``Adam``ı Nasıl Yetiştirmeliyiz?

   Ünlü Fransız yazar ve filozoflarından Voltaire, Cizvitler tarafından yetiştirilmiş.Ancak Voltaire verilen emeğin karşılığı olarak Cizvitlere düşman olmuştur.Bu durum kafamı daima meşgul etmiştir.Kime ne kadar eğitim?Eğitim mi,ruh hali mi?Yanlış insana yanlış zamanda yanlış kişilerce yanlış yöntemlerle verilmiş bir eğitim kişiyi şirazeden çıkarır kanaatime göre.

  Sırp Baya Sokoloviç  köyünden kasabasından çıkıp Devleti aliyenin en büyük Sadrazamlarından olup üç padişaha veziri azamalık yapıp padişahların güvenini kazanıp Sokullu Mehmet Paşa olurken hangi emek sarf edilmiştir?

  Yukarıdaki iki örnek çok çarpıcı örnekler.Ancak istisna değiller.Halen devam eden durumlardır.İşin incelenip neticesinin analize muhtaç yönleri var.Bu durumlardan örnekler alıp hayatımıza uyarlamamız gerekir acilen.

  Düzeltilmesi gereken ve aciliyet arz eden konulardan birisi hiç kuşku yok ki ??Biz Adam Olmayız.Yurdum insanı?? gibi özgüvensizlik hatta kendi milletini devletini aşağılama sendromlarıdır.Baya Sokolviç?ten Sokullu Mehmet Paşa meydana getiren bizler nasıl oldu da gerçek Mehmetlerden ??Baya??lar meydana getirir olduk. 

   İnternette insan davranışlarından ne kadar pespaye olanı varsa yurdum insanı diye en hafifiyle şımarıklık yapılmakta.Bir arkadaşımda internetten  gülerek bana gösterdi.Daha o dakikada neler kaybettiğimiz yüreğime kor alev olarak dokundu.??Dostum dedim başka ülkeler çok uyanıklar.Her toplumda illaki geri kalan insanlar olur.Bu da o toplumun vasatını düşürür.Ancak uyanık olanlar geride kalmış insan gruplarını aşağılamaz dolayısıyla da başkasına aşağılatmaz??dedim.

    Bize üstünlük taslayanlar büyük bir kavgada sırtımızı yere getirdi.Üstümüzde tepinip bir de bize yol gösteren oldular.Bize haraç kesen oldular.refaha erdiler.Ama yine de dört başı mamur halde değiller.Bizde yurdum insanı diye aşağılanan insan davranışları onlarda da var.Ama o insanlar ne pespaye davranışları yapanları ne de milletlerini rezil etmiyorlar.

   Biz zorlu bir yolculuktan geçip geldik.Feleğin çemberinden geçtik ve hatta zorlu yolculuğumuz devam etmekte. Bizler  bu güne gelmiş yolculuğumuzu bir üst merhalelere taşımak zorundayız.1914?te Sarıkamış?a 16 yaşında,1915?te Çanakkale?de hey on beşli türkülerine konu olacak şekilde 15 yaşında çocuklar üstleri yarı çıplak yarı tok cepheye sürecek haldeydik.Sürecin sonunda cehennem sıcağa kadar yakıcı bunaltıcı mağlubiyetler aldık.Ülkemiz parçalara ayrılmış.İnsanlarının nerede nasıl kim bilir ne halde kaldığı bilinmez(Oysa kim bilmez hudutlarımız dışında kalanlar ırz namus mal mülk şeref can dahil her şeylerinden oldular.Acı yürekte bir helezon.)1920?lere geldiğimizde bu günkü coğrafyamızı zar zor kurtarabilmiştik.Ama ne ki nüfus kalmamıştı.Daha beteri okur yazar,mürekkep yalamış insanlarımız bilmem hangi cephede hangi şartlarda şahadet şerbeti içtiler.

     Onlar şahadet şerbetini içtiler gel gör ki onların yokluğundan ötürü ülke kan kustu kızılcık şerbeti içti. 1923?te yeni devletimiz kurulduğunda okumuş yetişmiş insan eksikliği hep hissedilmiş.Yetişmiş,eğitim görmüş insan toplumun lokomotifidir.Yeni devletimiz toplumu sürükleyecek lokomotiflerden mahrum başlamış serüvenine.İnsanlar askerlikte dahi okuma yazma öğretilmeye çalışılmış.Daha sonra süreç içerisinde küçük adımlar büyük devasa adımlara dönmüş.İnsan gelişimi (bariz dejenerasyon ve yozlaşmalara rağmen) olumlu yönde ilerlemekte.

