş. Bu durum, iktidarı
da, bürokrasiyi de, tüm insanları da kapsar hale getirilmiştir. Bu şekilde
belli kriterler dahilinde, cemiyetin
sosyolojisine bir uyumluluk ölçüsü de
getirilmiş olmaktadır.
Bizde her
görevde ?ehliyet ve liyakat?in
gereklilik şart ölçüleri bilinmektedir. Bunun yanında görevlerin, çerçevesini,
ahlaki ölçülerini ve emanet sorumluluğunu geniş bir mutabakatla tespit etmek
gerekmektedir.
Amerika Merkez Bankası (FED) Başkanlarından biri olan Paul
Volcker 1987 yılında görevden ayrılınca gazetelere, ?ekmeğimi kazanmak için iş arıyorum? diye
ilan vermiştir. Çünkü batı, her görevin sonrasını, ayrıcalığa meydan
vermeyecek, standart ve ölçülere bağlamış. Her görevin, süresini, çerçevesini,
tanımını bürokratik ya da bir başka imtiyaza mahal vermeyecek şekilde
tanımlamış ve sistemin perspektifine de yerleştirmiştir. Bu şekilde toplumdaki
kabiliyetlere, enerjiye ve her kısımdan kapasiteye bir imkan
ve yol açılmıştır.
Bu sistem, devlete
farklı bir sinerji ve güvenirlilik katmaktadır.
Doğuda ise bir göreve
gelişin yöntemi belirlenmiş ancak, ?gidişin?
oluşu, görüşü, yöntemi belirlenmemiştir. Hazreti Ebubekir örneği mi?
Hazreti Ömer örneği mi? Fatih örneği mi? Yavuz örneği mi? Halen tartışılan
Abdülhamit örneği mi? Veya Yavuz örneği mi?
Bürokrasiye ayrıcalık anlamına gelecek imkanları ölünceye
kadar sunmalı mı? ?Arpalıklar? tarihimiz nasıl bir sosyolojiye dayanmakta?
Türkiye? de bürokrasinin imtiyazından önce,
zihinlerdeki imtiyazları kaldırmaya nereden başlamalı? Zihniyet
dönüşümünü nereden başlatmalı?
Bağımsız teşebbüs ruhu yerine ?devletçi?, ?devletten
geçinmeci? zihniyet inşa eden bir maarif ve sosyal sistemimiz var. Bu durum
orta yerde duruyor iken, reforma nereden
başlamalı?
Nasıl bir ?gidiş?
olacak? Bu soru hiç gündeme getirilmemiş. Getirenlerin de sesi duyulmamış.
Devlet ve millet varlığı, hep kişiler ile kaim olmuş. Zamanlar, dönemler hatta
sistemler değişsede, doğuda bu anlayış
değişmemiştir.
Toplumsal bir mutabakat için konuşmak, tartışmak, anlaşmak
gerekiyor. Münevverlerin tartışması, konuşması ve mutabakatlaşması gereken tarihi bir meselemiz. Hem de doğrudan
sistem kurmaya dönük çözümler üretilmesi gereken bir mesele.
Her makama, her göreve GELİŞ VE GİDİŞİ birlikte düşünmek,
tasarlamak ve planlamak gerekiyor.
İçinde delet-i ebed müddeti yani toplumun geleceğini ve
devletin daimiliğini esas alan tasasvvur ve çözümler üretilmesi gerekiyor.
Sağlıcakla kalınız efendim.