On beş asır evvel, insanlar küfrün karanlığında birbirleriyle boğuşuyor, kalpleri katılaşıp yırtıcılıkta sırtlanları da geçtiğinden evlatlarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşet bataklığında debeleniyordu. Kaç bin senedir karanlıkları kaldıracak halâskârı bekleyen insanlık bu günden de beter buhranlar içindeydi.
Böyle bir vaziyette kıvranan insanlığa kurtarıcı ve yol gösterici olarak, Cenabı Allah'ın “Vema erselnake illa rahmeten’lil-âlemin” buyurduğu “Hatem’ül-enbiya” Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V) dünyayı teşrif ediyordu. Artık, kurumuş kalpler, katılaşmış vicdanlar nasipleri miktarınca rahmete gark oluyorlar, adeta yeniden doğuyorlar, hayat buluyorlardı.
Rabbimizin Peygamber efendimiz vasıtasıyla insanlığa bir rahmet olarak gönderdiği Kuranı Kerimde (Yunus,57.ayetinde) “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir” buyurur. Bu tebliğle Kuranın kalplere ve cemiyetlere hayat verdiği bildirilmiştir. Tıpkı rahmetinin müjdecisi olan yağmurun / suyun da bütün canlılara hayat verdiği gibi..
Millet olarak eskiden beri yağmuru rahmet olarak görmüş, bilhassa yaşlılarımız yağmuru bu isimle adlandırmışlardır. Yağmura rahmet denmesinin sebebi yağmurla/suyla yapılan işlerin hayatımızda çok önemli bir yer tutmasıdır. Yağmur ile ölü topraklar canlanır ve bütün bitkiler, ağaçlar yeşermeye başlar. Bu bitkiler ile yeryüzündeki tüm canlılar rızıklanmış olur ve hayatlarını idame ettirirler.
Rabbimiz Kuranı Kerimde (Enbiya,30. ayetinde) "Ve cealna minel mai külli şey'in hay" “Ve her canlı şeyi sudan yarattık”; (Nur, 45.ayetinde) ise “Onlardan kimi karnı üzerinde yürür/sürünür, kimi iki ayağı üzerinde yürür, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz ki Allah, her şeye kadirdir" buyurmaktadır.
Yağmur ve su Cenabı Allah'ın canlılara bir rahmetidir. Sonbaharda hazana eren tabiat baharın bereketli yağmurlarıyla yeniden hayat bulur ve bin bir güzellik, renk, koku ve ahengi ile ilâhî kudret nakışlarını bizlere sergiler: Rabbimiz(Araf,57.ayetinde)
“O’dur rüzgârları rahmetinin önüne katıp müjdeci olarak gönderen; nihayet bunlar yağmur yüklü bulutları taşıyınca, onu ölü toprağa doğru sevk edip bu yolla su indiririz ve böylece her türlü ürünün yeşerip boy vermesini sağlarız. Ölüleri de işte böyle dirilteceğiz, belki düşünür de ibret alırsınız” buyurur.
İnsanlar gibi su ile hayat bulan ve hayatını sürdüren hayvanat ve nebatat da belirli bir süre sonra “inkıta-i rahmete,” susuzluğa asla dayanamazlar. Suya/rahmete en çok da; can tenden ayrılırken, gül çimen kavrulurken, toz duman savrulurken ihtiyaç duyulur. Topraklar kurur, çatlar; yapraklar sararır, Allah'ın dilsiz kulları bir damla su bulabilmek için dere tepe koşturur, tutuşan gönüller nihayet yüce Yaradana sığınır, “Yağdır Mevlam” diye yakarmaya başlarlar.
Toplum olarak, yağmur yağmıyorsa bizlerin ve her birimizin şu hususları düşünmemiz lazım…
Çünkü yaşadığımız toplumda şehirden köye kadar hepimiz:
Allah'ın verdiği nimetlere karşılık yeterince yahut hiç şükretmiyoruz! Ekip diktiklerimizin mahsullerini kendimizden(!) biliyoruz. Bize bu nimetleri veren Rabbimizin tahsis ettiği fukaranın hakkını gasp ediyoruz! Öşrü ve zekâtı pek azımız veriyor. Şükretmeyen ve fakirin hakkını vermeyen nankördür. Allah’u Teâlâ "küfranı nimette" bulunur “nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım şiddetlidir” buyurur. Toplumda:
- Şükürsüzlük var!
- Fesatlık var!
- Çekememezlik var!
- Kanaatsizlik var!
- Namazsızlık var!
- Hiç ölmeyecekmiş gibi azgınca yaşamak var!
- Hile-hurda aldatma var!
- Yetime, öksüze, yoksula ilgisizlik var!
- Gün geçtikçe çoğalan ahlaksızlık var!
- Açıktan işlenen zina ve fuhşiyyat var!
- Mazbut aile(!) çocuğu olduğu halde çıplak sayılacak kılıkla dolaşanlar var!
- Uyuşturucu ve içki müptelalığı var!.. Say say bitmez!
Bütün bunlar olunca, yağmur ve rahmet yağmıyor amma velakin… Çok şükür ki başımıza taş da yağmıyor!
Her birimizin fert olarak kendimizi düzeltmemiz, günahlarımıza tövbe ve istiğfar etmemiz, yukarıda sayılan ve emsali münkirattan uzaklaşmamız gerekir. Ayrıca Müslümanlar Peygamber efendimizden bu yana rahmet talebinde bulunmak için topluca “istiska” “yağmur duaları” yapmışlardır. Demek ki Cenabı Allah’tan rahmet isterken de “esbaba tevessül” etmek, duanın gereklerini yerine getirmek gerekir. Aksi takdirde maddi ve manevi rahmetsizlikten kurtulunmaz, sadece boşa beklenmiş olunur.
Yağmur ve su Cenabı Allah'a şükretmemiz gereken pek büyük bir nimettir: (Vakıa 68-70. ayetlerinde): “Görmez misiniz içtiğiniz suyu? Siz mi yağdırıyorsunuz onu buluttan, yoksa biz mi yağdırmadayız? Dileseydik onu acı ve tuzlu bir su haline getirirdik, hâlâ mı şükretmezsiniz?
Mevlâ'mız hayvanatın, nebatatın, piri fanilerin, beli bükülmüş yaşlıların, sabilerin, kimsesizlerin, mazlumların, kurdun kuşun yüzü suyu hürmetine beyaz rahmetini indirdi, şükürler olsun! Şükür namazları kılıp şükür secdeleri etmek gerekir!
Allah'ım! Seni hakkıyla şükürden aciziz. Yüzümüz yok, ancak isteyecek başka kimsemiz de yok! Bize yardım eden, içimize sinen, bol, faydalı, her tarafı kaplayan, her tarafı sulayan bir yağmur ihsan buyur. Allah'ım! Bize, imdadımıza koşan, afiyet veren, zararlı olmayan, hayırlı, zamanında ve gecikmeyen yağmurlar gönder.
Bizleri âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Resulünün hürmetine, sevdiğin kullarının hürmetine, bizi rahmetinle, şefkatinle ve merhametinle kucakla, bizi rahmetinden mahrum eyleme!
Cumamız mübarek olsun.