Bundan birkaç yıl önceydi, mübarek Ramazan?dı.

 Teravihten gelmiş kitap okumaya başlamıştım. Tavşankanı çay, eve çoktan kokusunu yaymıştı. Kitapta ki konu ilgimi çekmişti. Japonlar Bonzai Ağacını uzamayacak şekilde budarlarmış. Normalde uzayıp giden Bonzai Ağacı böylece güdük kalırmış. Komiğime gitti, tebessüm ettim. Tebessüm uzun sürmedi. Üzerime sağanak sağanak hüzünler yağdı. Kitabı elimden bıraktım, sıcacık çaydan bir yudum aldım. İçim daha da çok yandı, bedenimi ter bastı. Eğitim sistemimizi düşündüm. Mektep, medrese, hanelerimizde; biz de çocuklarımızı, Bonzai Ağacı gibi buduyoruz. Uzamalarına yani kendi potansiyellerine ulaşmalarına fırsat vermiyoruz. Hep kontrol altında bulundurmaya gayret ediyoruz. Gerçi birçok haklı gerekçemiz de var ama neye yarar? İnsan yetiştirme modelimiz, içimde bir bardak suda fırtınalar koparmış, hatta okyanuslarda tusunami oluşturmuştu.Eğitilirken yaşadıklarımız, eğitirken yaşattıklarımız, yüreğimi acı bir girdaba sürükledi. Geçmişle savaşmanın manası yok. Babam her zaman ??Geçmiş yağmura kepenek tutulmaz ?? der. Geçmiş yağmura şemsiye açılmaz anlamındadır.

Bin kez mağlup olsan, bin birincisine galibiyete kalkacaksın. Yeise düşmek yok, Allah var gam yok. Değil mi ki biz seferdeyiz zafer Allah?ın.

Heyuladan uyandığımda kaç bardak çay içtiğimi hatırlamıyorum. İnterneti açıp, Bonzai Ağacına baktım. İsmine inat ağaç çok güzel. Belki ismi de güzeldir ama uyuşturucu çağrıştırdığından dimağımdan nahoş kokular gelmekteydi. Ağaçla ilgili bilgiler okuduktan sonra sosyal medyaya göz attım. Kahramanımız Samet, paylaşımında İngilizce yorumlar yapmış. Kızılca kıyametin kopmasına hatta bu yazının yazılmasına sebep oldu. Samet?in İngilizce yorumlarına tepkiler patlak vermeye başladı. Burak, Mesut, Ensari, Semih? peşi sıra yorumlar yapıyorlardı. Aliler?in gençleri coşmuştu. Bu gençler gözümüzün nuru, gönül tahtlarımızın sahipleridir. Şunu da açıklamam gerekir ki; Aliler bizim sülalemizdir. Büyük dedemizin ismi Ali, o vesileyle Ali?nin nesli anlamında bize Aliler derler. Konumuza dönecek olursak, gençlerin yorumları Samet?e had bildirme mesajı içeriyordu. Samet Türkçeyle yetinmeliydi. Sülalemizin gençleri havai fişek gibi espriler patlatıyorlar ve tebessüme sebep oluyorlardı. Ne var ki, o gece tebessümlerim kısa sürüyor, hüzünlerim ağır basıyordu. Yine öyle oldu. Bir Samet, bir de Samet?in gerçeği vardı. Hüznümü artıran nirengi noktası burasıydı. Samet kimdi, gerçeği neydi? Lisenin ilk yıllarında öğrenci olduğumda doğmuştu. Kendisine verilen ilk isim annesinde rahatsızlık oluşturmuştu. Çocuğunun ismini değiştirmek istiyor, bu konuda bocalıyordu. ??Samet?? olarak değiştirmesini önerdim. Önerim hemen kabul gördü. Samet ikinci ve asıl ismiyle hayatına devam etti. Samet, küçük yaşlarda çok ağlayan bir çocuktu. Bir sonbaharda; rüzgâr gün boyu uğultulu esmiş, hızar sesleri hiç durmamıştı. O gün tek mola veren Samet?ti, gün boyu dinlene dinlene ağlamıştı. Bu durumları da betimleyen güz şiiri yazmıştım. Sonraki yıllarda Samet?e bu durumu anlattığımda şiiri görmek istedi. Şiiri bir türlü bulamadım, hakkını helal etmesini istedim. Bir şartla ??Hakkımda yazı yazarsan kabul??dedi. Samet?e adını ben verdim, yaşını Allah versin dedim. Samet kısa sürede ata atladı, yay gerip ok attı. Avını avladı, düşmanını parçaladı. Yedi başlı ejderhanın başlarını tek tek kesip, anne ve babasının ayakları dibine atıp, gayri beni evlendirin dedi. Yok, öyle olmadı. Uzun süre emziği ve biberonu bırakamadı. Annesinden aldığı beddualar arşı alaya duble yol olurdu. Ama kızgınlıkla olduğu için şükür ki kabul olmadı. Samet hayat basamaklarından tırmanmaya başlamıştı. İlkokul, ortaokul derken liseye gelmişti. Liseye gelmişti ifadesinde biraz duraksamamız gerekiyor. Çünkü kahramanımız çantasını yere vurdu ve orada durdu, ununu elemiş eleğini asmıştı. Liseli yıllar hikâyesi şöyle devam etti. Samet ben diyeyim otuz gün, siz deyin kırk gün okula gitti. Bir okul günü okulda değildi. Böyle günlerde herkes gazeteci olur teferruatına kadar sorarlar. Herkes niye okulda olmadığını soruyordu. O ise soruları gayet rahat cevaplıyordu. Not: Okuyacağınız bu cevap kendisinin orijinal cevabıdır. ??Benim adam olmayacağım belli oldu. Bari gidip armut çırpayım.?? Samet okumadı ama adam oldu, hem de adamın hası. Fakat zorlayıcı bir süreç de yaşamadı diyemeyiz. Delikanlılık yıllarında haytalık zirvedeydi. Üç gün çalışır, otuz üç gün izin kullanırdı. Pek tabii ki hiçbir işte dikiş tutturamadı. Çok sonra tantuni işine girince burada tutundu. Kendi iş yerini kurdu. Yazın bana anlattıklarının bir kısmını size aktarıyorum. ??Ben okuyamadım ama elemanlarımın çoğu üniversiteli.?? Allah bozulmasına fırsat vermesin keyfi pek yerindeydi. Samet fırsat ve sahne bulabilse Cem Yılmaz?a rakip olabilecek nüktedanlığa sahipti. Ama hep bastırıldı. Bonzai Ağacı gibi budandı. Sevmediği işlere gönderilerek hep zorlandı. Uzayabilecekken daima kısa kalması sağlandı. Bizim memleketimizde Bonzai Ağacı budamak yok. Bizim memleketimizde ??adam tırpanlamak?? var. İnsan baş aşağı döndürülür, mum gibi söndürülür. Ahmet Muhip Dranas?ın ?Testi? şiirini iliklerine kadar yaşarsın. Hatta daha kötüsü, yaşadıklarını sen de birilerine yaşatırsın.

