İslâm âleminin ümmetçe, sevgili Peygamberimizin doğumunun sene-i devriyesini kutladığı geçtiğimiz günlerde, başta Fransa ve Almanya olmak üzere Hollanda, Danimarka, Belçika gibi Avrupa ülkeleri İslam ve Türk düşmanlığını bir kez daha hortlatmış sevgili peygamberimize ve Müslümanlara hakaret ve saldırılarını yoğunlaştırmıştır.  

 

Seçim dönemi yaklaşan Macron “eceli gelen it, cami duvarına siyer” misali İslâm’a saldırılarda başı çekmektedir. Bu sefil, bu zavallı, bu küstah, İslâm’a saldırmasının kendisine avantaj sağlayacağını zannetmektedir. Hele Danimarka’da Peygamber Efendimize hakaret eden yayınları (basın hürriyeti adına) desteklemek için yardım kampanyası açmışlar; ilk etapta 20 milyon avro (200 milyon TL) toplandığını bildirmişlerdir. Şurası unutulmamalıdır ki, basın hürriyeti, umumiyetle o ülke basınının, kendileri gibi düşünmeyen, inanmayan ve yaşamayan geniş kitlelere, milli ve manevi değerlere daha rahat, daha kolay küfredebilmeleri, saldırmaları için istenmektedir. Bu ülkemiz için de bilhassa geçerli bir durumdur. 

 

Bu hakaret ve saldırılara karşı bazı batılı ülkelerden göstermelik cılız sesler çıksa da iyi bilinmeli ki “el-küfrü milletün vahide” küfür tek millettir. Avrupa ülkelerinde basın-medya İslâm’dan nefreti körüklemekte, İslâmi teşekküllere ve Müslümanlara saldırıyı teşvik etmektedir. Bu tip yabancı ve yerli kafalara göre saldırılar İslâm’a ve Müslümanlara yönelik olduğu müddetçe her türlü hakaret ve terör mubahtır, yeter ki kendilerine dokunulmasın.  

 

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,                                                                            

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”   

 

Efendiler, agâh olun! Uyanın! Bizim derdimiz şu veya bu parti değildir. Bizim derdimiz nereden ve kimden gelirse gelsin İslâm’a ve Müslümanlara saldırı olması durumunda alacağımız tavırdır. 

Bir kimsenin söyledikleri sözler o kişiyi değerlendirmede asla yeterli ölçü olamaz. O kimsenin yaptıklarına, ettiklerine, ameline bakmak, ona göre değerlendirmek gerekir. % 99’u ! Müslüman olan ülkemizde, güzel İzmir’imizde yapılan Belediye Başkanlığı seçiminde “suret-i Haktan” görünerek oy isteyenler ve onları destekleyenler! Farkına varmadan bu vatanın köküne kibrit suyu dökenler şimdi ne diyecekler? Ne yapacaklar? Vallahi kanıma dokunuyor. Basından aldım. Kendi tiviti olduğundan ve hala yalanlanmadığından aktarıyorum:  

“İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in eşi Neptün Soyer'in, geçmiş yıllarda Charlie Hebdo dergisine destek olmak için Hz. Muhammed'e hakaretler yağdırılan bir baskısı ile çekilmiş bir fotoğrafını paylaştığından siyasetçilerin tepkisine neden oldu.”  

 

 Müslüman ülkesinde salyangoz satan”  bu zihniyet karşısında Savcılarımız derhal harekete geçmeli, gereği yapılmalıdır. 100-150 yıldır her fırsatta manevi değerlere saldıran bu zihniyetin, gerçek niyetlerinin farkında olmadan tezahür ettiği görülmektedir. “merdi kıpti şecaat arz edeyim derken sirkatin söyler” miş. Yani kendisi gibi düşünenlere şirin görünmek, onlara mesaj vermek isterken “baltayı taşa vurmuştur.”  Benim asıl söylemek istediğim, histerik bir düşmanlıktan yola çıkarak bu zihniyeti ülke çapında destekleyen, onlarla ittifak eden ve kendilerinin İslâm’ı hakkıyla yaşadığını iddia eden kesimdeki kardeşlerimiz bu durumda ne yapacaklar? Yanlışta ısrar nereye kadar sürecek? “İla eyne tezhebun” Yolculuk nereye?  

 

Hülâsa, ölçü bellidir ve tektir: “ el-mer’ü maa’ men ahabbe”  kişi sevdiği ile beraberdir, onun safındadır, onu destekler. Onun dostlarıyla dosttur, hasımlarıyla da düşmandır. Ferman-ı Resul böyle buyurur. 

Var mı itirazı olan?  Efendiler, agâh olun! 

 

Yeni neslin anlayamayacağı düşüncesiyle bin yıldır kullandığımız, ancak çoğu unutturulan bu kelimelerin günümüz Türkçesiyle karşılıkları aşağıya çıkarılmıştır. 

Agah               : Uyanık 

Sene-i devriye :  Yıl dönümü 

Hürriyet          : Özgürlük! 

Bilhassa          : Özellikle 

Suret-i Haktan : Müslüman görünümlü  

Hülâsa            : Sözün özü, özet 

Tezahür etmek: Ortaya çıkmak 

Histerik           : Taşkınlık, geçici kişilik değişimi  

Ferman-ı resul: Peygamber emri