Bir kimsenin sahip olduğu ya da elde edebildiği şeye nasip diyoruz.
Nasip, kader, kısmet, baht, talih kelimelerinin çoğu zaman birbirinin yerine aynı anlamda kullanıldıkları görülmektedir.
Nasip, Cenabı Allah'ın insanlar için ahitleştiği "kalu bela"da ve “elest bezminde” çizdiği hayat programı yani kader anlamında da kullanılır.
Nasip, insanın doğumundan ölümüne kadar, hayır ve şer yaşayacağı bütün olayların yani kaderinin tahakkukudur.
Nasip meselesinde insan cüz'i iradesiyle üzerine düşeni yapmakla mükelleftir. Sonucunda isteğinin olması ise Allah'ın takdiri ile mümkündür.
Nasip, Allah'ın takdirine ve dilemesine bağlı olarak cereyan eder. Bundan dolayı, kadere iman edip teslim olan; kısmetine razı olan kimseler kederden emin olur (“Men amene bilkader, emine minel'keder.”)
Olmasını istediği bir konuda üzerine düşenleri yerine getirerek ve “nasip” diyerek sonucu Rabbine bırakmak gerekir. Nasip konusunda teslimiyeti ifade eden “Nasipse gelir Çin'den Yemen'den, nasip değilse ne gelir elden” darbı meseli dillerin pelesengi olmuştur.
Nasip olursa deyimi, insanın günlük planlarının tahakkukunu istemek anlamındadır. Onun için, bir işi çok isteyip de olmadığında “nasip değilmiş” diyerek yine de Allah'a şükrederiz. Eskiler bu durumu “Ne kadar hesap edersen et, hesapta olan değil nasipte olan seni bulur” şeklinde ifade etmişlerdir.
Bu husustaki Arapça atasözü meşhurdur: “Nasibüke yüsibüke velev kane tahte'l-cebel” yani “nasibin dağın altında da olsa sana isabet eder/sana ulaşır.” Bu sözün işaret ettiği gibi payımıza düşen muhakkak bizi bulur. Bunun sırrını da Cenabı Allah Kuran'ı Kerim'de “boşa vakit geçirmeyin” diyerek bizleri uyarıyor ve bir iş istediğimiz gibi olmadığı zaman başka hayırlı bir işe yönelmemizi istiyor. Boş işlere dalıp gereksiz zaman geçirmek, faydasız işlerle meşgul olmak sonra da nasipsizim diye hayıflanmak aptalca bir davranış olmaktadır.
Allah’u Teâlâ Bakara suresi 200. Ayette “…Bazı insanlar: “Rabbimiz, bize nasibimizi dünyada ver!” der. Öyle kimselerin ahrette hiçbir nasibi yoktur” buyurur.
Yine Şûrâ suresi 20. Ayetinde de “Kim ahret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de ahreti bırakıp sadece dünya kazancını isterse ona da ondan bir parça veririz; fakat onun ahrette bir nasibi olmaz” buyurarak taleplerimizin ve çalışmamızın ebedi alemi düşünerek yapmamızı ister.
İnsan hayatında vuku bulan her şey nasiple olmaktadır. Türkiye gibi bir ülkede Müslüman bir ana babadan dünyaya gelmemiz bir nasiptir. Alıp verdiğimiz her nefes nasiptir. İslâm’la müşerref olmamız bir nasiptir. Yaptığımız ibadet ve taatlarımız birer nasiptir. Kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz zekatlar, gittiğimiz hac ve umreler hepsi birer nasiptir. Cenabı Allah’ın bizlere bahşettiği bütün bu nasipler karşısında daimi bir şükür halinde olmamız icap eder.
Hiçbir zaman ümitsizlik, isyan, bıkkınlık ve şikayet halinde olmamalıyız. Çünkü bu olumsuz tutumlar nasipsizlerin işidir. Aklı başında olan kimse Allah’tan ümit kesmez. Rabbinle dost olursan; Allah diler ve nasip ederse dağ dağa kavuşur. Nasip olursa Kızıldeniz ikiye ayrılır yol olur! Nasip olursa ateş yakmaz ve gülistan olur.
Rabbim bizleri kendisine dost olabilenlerden ve dostlarını sevenlerden olmayı “nasip” eylesin.
Cumamız mübarek olsun.