ŞEHİR VE KAPILAR

Kapılar, kapalı bir mekânın giriş yeridir. Yahut dar bir geçitten geçebilme yeridir. Kapılar

sadece madde kapısı değildir. Mana kapıları, inanç kapıları, fikir kapıları vardır. Kapıyı tek

kelimede izah etmek durumunda olsaydık, şüphesiz ona geçiş derdik.

Kapılar bize her daim geçişi sembolize eder. Kapı eşiktir bir yönüyle. Kapıya yüklediğimiz

anlam çok kere giriştir. Oysa girilen yerden çıkış ve dönüşte vardır. Ne yani her kapı mafya

kapısı mıdır ki üzerinde ?? Bu kapıdan giriş var çıkış yok?? yazsın.

Kapılardan mutlaka çıkışlar, dönüşler de vardır. Lakin insanın ilerleme isteği ve ruhunda

merhaleler kat etme istidadı vardır. Maddi ve manevi yükselişe, basamakları kat etmeye

uygun yaratılmıştır. Muhtemeldir ki yükseldiği yerden inmemek, gittiği yerden dönmemek

eğilimi bu yüzdendir.

Birçok insanda gizli bir cevher gibi, içinde saklı Tarık bin Ziyadlar vardır. Girdiği yerden

dönmemek, geldiği yerden gitmemek üzere gemileri yakar. Kapılar beyaz gelinliği giyen genç

kıza nasihat gibidir. Beyazla girdiğin evden beyazla çık (Gelinlikle girdiğin yerden, kefenle

çıkana kadar ayrılma). Bütün bunlar girilen kapılardan içerdeki yere bağlılık ve aidiyet

duygusunu zirveye çıkarmaktadır.

Kapılar; okul kapısı, cami kapısı, gönül kapısı, şehir kapısı ve daha nice kapılar. Okul kapısı

ilme açılan bir yoldur. Camii kapısı, dünya ve ahirete açılan muştular saçılan, sırlı bir kapıdır.

Gönül kapısı, Yunus?un tabiriyle ??Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil.??

müminin gönlünde Allah olduğu için, Kâbe?den daha ulvi olan mübarek bir kapıdır. Bir

tebessümle girilebilen mütevazı, incinmeyle kırılabilen nazenin kapılardır. Bir de şehir

kapıları var, tüm kapıları içinde barındıran kapı.

Şehir kapısı, kâinata açılan sihirli bir kapıdır. Şehirde insan vardır, şehir insandır. Şehirde

yapılar, yollar, yıllar vardır. Şehir yapılardır, yollardır, yıllardır. Şehirde hayal var, umut var.

Şehir hayaldir, umuttur. Şehir yaşayan canlı bir organizmadır. Çünkü şehir insandır.

Şehir medine?dir, medine medeniyettir. Şehir komşusu aç iken uyumamaktır. Yekvücut

olmaktır. Ağrıyan başın, sızlayan dişin, ağrısını, sızısını bütün bir bedenin yaşaması gibidir.

Bir şehit cenazesinde on binlerin hep bir ağızdan Allahuekber nidaları sokaklara çarpa çarpa

yankısını arşa duyurabilmesidir. İnsanın canını vererek canlanmasına tanıklık edilmesi, gıpta

ile boyun bükülmesi ve acıların muştulara dönüşmesidir. Acıları beraber hafifletebileceği gibi,

sevinçleri paylaşarak çoğaltabilmektir. Bayramlarda ev ziyaretleri, büyüklerin elinin

öpülmesi, yaş alıp baş olanın hatırlarının gözetilmesidir (ki hatırları haklarıdır). Küçüklere

harçlık, yetimin başının okşanmasıdır ( Başı arşa erdirilse yeridir).

Camiler dolar taşar, insanlar kıyama durur, rükûa eğilir, secde eder, gönüller semaya yönelir.

Şehir kıyama durur, rükûa eğilir, secde eder, semaya yönelir. Şehirde insan şehir olur, medeni

olur. İnsanla şehir, insan olur. İnsanın yüreğinden, aklından bir kapı açılır şehre. İnsan şehre,

şehir insana yön verir.

Şehir medinedir, medine medeniyet. Medineli (medeni) olunuz, bedevi olmayınız der,

âlemlere rahmet olan Efendimiz (A.S). İnsanı şekillendiren çevrenin, daha değerli bir çevre

olmasını salık verir. Gerekçesi atasözlerimize bile sirayet etmiştir. Küçük suda balık olmaz.

Balık gölde büyür. Görgülü kuşlar gördüğünü işler. Dağına göre dumanı olur. Atasözlerimiz,

gelişimde çevrenin önemine vurgu yapar. Şehir görgü yeridir, usul, adap yeridir.

İnsanlar su misali, bir araya gelirlerse güçleri birleşir, akarlar nehir gibi. Çoğalırlarsa göl

olurlar, deniz olurlar. Kaldırma kuvvetleri olur, devasa gemileri yüzdürür gibi, yapabilecekleri


çoğalır. Bir insan bir âlemdir. Yüzbinlerce milyonlarca âlem bir araya gelir, şehir adlı yeni bir

âlem olur. Örf olur, âdet olur, anane olur, ilim olur, irfan olur, edebiyat olur, sanat olur.

