Annesi, Buhara?dan gelmiş bir ailenin çocuğu. Babası Kosova?da doğmuş, bir Arnavut çocuğu. Akif geniş coğrafyamızın iki kanadını temsil eden, farklı kültürlerle yoğrulmuş iki insanın izdivacından, İstanbul Fatih?te dünyaya gelmiş bir çocuktur. İmparatorluğun, güneş misali batmaya yakın bir zamanında, gözlerini dünyaya açmıştır.

Peyami Safa?nın Fatih Harbiye romanında ki Fatih mahallesinin temsil ettiği dünyayı hepimiz hatırlarız. Fatih, Doğu?yu ve geleneği temsil etmektedir. Babası, Fatih?te medrese hocasıdır. Akif, geleneklere sadık bir insan olmasında yaşadığı sosyal dokunun ve aldığı eğitimin etkisi çok büyüktür.

 Akif?in eserlerinde kendi değerlerine sahip çıkar. Ancak değerlerine kuru kuruya bağlı değildir. Mevlana kültürlerin pergel gibi bir ayağın kendi kültüründe sabit, diğer ayağın başka kültürlerde gezmesini önerir. Akif tamda bu tanıma uygun bir kişiliktir. Değerlerine sahip çıkarken başka medeniyetlere kapısı kapalı değildir. Batının kültürü kendisinde kalsın der. Lakin fen ve tekniğini alıp getirmek ister.

 Akif geleneklerine sadık olduğu kadar yenilikçidir. Dinde yeni yorumlara (yeni içtihatlara) ihtiyacı belirtir. ??Doğrudan doğruya Kur?an?dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam?ı?? der. Zuhur eden yeni durumlara yeni yorumlar getirmeyi önerir. Yoksa dinde reform yapmayı asla ve kata önermez. Namazı, orucu, zekatı, haccı değiştirmeyi istemez. Dinde yeni yorumlar daime güncelliğini korumuştur. Zaman zaman hızı değişse de beklenti değişmemiştir.

 İslam tek dindir, sadece bize gelen din değildir. Hz. Adem (A.S) dan günümüze kadar gelen bütün dinlerin genel adıdır, İslam. İnanç ve ibadetlerde ilk gelen ne ise son gelen de aynıdır. Asra göre değişiklik olmaz. İman ve ibadetlerin dışında kalan mevzular asra göre yorumlanabilir. Kaldı ki ibadetlerin işlenişinde de zamanın getirdikleri, uygulamalara etki edebilir. Bir misal verelim. Yolculukta namaz, deve üzerinde nasıl, araba, tren, uçakta nasıl yapılabilir. Özü aynı kalmak itibariyle, yeni durumları dine uydurmak gerekir. Not hiçbir şekilde din yeni durumlara uydurulamaz.

 Akif, İstiklal Marşı?dır, Çanakkale Şehitleri?nedir. Akif değerlere sımsıkı sarılan erdemli bir insandır. Ufku açık, bağnazlıkla mücadele eden bir yenilikçidir. Vatan aşığı bir şair, çağını idrak eden mütefekkirdir.

Akif İstiklal Marşı?dır. Ama O bunu asla kabul etmez, marşımızı ordumuza ithaf eder, sadece ithaf etmez, ordumuza mâl eder. Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın diye dua eder. Bize amin demek düşer.

 İşgal altında bir vatan ve bağımsızlık mücadelesi veren Büyük Millet Meclisi var. Namüsait bir zamandiliminde İstiklal Marşı yazdırılacaktır. Teferruata girmeyelim, kısaca Akif yazar. (İstiklal Marşı?nın yazılma serüveni başlı başına ve özel bir hikâyedir, tek başına bir yazı konusudur.)

 Korkma diye başlayan, insanda yılgınlığı ve korkuyu engelleyen bir kelimeyle muazzam bir giriş yapılır. Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, denilerek bayrağa büyük bir vurgu yapılır. İlk iki dörtlük bayrağa vurgu, bayrağa sesleniştir. Çünkü bu millet bayrağını canından aziz bilir. Özgürlüğe, vatana, imana vurgular yapılır. Bütün güzel değerlerimize haletlerimize vurgu yapılır. Cesarete vurgu yapılır. İstiklal Marşı ruhu, milletimizin ruhunu yansıtmaktadır.

 Hâlâ büyük bir coşkuyla, ilk defa okuyormuşuz gibi bir şevkle okumaktayız. İstiklal Marşı romantik bir eser olmamasına rağmen okurken, dinlerken göz yaşlarımızı, göz pınarlarımızdan akıtır zaman zaman.

Bağımsızlığımızın sembolü olan İstiklal Marşı ve bayrağımız iki değerli dosttur. Birbirlerine o kadar güzel yakışırlar ki?

Mehmet Akif?i hayırla yad ediyoruz. İstiklal Marşı?mızın ne zorluklarla ne mücadelelerle meydana geldiğini biliyoruz. İstiklal Marşı?mızı çok iyi anlıyoruz. Çünkü o milletimizin ruhundan başka bir şey değildir. Biz İstiklal Marşı?yız, İstiklal Marşı da Türk Milleti?dir.

Bayrağımız her daim İstiklal Marşı eşliğinde nazlı nazlı göndere çekilsin. İki dostun dostluğu baki kalsın. Son cümlemiz Akif?in duası olsun. ??Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.??