Cankurtaran: Bir Semtin Hikayesi

Memiş OKUYUCU

23-08-2022 01:41

Cankurtaran önceleri hafızamda ambulans olarak yer etmişti. Film sahnelerinden kalma siren çalarak bir yetişme ve kurtarma hafızası oluşturmuştu bende. Oysa hikâyemize konu olan Cankurtaran, hayata yetişme ve geleceğini kurtarma hikâyelerinin yazıldığı gerçek bir sahne adı olarak İstanbul’ da bir semt adı idi.

Sade bir semt adı mı?

Klasik İstanbul zamanlarına dair tüm yaşanmışlıklara ev sahipliği yapmış hayatın ta kendisi. İşi, aşı, yolcusu, yoldaşı, mahallede arkadaşı, komşulukta derttaşı, ahbablıkta sırdaşı her şeyi ile insan hikâyesi yazılan bir semtin adı idi Cankurtaran.

1982 yılı haziran ayı idi. Yozgat’tan üniversite sınavı için bir tren yolculuğu ile İstanbul’a geldim. Rahat ve temiz bir seyahat olduğuna dair bir iz kalmış hafıza ve   hatırımda.

Trenle Anadolu yakasında son istasyon olan Harem’e sabah çok erken bir vakitte  geldim.  Sirkeci’ye geçmek için trenden inip hemen arkada yer alan iskelede hazır bekleyen vapura bindim. İlk dikkatimi martılar çekti. Kendilerine has sesler çıkararak vapura, yolculara doğru dalışlar yaparak uçuyorlar. Adeta yolculara havadan kanatlı mihmandarlık ederek,  bir başka alemin kapısını açıyorlardı. Anlatılamayan ama yaşanan.

Yarım saattan az fazla süren bir vapur yolculuğundan sonra  Sirkeci’ye vardım. Şimdi rahmetli olan ve o zamana kadar hayatımda hiç karşılaşmadığım makinist teyzeoğlunu bulmak üzere  o meşhur tarihi Sirkeci Gar’a çıktım. Sayısını hatırlamadığım belki sekiz, belki de on tren, peronlara yanaşık vaziyette idi. Peronlar içinde yolcu indiren bindiren bir sürü baliyö treni vardı. Hepsinin de rengi Yeşilçam filmlerinden de hatırlayacağımız gibi alt tarafı kırmızı, üst tarafı beyaz. Yolcularını indirdikten sonra boş kalan vagonların kapısını tek tek kapatarak trenini parka hazırlayan bir demiryolcu dikkatimi çekti. Belki de çeken şey akrabalıktı. Ya da kan çekmek mi diyelim.

Yaklaşıp kendisine aradığım ismi biraz da kendisi olmasını hissederek/umarak söyledim. Az durup dikkatlice sebebini sordu. Kendimi tanıttım. Biraz daha dikkatle süzdü. Sıcak ve espirili bir karşılama yaptı bana.  Hoş geldin etti. Sarıldık. Sonraki sefer saatine kadar makinistlerin  dinlenme bölümlerine geçip, birlikte  çay ile kahvaltı ettik. Bir kaç saat geçti. Öğle sularında sefer saati gelince birlikte makinist bölümüne bindik. Cankurtaran hikâyemiz seferle birlikte banliyö treninin makinist bölmesinde başlamış oluyordu.

Sirkeci’ den sonraki ilk istasyon idi Cankurtaran. Akrabanın evleri istasyona varmadan hemen yolun kenarında. Bir kapı önünde oturanları görünce yavaş giden treni biraz daha yavaşlattı. Söylediğini yaptım teyzeoğlunun ve işareti ile ceketimi pencereden aşağıya bıraktım. Hemen yolun karşısında klasik ahşap bir Cankurtaran evinin önünde oturanlardan bir kalktı ve hareket   etti. Ceketi almak için yürüdüğünü gördüm. Karşılıklı el sallayarak birbirimizi onayladık.

Biz ise Halkalı’ya doğru yolumuzun geri kalan kısmını tamamlamak üzere tren seferimize devam ettik. İçinde makinist hikayelerinin fazla olduğu bir sohbet yaptık yolculuğumuz boyunca.

 ‘’Tek makinist olarak bir istasyonda beklerken kırmızı ışığı unutup geçsen ne olur?’’ diye sordum. O da ‘ne olur’un denemesini yaptı. Treni yavaşça hareket ettirdi. Raylar üzerinde o zaman için var olan bir mekanik mekanizma treni durdurdu.  