??Dolu bir testiydim ben/ Baş aşağı ettiniz beni/ Eh boşalıverdim derken/ İyi mi ettiniz yani/ Sevgiler vardı içimde/ Ezgiler vardı iyilikler/ Boşaltıverdiniz hem de/ Düşürüp kırmaktan beter/ Hoş yine bir testiyim/ Yine varım ama bomboş.??

 Şairin dediği gibi yine varlığımız devam eder ama içimiz bomboş. Aileden başlayarak eğitime paydaş olanlar, insan yetiştirme işini yeni baştan ele almalılar. ??Allah hiçbir nefse gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemez.?? (Bakara 286) ayetini görmezden geliriz. İnsanlara kaldıramayacağı hatta kaldırmaması gereken yükü yükleriz. Bilmeyiz ki, kediyi istediğin kadar besle yük taşıtamazsın.

 Samet, beslenme ve diyetetik okullarında sağlıklı ve dengeli beslenme uzmanlığına yönelecekken, uzay fiziği, uzay matematiği onu hırpaladı. Okuldan soğuttu, hatta okuldan kaçırttı. O uzayı balkonlarından yeterince izliyor. Tercihi Nasa değil masa oldu. Şimdi hesap masasında matematiği de fevkalade iyi. Samet gibi milyonlarca eğitim malul ve gazisi var. Bütün insanlar şaheser olma potansiyellerine sahipler. Uygun yerlerinden kesilip biçilip şaheser olacakken, yanlış yerlerine vurulan çekiçlerle ucube haline gelir. Bu tezgâhtan geçenler, tezgâhın başına geçip sonrakileri aynı tezgâhtan geçirirler. Etrafında köpek besleyen, köpek gezdiren insanları görürsünüz. Köpeği gezdiren, köpeği istediği yere götürmektedir. Lakin Kangal Köpeği bu duruma istisna. Kangal Köpeği gezdireni kendi istediği yere götürürmüş. Çocuk yetiştirme metotlarımız Kangal Köpeği gibi sert ve haşin. İlla kendi istediği yere peşinden sürükleyecek. Bu sorunu nasıl çözeceğiz sorusunun cevabı çok basit değil. Karmaşık ve birden fazla paydaşı ilgilendirmektedir. Hülasa ??YUMURTAYI HANGİ UCUNDAN KIRMALI??? yakın gelecekte de cevaplanamayacak gibi gözüküyor.