Cenabı Allah insanı “ahseni takvim” ve “eşrefi mahlûkat” olarak en güzel bir şekilde yaratmış ancak sınırlı beceri ve kabiliyetlerle donatması sebebiyle de birbirlerine muhtaç kılmıştır.
İnsanın en ulvi görevlerinden birisi virane gönüllere merhem olmak; fakirin, yoksulun, kimsesizin, öksüzün, yetimin, muhtacın derdiyle ilgilenmek, onlara çözüm getirmek, çare olmak yahut çare bulmaktır. Çünkü başkalarının acısını, feryadını duyabiliyorsan insansın yahut duyduğun kadar insansın! Vicdanın ve merhamet duygun olduğu kadar çare’sin. Eğer içinizde insani duygular hala yaşıyorsa çare sizsiniz! Yoksa kalbiniz hissiz, vidanınız ölü ise çaresiz’siniz!
İnsanın kendisine, yakınlarına, çevresine karşı yapması gerekenleri yapamaması, istediği halde elinin ermemesi, gücünün yetmemesi çaresizliktir. Çaresizlikte, insanın kendisine ve çevresine faydası olmadığında hissiyatı bozulur ve gerginleşmesine yol açar.
Çaresiz olanlar diğer insanlara göre daha kaygılı, daha karamsar, umutsuz, etkisiz, çabasız ve genelde olumsuz duygular taşıyan kimseler olarak tanınırlar.
Çaresizlik, aynı zamanda insanın başarısızlıkla sonuçlanan önceki teşebbüslerindeki yaşadığı bitmişlik düşüncesine yol açan bir ruh halidir.
İnsan bazı durumlarda gerçekten çaresiz kalır. Bunlar ilahi kanunlar çerçevesinde insanın yaşadığı veya şahit olduğu, karşılaştığında gücünün yetmediği, biçare kaldığı gerçeklerdir.
Her derdin bir çaresi, bir çıkar yolu olabilir ancak her doğan, her yaşayan ölür, çare yok!
“Ölüm hedefini şaşmayan oktur,
Nereye kaçarsan kurtuluş yoktur!”
Sayılı nefesler tükenir, “ecel vakti geldiğinde ne bir an erteleyebilir ne de öne alınabilir”, çare yok!
Tabiattaki hayvanat, nebatat(bitkiler) ve cemadat(cansız varlıklar) kendi görevlerini icra edecek ve insanın hizmet ve kullanımına amade olacaklar, çare yok!
Eşrefi mahlûkat olan insan geçici olarak bulunduğu dünyada yaratılış gayesine uygun yaşarsa karşılık olarak ebedi âlemde cennete; ilahi emirleri münkir olur ve uymazsa cehenneme, esfel-i safiline gidecektir, çare yok!...
Rabbim kimseyi çaresiz dertlere düşürmesin...
Cenabı Allah Kuranı Kerimde “La taknatu min rahmetillah” Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin buyurur. Çünkü dinimiz ümit dinidir. Ayetin devamında “Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir” buyrulur. İnsan ne zaman çaresiz kalsa Allah’a iltica ettiğinde hemen çareye kavuşur. Çünkü Rabbimiz “isteyin vereyim” diyor. O zaman ne gam? Öyleyse “Gam çekme Allah destgirdir.”!
Çare hep çaresizliğin zirvesindeyken gelir. Hz. Âdem’le başlayan İslam tarihinde bizlere numune-i imtisal olan peygamberler dara düştüklerinde, çaresiz kaldıklarında hep Allah’u Teâlâ’ya iltica etmişler ve çareye kavuşmuşlardır. Kuran’da çare buldukları bildirilen kıssalardan birkaç misal verecek olursak:
Hz. Âdem, Cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderildiğinde çaresizliğin en büyüğünü yaşıyor. Kırk sene ağlayıp çöllerde çaresiz dolaşıyor, sonunda çaresizliğinin zirvesindeyken tövbesi kabul edilip Hz. Havva ile buluşuyor ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi oluyordu.