 O seferi, beklemelerle birlikte 3 saat kadar bir sürede tamamlayarak döndük. Sonra Sirkeci istasyonundan bir başka banliyö trenine yolcu olarak binip akşam üzeri Cankurtaran’a geldik.

Bir hafta kadar kalacağımız Cankurtan’a misafirliğimizin ilk akşamı başlamış oluyordu.

O bir hafta içinde köyü, kent, akrabaları onlar sordu ben anlattım. Daha sonra sıra ev sahiplerimin anlatımlarına geldi.

Yeşilçam jönlerini, film  çekimlerini, film çekerken bazan köşe başından karşılarına çıkan, bazan da bir sahne için birden eve giren sinema oyuncularına dair hikâyeleri, kaldığım ev ahalisinden çokça  dinledim.

Çevreyi, muhiti, şehrin havasını ve hikâyesini akrabalarımın gözünden ve sözünden  büyük bir alaka ile dinlemeye devam ediyordum. Bende dinmeyen ve Cankurtaran ile hayat bulan bir İstanbul merakı ve heyecanı vardı. Akrabalarda ise tükenmeyen bir tanıtma ve bana İstabul’u Cankurtaran penceresinden anlatma isteği.

 1978’ de  ilk okuduğum Huzur Sokağı ile de hafızamda bir özdeşlik kuran Cankurtaran; bana pek samimi, içten ve yüreğime sinen bir hikaye parçası olarak geldi.

Huzur Sokağı ve  Yeşilçam’a bir çok filmde dekorluk eden Cankurtaran, birden bire benim hayat hikayemde bir dekor halini aldı. Epey eski İstanbullu olan ev sahiplerim ve hafızamın bana öğrettikleri ile bir İstanbul gezisine başladım. Perşembe günü geldiğim İstanbul’da Cumayı Sultanahmet’te kıldım. Ayasofya’yı adeta tarihte yolculuk yaparak gezdim. Topkapı Sarayı ziyaretim ise bana tarihi şahsiyetlerimizle özdeşleşen hafıza tazelemesi gibi geldi. Hemen her padişaha ait hatıralar. Tarihin yaşandığı ve yazıldığı mekanları ziyaret  zihni bir yenilenme ile geçti benim için.

 Eminönü Yeni Camii ve Mısır Çarşısını gezerek gördüm. Meşhur Tanzimat Fermanının okunduğu Gülhane Parkını dolaştım.

Bir akşam, sonraları epeyce meşhur bir televizyoncu olan(M.A.E.)  şimdilerde yıldızı sönen bir ismin sunumuyla faaliyet yapılan o zamanın şehir etkinliği Gülhane Konserlerinden bir kesit izledim. O konserde program ve sanatçıları takdim eden sunucunun, ‘Sizi Kasımpaşalılar’ diye yaptığı bir espiri kalmıştı. Sonraki yıllarda bir Kasımpaşalının bu ülkenin hikâyesini yazması ile Kasımpaşa, benimle birlikte  bütün memleket için bilinen bir istisnaî semt adı olacaktır.

 İmtihana gireceğim Yedikule Lisesi’ ni görüp, yerini öğrendim.  Nihayet takip eden Pazar günü imtihana girip, asıl işimi tamamladım. Gezilerime 4 gün daha devam ettim.

Şairin ‘sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel’ dediği hayatımıza bambaşka bir ufuk, gönlümüze neş’e katan ve Cankurtaran’ı mesken tutan İstanbul gezimiz devam ediyordu.

Eminönü meydanına inip Haliç boyundan geçen bir otobüse binerek Eyüp Sultan’ı ziyaret ettim. Sonraki bir gün yine Eminönü meydanına inerek Denizyollarının şehir işletmesinde çalışan bir vapurla Anadolu ve Rumeli Kavağına gittim. Halen tadı damağımda olan, meşhur balık ekmeklerini yedim. İskeleye yanaşan Şehir Hatları İşletmesine ait vapurlarla kalabalıklaşan martı sesleri, seyrine doyulmayan deniz ve boğaz manzarası eşliğinde yediğim balıkla adeta  ‘İsanbul’u gözlerim kapalı’ dinlemeye başlamıştım.

İstanbul Sultanahmet Meydanından yürüyerek yirmi dakikada varılabilen, Sarayburnu sahilinin hemen üstünde bir semt olarak Cankurtaran, bana evsahipliğinin bütün ikramlarını yapar olmuştu.  