Şehirler sadece beslenme, barınma yeri olmakla yetinmez. Güvenin sağlanmasıyla, güvene

ulaşılır. Bir yere ait olma aidiyet duygusunu tatmin eder. Bir yol arar insan gelişmeye, bin yol

sunar şehir ona. Mesela yemeğine tat yanında görsel güzellik katar. Başını sokacak bir ev arar

önce, başını sokacak ev bulunca binasını süsler. Evini dekore eder. Örtülerin yaygıların

üzerine dantel işlenir zarifçe. Çünkü şehir estetik duygulara kapı açar. İnsan kendini

gerçekleştirme çabasında kişiliğinin zirvesine yürür.

Şehir ve kapı, birbirini tamamlayan mütemmim cüzlerdendir. Kapılar açılır, başka şehirlere,

bölgelere. Kapılar açılır, inançlara. İnançlar şehirlere kutsal manalar yükler. Şehir, Kudüs

olur. Kudüs, Mescidi Aksa olur, göğe yükselen bir merdiven olur.

Şehirler mabetlerin çevresinde kurulur, inanç sistemine göre şekil alır. İslam şehirleri, camii

(mescit) etrafında toplanır. Camilere ilim, irfan yuvaları eklenir külliyeler oluşur. Şehir

külliye etrafında hilal şeklinde genişler ve gelişir. Hristiyan şehirleri katedral ya da kilise

etrafında birbirini dik kesen cadde ve sokaklarla inşa olur. Yahudi şehirleri havra, sinagog

etrafında toplanır. Ağlama duvarı, haksız yere kıydıkları canları, zulüm ettikleri nebileri

hatırlatır adeta. Yalnız şehrin ortasında değil, tarihlerinin orta yerinde durur. Semavi olmayan

dinlerde, Buda, Mani gibi inançlara ait şehirler, manastırlar etrafında toplanır. Bu konuda

açıklanması gereken husus istisnalardır. Baskı ve korku zamanlarında manastırlar ve diğer

mabetler şehirlerden uzakta ve ulaşılmaz yerlerde kurulmuştur.

Şehirlerin bir ruhu vardır. İnançlardan, insanlardan etkilenir. Mesela İslam şehirlerinde aforoz

yoktur, insan tecrit edilmez. ??Gel, ne olursan ol gel?? sözü şiar edilir. Düşene dost olmak

keyfiyet değil, zarurettir. Fakirin hakkı, zenginden zekât olarak tahakkuk eder. İlerlemeler

daireseldir, apansız değişimler makbul değildir. Değerler, şehrin insanının değerini artırır.

Değeri olana eder biçilemez. ??Bizi aldatan bizden değildir?? düsturuna riayet edenler kâmil,

uymayanlar ham kabul edilir.

Şehirlerin bir karakteri vardır, tıpkı insanlar gibi. Her şehrin bir yaşama kültürü vardır.

Kendine has tepkileri vardır. Yeme, içme, giyim, kuşamı bile farklıdır. Şehrin ovada, dağ

yamacında ya da deniz kıyısında olması birçok farklılıklara sebeptir. Güneş?in doğuşu, batışı

bile farklı özellikte olur. Bu basit hadise bile insanın hayallerine, umutlarına ve ufkuna etki

eder.

İçinden nehir akar ve şehir, Kahire olur, Budapeşte olur, Paris olur, Londra olur. Su, şehre

özellik katar, güzellik katar. Şehrin içinden deniz geçince, şehir İstanbul olur. Su gibi aziz

olur. ??Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar?? olur. Fetheden komutan ve ordu övgüye

mazhar olur. ??Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır / Bir sengine yek pâre Acem mülkü

fedadır / Bir gevher-i yekpare iki bahr arsında / Hurşid-i cihan-tab ile tartılsa sezadır.?? Dillere

destan, gönüllere murad olur.

Şehirler keyfe keder bir sebeple inanç merkezlerinin, mabetlerin etrafında bulunmazlar.

Bilakis bu bir zorunluluktur. Rabbimiz Kur?an-ı Kerim?de ??Bilin ki kalpler ancak Allah?ı

anmakla mutmain olur.?? (Rad/28) der. İnsanlar huzur bulmak için, mabet etrafında toplanır.

Gözü namazda olanın kulağı ezanda olur. Gözü namazda, kulağı ezanda olanın yönü mescide,

gönlü Allah?a yönelmiş olur. Allah?ı anmakla kalbi mutmain olur. Bütün insanlar, hava, su

gibi inanma ihtiyacı duyar. Yazık ki ta en başında yolunu saptırmaya ant içen kahrolasıca

şeytan öngörüsünde haklı çıkmıştır. Şehirlerin ortasında farklı inanç merkezleri, sırf bu

yüzdendir. Maatteesüf, Âdem?in yitik çocukları farklı inanç mecralarına sürüklenmişlerdir.