Hz. Nuh, dokuz yüz elli sene kavmini hidayete davet etti. Fakat taştan daha katı olan kalpler onunla alay ediyorlardı. Nuh (a.s) o kadar bunalmıştı ki; “Rabbim yeryüzünde kâfirlerden bir tane bile bırakma.” diye yalvardığında O’na çare olarak bir gemi yapması emrediliyor; günlerce yağan yağmur ve tufanla yeryüzünde kâfirlerden bir tane bile kalmıyordu.
Hz. İbrahim, ateşin ortasındayken yardım tekliflerine “Bana vekil olarak Allah yeter” dediği anda:
- “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” ilahi emriyle o devasa ateş, soğuk ve selâmetlik oluyordu...
Ateş yakar, su boğar,
Derler ya ne masal şey!
İbrahim’i neden yakmaz?
Musa niçin boğulmaz?
Rabbine dostsan eğer;
Boğmaz âb, yakmaz nar;
Yol olur bahr-i ahmer;
Od, olur sana gülzar!
Hz. İsmail tam bir teslimiyetle kurban olmak için boynunu uzatmıştı ve:
-“Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” demesi üzerine Allah’u Teâlâ baba ve oğula çaresizliğin zirvesindeyken yetişiyor;
-“Büyük bir kurbanı fidye olarak verdik” buyuruyordu..
Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı. Kuyuda iken çaresizliğinin en zor yerinde çare yetişiyordu ve kervancılar eliyle kurtuluyordu.
Hz. Musa, kavmiyle birlikte firavundan kaçıyorken ve çaresizliğin zirvesindeyken deniz yarılıp yol oluyor ve hepsi kurtuluyordu.
Hz. İsa’ya “gökten inen sofranın başında” ihanet planı kuran Yahuda’nın elinden Allah’ın lutfu ile çarmıha gerilmekten göklere yükseltilerek kurtuluyordu.
Kâbe’yi büyük bir ordu ve filleriyle yıkmaya gelen Ebrehe’nin elinden “Ebabil Kuşları” ile kurtarıyordu. Kuşlar ağızlarında taşıdıkları çakıl taşları Ebrehe ve askerlerinin başlarına bomba gibi iniyordu. Çaresiz kalan Mekke halkının çaresi ebabil kuşları oluyordu.
Hz. Muhammed(S.A.V) efendimiz, hicret yolunda mağarada saklandıklarında kendilerini öldürmeye gelen müşriklere karşı mağara arkadaşına “la tahzen, innellahe maana”(üzülme, Allah bizimle beraberdir)demişti; onları mağara girişine örümceğin ağ örmesi ve güvercinin yuva yapması kurtarıyordu. Bedir’de eğer o bir avuç Müslüman helâk olsa yeryüzünde Allah’a kulluk edecek kimse kalmayacaktı. Peygamber efendimiz üç yüz kişilik ashabıyla Bedir Savaşında on bin kişilik müşrik ordusuna karşı meleklerin yardımıyla muzaffer oldu.
Firavun dört yüz bin çocuğu katletmişti ancak Cenabı Allah’ın helakinden kurtulamadı. Günümüz firavunları da Filistin’den Türkistan’a kadar gözlerini çocuklara da dikti. Demek ki zulümleri daha kemale ermedi! Müslümanlar biçare ve param parça; küfür cephesi tek millet olmuş masumları yok etmek için zulümlerine devam ediyor. Mazlum milletler yarınlarından emin değiller, küfrün yekvücut olmasından mazlumların din kardeşleri çaresiz olarak sadece seyrediyorlar, Rabbim! Tek çare Sen’sin!
Allah, bu ceberutların ataları olan Firavunları ve Nemrutları helak ettiği gibi masum biçareleri yok etmeye kalkan günümüz firavunlarını ve taraftarlarını da helak eylesin!
Kulunu hiçbir zaman yalnız bırakmayan Allah’u Teâlâ en zor anında onun yanında olmaz mı? O Allah ki her şeye Kadir’dir, Vekil’dir, kefildir. Gücü her şeye yeter. Çaresizlik anında kendisine sığınan her kuluna yeter ve yetişir.
Ey çaresizlerin çaresi! Hesap gününde bizleri biçare bırakma!
Cumamız mübarek olsun.