Komşulukların her yönü ile yaşandığı, hayatların her türlü renk ahenginin iç içe geçtiği bir semt olarak Cankurtaran,  bir çok Yeşilçam filminin çekimine ev sahipliği yapmış.

Bütünüyle eski İstanbul evlerinden oluşan bu mahalle bir şekilde korunarak günümüze ulaşmış.Böylesi tarihi ve kültürel halleri ile Yeşilçam yönetmenlerine ilham vermiş.

İmgelerimize bir çok film ile işlenmiş.

Türk sinemasının hemen bütün emektar oyuncularının yolu, doğal bir Yeşilçam film platosu olan Cankurtaran’dan geçmiştir.

Merhum oyuncu Erol Taş’ın Kıraathanesi bir meşhurun, meşhur bir mekanı olarak, Cankurtaran sakinlerinin uğrak yeri idi.

Gezerek gittim. Gördüm. Oturdum çay içtim. Kendisini filmlerden hatırladığımız o meşhur beyaz gömlek, siyah yeleği ile kıraathanesinde idi. Türk filmlerinin belkide bu en iyi ‘kötü adamını’ birden orada karşımda görünce ne kadar  şaşırdığımı, kendisini epey dikkatlice incelediğimi, hemencecik burada söylemeliyim.Kıraathanesinde kocaman bir de resmi vardı.

Yeşilçam’ın bir çok film yönetmeni Cankurtaran tarihi semt platosunda, mutlaka bir filme imza atmıştır.

Evlerin nerede ise tamamı bitişik nizam ve iç içe. Böylelikle hayatında iç içe geçtiği bir semt. Sonraki günlerimi Cankurtaran sokaklarını daha yakın gezerek,  tanıyarak geçirdim.

Dar sokakların olduğu mahalle de, karşılıklı pencerelerden sohbet eden kadınlar, sokak aralarında oynayan çocuklar, sundurmaların altında azıcık kalan gölgelikte gölgelenen yaşlılar hafızamda hatırlanası bir  şehir ve semt  imgesi bıraktı.

Cankurtaran klasik özelliklerini yitirmemiş bir semt. Eski ve o ahşap yapısı ile bize eski zaman hayatını her yönü ile hatırlatan, hatta yer yer yaşatan bir semt oldu. Komşulukları, mahalle arkadaşlıklarını, dayanışmaları, dertleşmeleri hatırlatan bir yer.

Cankurtaran sokaklarında yürürken, kendimi zaman zaman tarihin tozlu yollarında egzotik bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyordum. Hatır ve hayalimde okuduğum Abdullah Ziya Kozanoğlu romanlarının geçtiği mekanlar gibi geliyordu.

Tarihin tüm yaşanmış hikayelerine bir yenisinin eklendiği bu semtte, içe işleyen, ama insan huzur veren bir sükunet hakim idi.

Benim hayat ve hayal sahnemden böylece bir Cankurtaran geçti.

1992’den sonra bir daha bu semte hiç gitmedim.

Cankurtaran’ın son halini de bilmiyorum. Belki de değişen halini bilmek istemiyorum.

O hikayelerle birlikte kendimden de bir hikâye yazdığım Cankurtaran’ın yerli yerinde duruyor olmasını umuyorum.

Nice güzel hikâyelerin yapıcısı ve yazıcısı olmak dileği ile.

Sağlıcakla kalın.

