Geçen Cuma gurbette, Katar'da "Hürriyet" konusunu yazmıştım. Çünkü, Rusya'ya kaçıp sığındığı halde bazı muhaliflerin hâlâ ısrarla görüşelim dediği zalim Esed'in hükmü sona ermiş; rejimi gereği fısıltı ile konuşanların bile hürriyetlerini gasbettiği kimseleri "Sednaya" insan mezbahasına kapattığı anlaşılmıştır. Kimi orada kaybolmuş, kiminin preslenen cesetleri parçalanıp vahşi hayvanlara yem edilmiş, pek azı da (yüz elli bin kadarı) insanlıktan çıkmış vaziyette bulunmuştur. Onun için hürriyet konusunu ele almıştım.

Gurbetteki ikinci yazımda da Gurbet ve Sıla-i Rahim konusunu işleyelim dedim..

İnsanın doğup büyüdüğü, yaşadığı, aile ocağının bulunduğu yerden başka diyarlara, yad ve yabancı yerlere "Gurbet" denir.

İnsan, gurbete okumaya, çalışıp para kazanmaya, Askerlik yapmaya, tedaviye v.b. sebeplerle gider. Kimi de daha iyi hayat şartlarına kavuşmak umuduyla temelli olarak başka diyarlara taşınır.

Ne şekilde ve nasıl giderse gitsin insanların alıştığı ortamdan ayrılıp gittiği gurbet eller daima zor ve acıdır.

Kimi insan, günlük yaşadığı evinin dışına çıktığında, eve ve evdekilere dönünceye kadar hasretlik duyar. O yüzden Nasrettin Hoca da "Kapının arkası gurbet" demiştir.

Gurbet, insanı yalnızlaştıran, içten içe ağlatan, yüreğini ta derinlerden sızlatan bir yerdir.

Gurbetin yürekleri yakan acısını ancak çekenler bilir. İstanbul'a, gurbete okumaya giden Kemalettin Kamu, sonradan yanık bir türkü olan:

"Gurbet o kadar acı,

Ki ne varsa içinde

Hepsi bana yabancı

Her şey başka biçimde"

diyerek içini kağıda dökmüştür.

Bilhassa günümüzde hızla değişen ve gelişen teknolojinin tesiriyle insanlar birbirlerini ihmal etmektedir. Yüz yüze görüşme ise iyice azalmış bulunmaktadır. Kimileri de gurbette ana babasını, yerini, yarini unutur. Böylelerine de Kazım Birlik'in sitem dolu mısraları yazılmış, dillerde türkü olmuştur:

Gurbeti mesken mi tuttun

Gittin bizi de unuttun,

....

Bir selam gönder bari

Bayramdan bayrama,

Bayramdan bayrama...

sözleri de tesir etmeyince:

.....

Arada gel mezarıma

Bir Fatiha oku bari

Bayramdan bayrama,

Bayramdanbayrama".. derler.

Bir kimsenin doğup büyüdüğü, aile ocağının olduğu, hısım ve akrabalarının bulunduğu yere gurbetten ziyaret maksadıyla gitmesine "Sıla-i Rahim" denir.

Sıla-i Rahim öncelikle anne babasının olduğu yere gitmek, kan bağı olan kardeşlerini, hısım ve akrabalarını, arkadaşlarını ziyaret etmek aynı zamanda dini bir vecibe de olmaktadır. Çünkü, "anne gezindiğin bağ, baba da yaslandığın dağ" dır. Vefat edenlerin kabirlerini ziyaret etmek de aynı hükümdedir.

Sıla-i Rahim yapmak akrabalık bağlarını güçlendirir.

Sıla-i rahim yapmak, doğup büyüdüğün yeri, aile efradını, hısım akraba ve komşularını ziyaret etmek; onlarla ilgilenmek, onların sevinç ve üzüntülerini paylaşmaktır.

(Nisa, 1) Ayeti kerimesinde Rabbimiz "....adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını kopartmaktan sakının" buyurur.

Sıla-i Rahim bizlere peygamber efendimizin bir sünnetidir. Ancak ziyaretine gideceğimiz kimselere bakmakla yükümlü duruma gelinmişse farz olur. Yine sıla-i rahimin önemi konusunda Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Rızkının bol, ömrünün bereketli olmasını isteyen akrabalık bağını devam ettirsin" buyurmaktadır.

Sıla-i rahim ihmal edilmemesi gereken bir rahmet vesilesidir. Allah resulü (s.a.v) sıla-i rahim, Rahman olan Allah'tan bir bağdır, kim onunla irtibatını sürdürürse Allah da onunla irtibatını sürdürür; kim de onu koparırsa Allah da o kimseyle ilişkisini koparır" buyurarak her müminin titizlikle uygulayacağı bir değer olduğunu bizlere bildirmektedir.

Rabbim, bizleri sıla-i rahmi terk etmeyen kullarından eylesin; elden, ayaktan, gözden ve gönülden düşürmesin.

Cumamız mübarek olsun