İnançlar, çağrısının psikolojisine uygun ortam oluştururlar ve insanlara sunarlar. Mabetlerin

kahir ekseriyetinin dış görünüşleri ihtişamlıdır. Sanatkârlar ilmik ilmik dokurlar adeta taşı.

Her görende hayranlık hissi uyandırırlar. Mabetlerin farkını dışından, yönüyle ayırabilirsin.

Camii kıblesi güneye, kilisenin kıblesi doğuya yöneliktir.

Mabetlerin içi yekdiğerinden farklıdır. Kilise, merkezde bulunan kubbeden, uzaya açılan bir

kapı varmışçasına dışa doğru merkezden yükselir. Diğer yönlerde varsa kubbeler, yoksa duvar

iç mekâna doğru basıklık oluşturur. Karanlık hissi uyandırır. İçeride insanı saran bir matem,

kasvet havası vardır. İblisleri kovmaya ek bir ışık lazım gelir. Sanırım mumlar bu durumdan

dolayı çokça yakılır. Camii de ise kilisede olduğu gibi merkezden göğe yükselecekmiş gibidir

kubbeler. Kiliseden ayırt edici en önemli özelliği yan duvarlardır, varsa yan kubbelerdir.

Camii de tepede semaya doğru açılan bir kapı gibi enine de genişlik, semaya açılma

mevcuttur. Bu durum çok sayıda pencereyle de sağlanabilir. Yana doğru dairesel genişleme

söz konusudur. Bu özellikleri camiyi pek ferah yapar. Şah damarından daha yakın olana

ulaşmak için ruhbana, komisyon alan aracılara ihtiyaç duymazsın. Cami de mekân ruhu

baskılamaz. Aksine hangi yönden gidilirse gidilsin sonsuzluğa ulaşılacağı intibaını uyandırır.

Yeter ki sıratı müstakim hedef olsun. Kim bilir belki de hangi yoldan, hangi yönden gidersen

git bir sonla karşılaşırsın mesajı da veriyordur.

Mabetler şehirle iç içedir. Şehirler mabetle bütünleşir. Şehre hâkim olan mabet, insanı ya

baskılar, ya da sonsuzluk yolculuğunun kapıları gibi insanın gönül kapılarını da açar. İnsana

baş gözüyle gördüğü kadarını sunar, isteyene gönül gözüyle görebileceği kadarını ikram eder.

İlk mabet, ilk ev, ilk kıble Kâbe?de kapı, hem dünya kapısıdır hem ahiret kapısı. İki kapılı bir

handır adeta, gündüz gece gidilen uzun ince bir yolda. Ahiret kapısı gönül kapısıdır. Bu

kapıdan içeri ancak gönlünü temiz tutanlar ve duaya bütün ruhuyla yönelenler girebilir. İkinci

kapı dünyaya yani şehre açılır. Kâbe?den kapı açılırsa şehir Mekke olur. Mekke tüm

Müslümanlara davet olur. Davet Hac, Hac ibadet olur. İbadet, mahşer provasına dönüşür.

Mekke yetimine sahip çıkmazsa, çıkan bulunur. Resule açılan kapı, cömert Yesrib, Medine

olur. Resule sahip çıkar şeref bulur. Medine?de Ravza-i Mutaharra sonsuzluğa açılan kapı ve

ziyaretçilere açılan kapı olur. Resule sevgi, Ravza? ya fevç fevç ziyaretlere sebep olur. Ravza,

Yesrib?e açılan cömert bir kapı olur.

Her şehrin kendine özgü kimliği ve kendine özgü kapıları vardır. Nevi şahsına münhasır

şehirlerden biri de Karaman?dır. Karaman?ın kendine has kimliği vardır. Türk dilinin

başkentidir, Mehmet Bey?in fermanıdır Karaman. ??Bugünden geri divanda, dergâhta,

bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaya.?? (Karamanoğlu Mehmet

Bey, 13 Mayıs 1277) Dilimiz kimliğimizdir, dilimizi koruyalım. Dilimizin başkenti

Karaman?dır, unutmayalım.

Karaman?ın özgün kapısı İMARET kapısıdır. Bu kapıdan yolda kalmışlar, yoksullar ve

talebeler bila ücret karınlarını doyurabilirler. Yiyeceklerin ücretsiz olması, işin özensiz olduğu

anlamını içermez. Misafirlere, ikram en âlâsından yapılır. İkramdan istifade edenler hiçbir

kimseye müdane etmek durumunda kalmazlar. İmarethanenin kapısında şu veciz söz

yazmaktadır. ??Kapımız açıktır girene, lokmamız helaldir yiyene.?? Asırlar boyu devam eden

bu hizmet, insanları birbirlerine yaklaştırıp sevgi kapılarını açmış.

Bütün kapılar açıktır girene ( girmesini bilene). Gönül, sevgi ve dua kapılarınızın açık kalması dileğiyle?