Zaman, bir işin, olayın, içinde geçtiği, geçmekte olduğu veya geçeceği süreye denir. Yapacağımız veya yaptığımız her fiil (eylem!), iş, oluş; geçmiş, şimdiki, gelecek ve geniş zamanlarda cereyan eder.

Zaman, geri döndürülmesi, biriktirilmesi ve durdurulması mümkün olmayan sınırlı bir kaynaktır. Zamanı yönetmek bir manada hayatı yönetmektir.

Zaman içerisinde bir iş için belirlenmiş olan an ise vakittir.

Hayat, Cenabı Allah’ın her insana bir defa kullanmak üzere bahşettiği, son derece kıymetli ve sınırlı bir nimettir. Her canlının yaşadığı ve ömür dediğimiz bu hayat belirli bir zaman içerisinde cereyan eder.

Zaman ve vakitler ömür dediğimiz sürenin belirli bir parçasıdır.

Zaman, bir çağ, bir mevsimdir.

Zaman, bir devir ve bir dönemdir.

Zaman, Allah’ın koyduğu kanunlar icabı akıp gider. Her şey bir ölçüye göre hareket eder, yani kâinatta tesadüfî olan hiçbir şey yoktur.

Zaman, an, saat, gün, ay, mevsimler ve yıl şeklinde deveran eden semavattaki feleklerin hareketidir ve âlemdeki bütün olaylar ve varlıklar da zamanın içinde cereyan eder.

Hayatımızda yaşamakta olduğumuz an, insana verilen en değerli hediyedir, kıymetini iyi bilmemiz gerekir. Bazen, bir gün bir ömür gibi gelir insana, bazense bir ömür bir gün gibi geçer gider.

Buna rağmen insanoğlunun en çok aldanıp kaybettiği, boşa geçirdiği nimet de “zaman”dır. Zamanı, en değerli işlerde kullanmak gerekir. Çünkü hayatta her an yapılabilecek birden fazla iş vardır. O yüzden zamanı iki kere kullanmaya çalışmalıyız! Eskiler “el karda, gönül yarda” diye bunu ifade etmişlerdir. Yaşadığımız anın değerini anlayabilirsek ve vaktimizi iyi değerlendirebilirsek kazanırız.

Zamanın değeri tam bilinmez ama vakit nakittir. Bu söz “zaman para gibi değerlidir, boşa geçirilmemesi gerekir” anlamında söylenmektedir. Bundan dolayı küçük bir zaman parçası bile boş geçirilmemeli, gereği gibi değerlendirilmelidir. Boşa geçirilen her saat bir daha ele geçirilmeyecek bir hazinedir. Dünya hayatında her şeyi satın almak veya geri getirmek belki mümkündür, lâkin geçen zamanı asla! Geçen zaman geri getirilemez, satın alınamaz.

“Dün geçti geri gelmez,

Yarın var mısın bilinmez!”

Birçoğumuz için belki de hiç yarın olmayacaktır. Onun için sevdiklerinize ve çevrenize yüreğinizde iyi ve güzel ne varsa hissettirin. Belki ne yarın olur, ne de yarın onlar olur.

Cenabı Allah’ın kullarına bahşettiği bütün nimetlerde olduğu gibi zaman nimetinin israfının sebebi de, ölümü hakkıyla idrak edememektir. Çünkü nefsaniyetin mayasında faniliğe isyan vardır. Bu sebeple insan daima kendisini ölümden uzak görür. Bunun için sevgili Peygamberimiz (S.A.V):

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış!” buyurmuştur.

Allah’u Teâlâ, “İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” buyuruyor. Bize verilen ömürde zamanı ve vakitlerimizi hakkıyla değerlendirir ve yaratılış gayemize uygun yaşarsak va’di ilahi olarak ahiret yurdunda vaat edilen ebedi nimetlere kavuşmuş oluruz.

Rasulullah (S.A.V)Efendimiz, zamanın kıymetini ne güzel ifade eder:

“Bir kişi doğduğu günden ihtiyarlayıp vefat ettiği güne kadar Allah’ın rızasını kazanma uğruna yüz üstü yerlerde sürünse (yani her türlü güçlüğe katlanarak ibadet, taat ve hizmetlere koştursa), kıyamet günü bu yaptığını çok yetersiz görür (daha fazla yapmış olmayı ister).”

