"İnsanlar, çile çekmek için artık toprağın altın girmiyorlar. Şimdi çileyi, toprağın üstünde çekiyoruz. Çile toprağın altına inince bitiyor"
Edebiyat ve fikir dünyamızın mümtaz siması, üstad; şair, yazar, hatip ve münevver insan, milli ve manevi değerlerimizin, hak ve hakikatin yılmaz savunucusu Yavuz Bülent Bakiler Hakk'a yürüdü.
Türkçe'mizi yazıda ve sözde çok güzel kullanan ve yazan, konuşmalarında, konferanslarında hiçbir zaman kekelemez, kelimeleri tekrar etmez, akıcı ve cezbedici şekilde hitap ederdi. Ülkemiz için yeri doldurulamıyacak büyük bir kayıp oldu.
Rabbim rahmetiyle, merhametiyle ve mağfiretiyle muamele eylesin. Cennette makamını âli eylesin.
Şiire ve yazarlığa öğrencilik yıllarında başlayan üstadın Hukuk Fakültesi birinci sınıfında iken sınıf ve sıra arkadaşına olan ve edebinden, hayasından 20 yıl sonra açıklayabildiği sevdasını öğrenci iken kaleme aldığı edebi şiiri şöyledir:
“ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bazen sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla..
*
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle,
Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle,
Çarpsan karasevdayı en azından yüz binle,
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle,
Ama her defasında geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle..
*
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin?
Bazan kız kardeşimsin, bazan öpöz annemsin,
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin,
Eksilmeyen çilemsin,
Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin,
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin,
Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n’emsin?”
-O-
Kardeşinin ölümünden sonra kaleme aldığı "Bir ölünün mektubu" şiiri:
Hazret-i Süleyman’a bile kalmadı dünya
Bâki olan bir tek Allah
Bütün günahları size bırakıp
Ölmüşüz elhamdülillah.
Kaygumuz yok bizim yiyip içmekten.
Üstümüz başımız temiz.
Bir şey yediğimiz yok ki zaten
Oruçluyuz hepimiz.
Gün aşırı kabristana bir ölü getirirler
Kalkıp “hoş geldin” deriz.
Canımız sıkılırsa geceleri uzanıp
Akan yıldızları seyrederiz.
Oyuncaksız, salıncaksız küçük ölüler
Yeni arkadaşlar tanır.
Kimse ağlayamaz ki zaten burada
Büyük ölülerden utanır.
“Öldük de kurtulduk Allah’a şükür”
Bir ölü arkadaş hep böyle söyler.
Bize yanmak bilmem nenize gerek
Kendi halinize ağlayın siz diriler…
Hem sonra neye ağlarsınız bilmem
Elinizle sardınız, elinizle yudunuz.
Kıblegâha yönelen kabrimizde
Öylesine mes’uduz.
Bu mektubu size yazdığım için,
Kızacaklar: -“Dilin durmaz ki” diyecekler
Ölürken çenemin unutkanlıktan
Bağlanmadığını nereden bilecekler?
Hepsinin canı sıkılacak muhakkak
Zebaniye deseler olmaz.
Hoş işin sonunda ölüm yok ama
Yine de korkarlar biraz…
-O-
Rabbim nurlara garketsin…


Güzel insanları ve yaşayışlarını kaleme almak kolay olmasa gerek.
Bir fani daha dünyadan göçtü diye geçiştiremeyeceğimiz, onurlu yaşayışlarıyla hepimize örnek olan, yanlışlara dur diyebilen, gerçekleri en sade ve en tabi dille anlatan bir ağabeyimizi kaybettik.
Böylesine yüce şahsiyetleri anlatmak, rahmetle yad etmek kolay olmasa gerek.
Sevgili Kardeşimiz Necati Bey’de işte böylesine güzel bir insanı, şahsiyeti kaleme almış Rahmetle anılmasına vesile olmuştur.
Teşekkür ediyor ve iyi ki varsınız diyorum. Merhumu bir kez daha ; Saygıyla ve rahmetle anıyor, Fatihalarımızın kabulünü niyaz ediyorum.