Huzur, insanın kendisi ve çevresiyle uyum içerisinde; ruh, zihin ve beden dengesini bulduğu, gönül rahatlığına erdiği bir haldir.
Günlük hayattaki insanî ilişkiler huzurun önemli unsurlarındandır. Sevgi, saygı ve anlayışa dayalı ilişkiler hep huzur kaynağı olmaktadır.
Denilirki; huzur veren bir insan bulduysan altın bulmuş gibi sevin. Çünkü yanında huzur bulduğumuz insanlar servetimizdir.
Huzur, yalnızca maddi dünyaya ait bir kavram değil, aynı zamanda derin bir manevi boyuta da sahiptir. Çünkü İslam dini, huzurun kaynağını Cenabı Allah’a yakınlıkta ve O’na teslimiyette bulur.
Huzuru bulmak kadar onu korumak ve sürdürmek de önemlidir. Günümüzün yoğun temposu, teknolojik bağımlılıklar ve hayat şartları huzurun kolayca kaybolmasına sebep olabilir. Bu nedenle insanın her türlü hırstan ve tamahtan uzak durması, sahip olduklarıyla yetinmesi gerekir. Çünkü, kalbinde hırs, haset ve kin olan insan dünyanın en huzursuz kimsesi olur.
Huzur, insanın kendi iç dünyasıyla barışık olmasını sağlayan ve mutluluğu artıran bir husustur. Onun için huzurun olduğu yerde "soğan bal olur, sevginin olduğu yerde diken gül olur" denilir.
Huzur, modern hayatın karmaşası içinde giderek daha fazla aranan, ihtiyaç duyulan zor bir hedef haline gelmiştir. Ancak, Kuranı Kerim’de geçen "Mutmaîn" (tatmin olmuş, huzurlu) kavramı, iman eden ve Allah’u Tealaya güvenen bir insanın halini ifade eder. Bu durumda, gerçek huzurun kalplere ancak Allah’ı anmakla geleceği belirtilir: “Dikkat edin! Kalpler yalnızca Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Rad, 28)
Huzura erdikten sonra onu devam ettirmek ve korumak, mutlu bir hayat sürmenin temel şartıdır.
Huzurun temelinde, insanın yaratılış gayesini anlaması ve bu doğrultuda bir hayat sürmesi yatar. Cenabı Allah, insanı kendisine kulluk etmesi için yaratmıştır. Bu şuurla yaşayan bir kimse, dünya hayatının geçici zorluklarını daha kolay kabul eder ve her durumda Allah’u Tealaya tevekkül ederek huzuru bulur. Tevekkül, insanın çabasını ortaya koyduktan sonra sonucunu Allah’a bırakmasıdır. Bu hal, kişinin üzerindeki endişe ve kaygıları hafifletir, ruhunu rahat ve huzura kavuşturur.
İnsanın kalbi sadece dünyevi imkanlara kavuşmakla değil, manevi doyumlarla; namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerle, insanın ruhuna huzur veren manevi kaynaklarla huzura kavuşur. Özellikle namaz, Müslüman için bir huzur kapısıdır. Günün belirli vakitlerinde dünya meşgalesinden uzaklaşıp Cenabı Allah'ın huzurunda secdeye kapanmak, insanın ruhunu arındırır ve kalbini huzurla doldurur.
Büyükler "huzur istiyorsan, huzuru veren Rabbine secde et" demişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Namaz, gözümün nuru kılındı” diyerek namazın huzur veren özelliğini belirtmektedir. Ayrıca Peygamber Efendimiz:
"Namazınızı dünyaya veda eden kişinin namazı gibi kılın..İkindi namazını kılıp kılamıyacağımız belli değil" buyurmaktadır. O şuurla kılınan namaz insanı kötülüklerden alıkoyar ve gerçek huzura erdirir.
Allah’a yakın olmanın ve huzurun devamlılığının bir diğer yolu da sabırdır. Hayat, iniş ve çıkışlarla dolu bir yolculuktur. Kimi zaman zorluklar ve musibetler insanın yoluna çıkar. Bu anlarda sabır, kişinin Cenabı Allah’a olan bağlılığını ve imanını gösterir. Kur’an-ı Kerim’de sabredenlerin mükâfatları şöyle ifade edilir:
“Şüphesiz sabredenlere, mükâfatları hesapsız olarak verilecektir” (Zümer,10) Sabır, zorlukların geçici olduğunu bilerek bize huzur içinde beklemeyi öğretir.
Zikir ve dua, huzura erişmek için birer anahtardır. Cenabı Allah’ı anmak, insanın kalbini arındırır ve ruhunu rahatlatır. Dua ise insanın hem Rabbiyle hem de kendisiyle olan bağını güçlendirir. Dua eden bir insan, isteklerini Allah’a arz ederek kalbî bir rahatlama yaşar. Peygamber Efendimiz:
“Dua, müminin silahıdır” buyurmuş ve dua etmenin insanı ruhsal olarak güçlendirdiğini ifade etmiştir.
Huzuru sağlayan ve besleyen bir diğer önemli husus da şükürdür. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden bir kalp, daha fazla huzur ve bereketle karşılık bulur. Kur’an’da, “Şükrederseniz, elbette size daha fazlasını veririm.” (İbrahim, 7) buyrulmuştur. Şükür, insanın sahip olduklarıyla yetinmesini sağlar ve hayata müsbet bir bakış açısı kazandırır.
Tabiata bir göz atmak ve yaratılmış olan her şeyi Cenabı Allah’ın bir tecellisi olarak görmek de insanın huzur bulmasına katkı sağlar. Bir dağın heybetinde, bir çiçeğin zarafetinde ya da bir kuşun uçuşunda Allah’ın sanatını görmek, insanı hem hayranlık hem de derin bir huzur duygusuyla doldurur.
Huzur, insanın Allah’a olan yakınlığında ve O’na teslimiyetinde gizlidir. Dünya hayatının geçici olduğunu bilerek ahirete hazırlanmak, insanı hem bu dünyada hem de ebedi hayatta huzura kavuşturur. Huzur arayışı, yalnızca ferdî bir çaba değil, aynı zamanda kişinin Allah ile olan ilişkisini güçlendirmesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Unutulmamalıdır ki, gerçek huzur, Allah’ın rızasını kazanmakla elde edilir ve bu huzur, insanı dünyada da ahirette de mutlu ve tatmin olmuş bir hale ulaştırır.
Sözün özü, insan "huzurda" olduğunu unutmadığı sürece huzurludur.
Rabbim huzurumuzu bozdurmasın inşallah!
Cumamız mübarek olsun