DİĞER YAZILARI Yeni ‘’Müfredat’’ Taslağı Nasıl Bir Model Sunuyor? 01-01-1970 03:00 23 Nisan’da Heyecan, Melankoli ve Bir Çığlık!. 01-01-1970 03:00 ‘Dünya Bizim’ Neden Kapandı? 01-01-1970 03:00 ”Bir Bahar Akşamı Rastladım Size” Şiiri ve Hikâyesi 01-01-1970 03:00 Bekri Mustafa’dan Celal Şengör’e 01-01-1970 03:00 Öğretmen Okullarını Hatırlamak 01-01-1970 03:00 Siyasetin Yolları Taştan: İbrahim Halil ÇELİK 01-01-1970 03:00 Eğitim Fakülteleri Müfredatın Neresinde? 01-01-1970 03:00 Hacı Bayram’da Asırlık Kurukahveci: Gül Kahve 01-01-1970 03:00 Orhan Seyfi Orhon, Vedâ Şiiri ve Hikâyesi 01-01-1970 03:00 Bu Bir İlandır 01-01-1970 03:00 ”Şaşırdım Kaldım İşte” Şiiri ve Hikayesi 01-01-1970 03:00 Öğretmen Okulu Günlüğü: Pazarören Hatıraları Türkiye’nin Neresinde? 01-01-1970 03:00 Maarif Vekaleti Binası Nasıl Yandı? 01-01-1970 03:00 Aliya: Acımasız Bir Savaş ya da Adaletsiz Bir Barış 01-01-1970 03:00 İlk Meclis: Kurucu Meclisin Kuruluş Ruhu 01-01-1970 03:00 Yatılı Okul Günlüğü: Pazarören’de Sosyal Hayat 01-01-1970 03:00 Bu Dünyadan Bir Mevlüde Genç Geçti 01-01-1970 03:00 Milli Merkez ve Maarifimiz 01-01-1970 03:00 Eğitimin Özüne Yolculuk 01-01-1970 03:00 Sadelik Yaşatır 01-01-1970 03:00 Öğretmen Okulu Günlüğü: PAZARÖREN MEZUNLAR BULUŞMASI 01-01-1970 03:00 Yatılı Okul Günlüğü: Sizin Hiç Babanız Öldü mü? 01-01-1970 03:00 Ulus Rüzgârlı: Ankara, Ulus’tan Başlar 01-01-1970 03:00 İmamı Azam Ebu Hanife ve Hakkında Yazılan Roman Üzerine 01-01-1970 03:00 Yatılı Okul Günlüğü: Pazarören Mimar Sinan Öğretmen Lisesi 01-01-1970 03:00 Evvel Zaman İçinde ve Şehirde: İnsan 01-01-1970 03:00 27 Mayıs Darbesini Kim Yaptı? 01-01-1970 03:00 Türkiye Yüzyılında Eğitim 01-01-1970 03:00 Eğitim Gündemin Neresinde? 01-01-1970 03:00 Şehirlilik, Şehircilik ve Deprem 01-01-1970 03:00 Halk Şiirinin Altın Halkası: Aşık Veysel (1894- 1973) 01-01-1970 03:00 Depremin Üstesinden Eğitimle Gelmek 01-01-1970 03:00 Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar ve Bir Alimin Ölümü 01-01-1970 03:00 Akif’in Türkiye’si Türkiye’nin Akif’i 01-01-1970 03:00 Bir Gençlik Hikâyesi Yazmak 01-01-1970 03:00 Maarifin Türkçesi 01-01-1970 03:00 Topçu: ‘’Mektep, millet kültürünün bayrağıdır.’’ 01-01-1970 03:00 Ankara Sahafları ve Ankara’da Kitap Dünyası 01-01-1970 03:00 Ahilik Yolunda OSTİM ve Ahilik Şûrası 01-01-1970 03:00 Bozkırda Toprağa Düşen Çekirdek: Prof. Dr. Kemal BIYIKOĞLU 01-01-1970 03:00 Topçu’nun İnsan Modeli ve Maarifin Millîliği 01-01-1970 03:00 Süleyman Çelebi’sini bekleyen çağ. 01-01-1970 03:00 Nurettin Topçu’nun Maarif Davası 01-01-1970 03:00 Mora’da Batan Güneş 01-01-1970 03:00 Medeniyet Sancağımız Türkçe 01-01-1970 03:00 Erdemli Bir Yayın Hareketi: Ebubekir Erdem 01-01-1970 03:00 Okullar Nereye Açılıyor? 