İslâm’da boş zaman veya boşa geçirilecek bir tatil anlayışı yoktur. Çalışırken yorulan bir insanın dinlenirken de bir işle meşgul olması, çalışarak dinlenmesi söz konusudur. Cenabı Hak bizlere şu tavsiyede bulunur:

“Bir işi bitirince, hemen başka (yeni) bir işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel ve O’na yaklaş!” (İnşirâh, 7-8)

Rasulullah (S.A.V) şöyle buyurmuştur:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil:

İhtiyarlığından önce gençliğini,

Hastalanmadan önce sıhhatini,

Fakirliğinden önce zenginliğini,

Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve

Ölümünden önce hayatını!”

İmam Gazali zamanı iyi değerlendirmek hususunda şöyle der:

-“Oğul, farzet ki bugün öldün. Ömründe geçirdiğin gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. Ah, keşke diyeceksin, lakin heyhat!”

“Her mümin, sabah namazını kıldıktan sonra kendisine şu hatırlatmada bulunmalıdır:

-“Benim sermayem ömrümdür. Allah’u Teâlâ bugün de bana müsaade ederek ikramda bulundu. Eğer canımı alsaydı elbette bir günlüğüne de olsa dünyaya geri gönderilip çokça salih ameller işlemeyi dileyecektim. Şimdi farzet ki öldün ve bir günlüğüne dönmene izin verildi. O halde bugün günahlara katiyen yaklaşma. Sakın ola ki bu günün bir anını bile boşa geçirme, zira her nefes paha biçilemeyen bir nimettir.”

Hasan-ı Basrî de şöyle der:

“Ey Âdemoğlu! Sen, günlerden, yani zamandan ibaretsin. Bir gün geçince senin de bir parçan gitmiş demektir.”

Dinimizin bize öğrettiği ve uymamızı emrettiği zaman hassasiyeti konusunda yaşanmış bir olay şöyle anlatılır:

Almanya’ya dil eğitimi için giden biri yaşadığı olayı şöylece aktarıyor:

Almanca hocamız vakit hususunda çok disiplinli ve müsamahasız bir insandı. Kimin geç geldiğini tespit eder, dersten sonra onları geciktikleri süre kadar çalışmaya mecbur tutardı. Tabii onun bu muamelesi bizim hiç hoşumuza gitmezdi.

Bir gün 18 dakika sınıfta kalıp ders çalışma cezası alan bir arkadaşımız hocaya itiraz edip karşı çıktı. Hoca da bizi hayretler içinde bırakan şu sözleri söyledi:

“−Arkadaşlar zamanı iyi kullanmıyorsunuz. Hatta bu konuda benim gösterdiğim hassasiyete kızıyorsunuz. Ama ben doğru olanı yaptığıma ve haklı olduğuma inanıyorum.”

Çantasından bir tren tarifesi çıkardı.

“−Şuna bakınız lütfen!” dedi.

Trenlerin kalkış ve varış saatleri 7.17, 11.43, 15.19, 19.33 gibi küsuratlı rakamlardı. Bu karışık rakamları manasız bulduğumuzu söyleyince, hoca şöyle dedi:

“−Bu tren tarifesi düzenlenirken İslâm’ın zaman anlayışından istifade edilmiştir. Zira biz zamanı kullanmayı ve değerlendirmeyi Müslümanlardan öğrendik. Sizin ibadetleriniz için yer mühim değildir. Temiz olduktan sonra dünyanın her yerinde ibadet edebilirsiniz. Lakin zaman çok mühimdir. Çünkü her ibadetin kendine ait bir vakti vardır. Hatta vakit, ibadetin şartıdır. Yani vakitsiz ibadet ederseniz bu ibadetiniz kabul olmaz. İbadetlerin vakitleri de bizim tren tarifesi gibi, hep böyle 18, 17, 13, 11, 9 geçelerdir. Üstelik bu saatler de sürekli değişir. Bugün sabah namazını 7.05’e kadar kılabilirsiniz. Ama yarın, 7.06’ya kadar da kılabilirsiniz, 7 geçe olmaz. Sadece namaz böyle değildir. Orucun başlama ve bitiş saatleri de bu şekildedir…

Hepimiz mahcup bir şekilde hocadan özür diledik…

Hadimül’Haremeyn Yavuz Sultan Selim Han ecel döşeğindeyken lalası Hasan Can’a vakti sorar. Lalası da son anları olduğunu bildirir şekilde:

-“Allah ile beraber olmak vaktidir hünkârım” der.

Yatağından güçlükle doğrulan sultan:

-“Şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin bre!” diye kükrer…

Muhterem kardeşim!

“Zayi olmuş anladım, (Allah’tan gafil) sensiz geçen evkatımız!”(vakitlerimiz) dememek için zamanı öyle güzel değerlendir ki, “Yarın vefat edeceksin!” denilse bile günlük programında herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı hissetmeyesin!..

Cumamız mübarek olsun.