    İnsan fıtratı gereği tekamüle açıktır.Arzuları da hep ileri yönlüdür.Ama ideallerimiz realitenin üstünü örtmemeli.Var olan az da olsa yokluktan iyidir.Aşık Veysel için belgesel filmi hazırlayan yönetmen ve ekibi Veysel?i Sivas?ta ziyaret ederler.Veysel?den özür dilerler,belgesel filmi beklenen ilgiyi görmedi diye.Veysel onlara üzülmemeleri gerektiğini söyler,iyi ki de yaptınız der.Şu hikayeyi anlatır.Köyün birinde çok güzel bir kız varmış.Bu kızı pekte yakışıklı olmayan (biraz da çirkince) bir gence vermişler.Kızcağız çeşmeden her su getirmeye gidişinde köyün kadınları kızcağıza ??Yazık böyle güzelin kocası şöyle olmalı böyle olmalıydı?? derler.Kızcağızın yüreğinin burkulmasına neden olurlarmış.Gel zaman git zaman bu dedikodu azalmak yerine artmaktaymış.Kızcağız yine böyle bir zamanda laf söyleyenlere ??Yürüyün işinize babamın evinde o da yoktu.?? deyip kovaları alıp evine dönmüş.Şimdi dönüp geçmişe bakıyorum da imkanları bu günle kıyasladığımda geçmişte (babamın evinde) bu da yoktu diyorum.

    Evet insan fıtratı gereği tekamüle açıktır.Arzuları da hep ileri yönlüdür.Ama daha iyiyi özlerken elimizdekinin kıymetini bilmeliyiz.Bize düşen milletimizi devletimizi küçümseyip hor görmek yerine onu bize bu halde emanet edenlere layık olabilmek,torunlarımıza güzel yarınlar bırakabilmek hedefimiz olmalı.

   Bu çağın yangını diyeceğimiz şey bilginin manipülasyonudur.Hayatta en kıymetli şeylerdendir bilgi. Kuşkusuz  bu çağ bilgi çağıdır.Ancak spekülatif bilgiden daha tehlikeli bir şey yok gibidir.Algı çok kere olgunun yerine geçiyor.Esefa tasavvurlar yamuluyor.Yamulan tasavvur en güzel şeyi en çirkin hale koyabiliyor.Aslana yavrusunu şirin bir av gibi gösterilebiliyor. Bize bildirilenleri getirilen haberleri süzgeçten geçirmezsek birilerinin (ki bu çok kez dost görünümlü yapılardır)ağına düşer sonra ülkemin güzel insanına ??yurdum insanı??diye sözüm ona hoşluk gösterisi ile hakaretler ediveririz.Gerçi hoş; hileye açık, şeytanın küçük dilini yutmasını sağlayacak insanımızda yok değil.Ne ki bu insanlardan pislikleri temizleme yerine pisliği herkese sürme gayreti  daha çok bir takım insanlarda.Onun için bize ulaşan bilgileri,haberleri Rabbimizin bizi uyardığı şekilde incelemeliyiz. ?Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.?(Hucurat Suresi 6. Ayetin Meali)

    Cizvitler, Voltaire?i yetiştirirken eğrileri nelerdi?Osmanlılar Baya Sokoloviç?i,Sadrazam Sokullu olarak yetiştirirken doğruları nelerdi?Düşünmeli eğri ve doğruyu bulmalıyız.İnsanımızı ??Yurdum insanı ?? küçümsemesinden kurtulmalıyız.Bir tabip hassasiyeti ile ölü yada hasta hücreyi canlı hücreden ayırmalıyız. Canlı hücrenin yaşama garantisi olduğunu unutmadan onun üzerine yoğunlaşmalı.Hasta hücreyle uygun yöntemlerle mücadele etmeliyiz.İleriye dönük yönümüzden asla vazgeçmemeliyiz.Asla ve kata gelişmekten rücu etmemeliyiz.Aksi durumda bu günkü imkanlar babamızın evinde yoktu bile diyemeyiz. Unutulmamalıdır ki babamızın da bizim de başka evimiz yok.