Yaratılmışların en mükemmeli, en şereflisi olan insanoğlu, yaşama, hürriyet, şeref, haysiyet, can, mal ve namus gibi dokunulmaz tabii haklarla dünyaya gelir. Biz bu haklara insan hakkı, kul hakkı diyoruz.
Dinimizde kul hakkına büyük önem verilmiştir. İnsan, yalnız yaşayamadığından, insanlarla birlikte birarada yaşar; karşılıklı alışverişte, yardımlaşma ve işbirliğinde bulunur. Evde, işte, çarşıda, pazarda ve sosyal hayatta yaşanan bu ilişkiler, adalet, hakkaniyet ve vicdani sorumluluklar içerisinde sürdürülür.
Cenabı Allah, kullarının, birbirlerinin haklarına riayet etmesini emretmiş; birbirlerine haksızlık yapmasını ve zulmetmesini yasaklamıştır.
Kur'an-ı Kerim'de birçok ayeti kerimede, hakkaniyete riayet edilmesine vurgu yapıldığı ve adalet ile dürüstlüğün önemi üzerinde durulduğu görülür.
Peygamber efendimiz (s.a.v) de: "Kul hakkıyla huzura çıkan kişinin, hakkı olan kişiye hakkını ödeyinceye kadar cennete giremeyeceğini" bildirmiştir.
Kul hakkı, sadece mal yahut maddi haklardan ibaret değildir. Bir kimsenin gıybetini yapmak, iftira atmak, onurunu kırmak, dedikodusunu yapmak, laf taşımak, lakap takmak, alay etmek, üzmek, kalbini kırmak, sözünde durmamak, başkasının hakkını ve ahını almak da kul hakkına girmektir.
Ayrıca; cana kıymak, küfürlü sözler, hırsızlık yapmak, rüşvet alıp vermek, zimmete geçirmek, haksız kazanç, yalancı şahitlik yapmak, müşteriyi türlü şekillerde kandırmak, borcunu inkar etmek veya zamanında ödememek gibi bir çok fiil de kul hakkına girmek olmaktadır.
Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur:
"Müflis, (malını mülkünü kaybederek yoksul duruma düşen kimse değildir. Gerçek müflis:) kıyamet gününde sevapları alınarak hak sahiplerine verilen, sonunda da borcunu ödeyemeyerek cehenneme düşen kişidir." Hatta bir rivayette, sevabı tükenen borçlu kişinin hak sahibinin alacağı bitinceye kadar onun günahından yükleneceği de bildirilmiştir.
Bu hadis-i Şerif, kul hakkının affının yalnızca hak sahibinin rızasına, helalleşmesine bağlı olduğunu bizlere açıkça göstermektedir.
Kul hakkından daha kapsamlı olan ve daha çok dikkat etmemiz gereken bir hak daha var ki o da kamu hakkıdır. Çünkü kul hakkı bir veya birkaç kişiye karşı sorumluluk yüklerken kamu hakkı o toplumda bulunan herkese karşı bir sorumluluk doğurmaktadır. İdari mevki ve makamlarda bulunanlar, işveren durumunda olanlar ve hüküm sahiplerinin kul hakkına ve haksızlıklara karşı daha titiz davranmaları gerekir. Üzerimizde hakkı bulunan kimselerle helalleşmek mümkün olabilir, hak sahibiyle yahut ölmüşse varisiyle helalleşilir. Ancak kamu hakkının helalleşmesi zor hatta imkansız gibidir.
İyi bir insan ve kamil bir Müslüman olmak için insanların haklarını gözetmeli, üzerimizde hakkı olanlardan helallik alınmalı ve kimseye zarar vermemeye özen göstermeliyiz. Kul hakkına riayet etmek ve itina göstermek hem dünya hem ahiret saadeti için mutlaka uyulması gereken bir husustur. Nitekim Cenabı Allah ayeti kerimede:
"Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür, kim de zerre miktarı kötülük işlerse onu görür" buyurmaktadır. Bu sebeple affedilmesi ancak sahibiyle helalleşmeye bağlı olan kul hakkına titizlikle dikkat etmemiz gerekir. "Kul hakkı ömür boyu tutulması gereken bir oruç gibidir ki bu orucu sadece kul hakkı yemek bozar, en zor oruç budur."
Rabbim, bilmeyerek yahut acizliğimizden nefsimize uyarak işlediğimiz günahlarımızı affeylesin, bir daha günaha yöneltmesin. Kul hakkına girmekten, kul hakkı ile huzura çıkmaktan cümlemizi muhafaza eylesin.
Âmin...