01-01-1970 03:00 Maarif Raporu 01-01-1970 03:00 MEMİŞ OKUYUCU: İLK VE ORTAÖĞRETİMDE KELİME HAZNESİ 01-01-1970 03:00 Tarihe Geçen O Fotoğrafın Hikâyesi 01-01-1970 03:00 Öğretmenim ben… 01-01-1970 03:00 Türkçenin Sırları 01-01-1970 03:00 Mİllî Eğitim Şûrası Üzerine 01-01-1970 03:00 Bir Örnek Muallim: Mahmud Celaleddin ÖKTEN (1882-1961) 01-01-1970 03:00 Bir Üniversite Tercihinden Ötesi 01-01-1970 03:00 LGS Tercihleri ve Kendi Hikâyesini Yazmak 01-01-1970 03:00 Hârezmî Eğitim Modeli 01-01-1970 03:00 Ankara’da Bir Eğitim ‘ADA’sı 01-01-1970 03:00 Bir Hayalimiz Olsun 01-01-1970 03:00 FEN LİSELERİMİZ EĞİTİMİ VE GELECEĞİN EĞİTİM 01-01-1970 03:00 BİR FİKİR ADAMI ALİ FUAD BAŞGİL 01-01-1970 03:00 Eğitimde ufka yolculuk 01-01-1970 03:00 TÜRKEĞiTiMTV YAYINA BAŞLADI 01-01-1970 03:00 TÜRKİYE'DE ŞEHİRLİ DİNDARLIK 01-01-1970 03:00 Doğunun Yedinci Adamı: Mehmet Aydın 01-01-1970 03:00 TÜRKİYE?DE BİR ÜNİVERSİTEYE REKTÖR OLMAK 01-01-1970 03:00 Tarihe İz : Muallim Mahir İz  01-01-1970 03:00 Bir Maarif Adamı Olarak Mustafa Öcal 01-01-1970 03:00 Aliya İzzetbegoviç: Direnişin ve Dirilişin Mimarı 01-01-1970 03:00 Boğazköprü?de Yanaşık Düzen ya da Bir Fasl-ı Cenaze 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİN ELE ALINACAK YANI 01-01-1970 03:00 DÜNYANIN SAHİLİ SELAMETİ:KALKINMIŞ TÜRKİYE 01-01-1970 03:00 EVVEL GİDEN AHBABA SELAM OLSUN 01-01-1970 03:00 ÜNİVERSİTELER TÜRKİYE'YE NE ZAMAN YETİŞİR? 01-01-1970 03:00 VAKAR ABİDEMİZ: AYASOFYA CAMİİ 01-01-1970 03:00 Geleceğin Meslekî Eğitimi: Büyük Türkiye 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin Temel Eğitim Meselesi: MESLEKÎ EĞİTİM 01-01-1970 03:00 Meslekî Eğitim Üniversitesi 01-01-1970 03:00 MÜTEHASSIS OLMAYAN 'EĞİTİM UZMANI' OLUR MU? 01-01-1970 03:00 KIRAN GÜNLERİNDE MEŞK VE İÇE YOLCULUĞUMUZ 01-01-1970 03:00 YENİ BİR SİSTEM VE 'YENİLMİŞLERİN' DÜZENİ 01-01-1970 03:00 Bir Dönüştürme Projesi: KÖY ENSTİTÜLERİ ? 2 01-01-1970 03:00 Bir Dönüştürme Projesi: KÖY ENSTİTÜLERİ 01-01-1970 03:00 Ederini Tüketen Düzen ve Biz 01-01-1970 03:00 AKİF'İN TÜRKİYESİ, TÜRKİYE'NİN AKİF'İ 01-01-1970 03:00 Yüzümüzü Ak Edecek Bir Söz 01-01-1970 03:00 Üreten Nesil Çağı Yönetir 01-01-1970 03:00 KALBİNİN DİLİ OLMAYAN ŞAİR: AKİF 01-01-1970 03:00 Münevver Ya Da Çınlayan Nağme Olmak 01-01-1970 03:00 Tuba Ağacı, Bambu Ağacı 01-01-1970 03:00 Tarihin İnkılap Etmesi 01-01-1970 03:00 Geleceğin Dünyası 01-01-1970 03:00 Gelişler ve Geri Gidişler 01-01-1970 03:00 Hak Temelli Bir Reforma Doğru 01-01-1970 03:00 Taktik Maktik Yok!.. 01-01-1970 03:00 Maarif Reformu Neden Şart? 01-01-1970 03:00 YAZMAK VE YAZARAK YAŞAMAK 01-01-1970 03:00 İLİM İKTİDARI, MEMLEKETİN İMARIDIR 01-01-1970 03:00 Maarifin Ahlâkı Var Mı ? 01-01-1970 03:00 Maarife Operasyon Ne Zaman? 01-01-1970 03:00 O Şehre Varmaz İsek! 01-01-1970 03:00 DURDURAMAYACAKSINIZ 01-01-1970 03:00 UTANGAÇ SUNUMLU 'ZORAKİ VE İSTENDİK' İNSAN 01-01-1970 03:00 FETÖ'NÜN EĞİTİM BOYUTU 01-01-1970 03:00 UTANGAÇ SUNUMLU 'ZORAKİ VE İSTENDİK' İNSAN 01-01-1970 03:00 SEÇİMİN GALİBİ: EĞİTİM SİSTEMİDİR! 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİ TERBİYE ETMEK 01-01-1970 03:00 ECNEBİ MEMLEKETLERE ÖĞRENCİ GÖNDERME MESELEMİZ! 01-01-1970 03:00
G-NL5SXDG3FM