Âdem?in bütün çocuklarının izini sürme
vakti. Âdemoğlu sırlar içinde başladığı yolculukta; sırlarını, izlerini geride
bırakarak yolculuklarını tamamlamışlar. Doğum, hayat ve ölüm iç içe geçmiş.
Doğan yaşayıp öleceğini bilmiş. Hayat, ölümsüzlüğü özlemiş. Eserler, müessiri
ölümsüzleştirmiş. Müessir, çağının çağırısını sessizce haykırmış.
Yakından uzağa ilkesi ve bilinenden
bilinmeyene ilkesi malumunuzdur. Zaman makinesine binmeden, rotamızı
belirleyelim. Yakın zaman diliminden uzak zaman dilimine gidelim. Daha çok
bilinen tarihlerden daha az bilinen tarihlere yolculuk yapalım.
Kars Ani Antik Kenti, İzmir Efes Antik Kenti, Kayseri Gültepe Kaniş
Karum, Konya Çatalhöyük Neolitik Kenti olmak üzere dört farklı mekân ve dört
farklı zamanda seyahat edeceğiz.
İlk yolculuğumuz Kars Ani Antik Kenti?ne. Ocaklı
Köyü yakınlarında mükemmel bir yer. Daha Kars?tan çıktığımız anda, Ani yönünde
Kars Platosu, uçsuz bucaksız mekân izlenimi vermekte. Ani Antik Kenti?ne
ulaşınca uçsuz bucaksız zamanla karşılaşılmakta. 950?li yıllarda Ermeni
Hükümdarlığına başkentlik yapan bu mekânda Katedral, Kilise, Bazilika, Kale,
birçok sanat eseri yapı var.
1071?de Malazgirt Zaferiyle Anadolu
kapılarını açan Alpaslan, Katedrali Fetih Camii olarak kullanıma açtı. Komutanlarından
Ebu Manuçehr kendi adına, Anadolu?da ki ilk camiyi inşa etti. Antik Kent?e Camii de ilave edilmiş oldu. Adım adım dolaştığımız bu yer, buram buram tarih kokuyor.
Yanı başında akan Arpaçay, ümitleri kırık
ve üzgündü. Çünkü bu yerde doğal sınırdı,
dolayısıyla uyruğu yoktu. Suyu kimsenin değildi, üzerinde çocuklar yüzmüyordu.
Arpaçay, Ani Antik Kenti?ni de ikiye ayırmıştı. Kahir ekseriyeti Türkiye
sınırlarında olmakla beraber bir kısmı Ermenistan topraklarındaydı.
Gezilecek bir hayli yeri gezip,
inceledikten sonra kaleye yorgun argın ulaştık. Yüzümü Arpaçay?ın akıp geldiği
yöne dönüp ve sırtımı yaslayarak düzgün oturabileceğim bir taş bulmuştum. Arpaçay?ın akıp geldiği yer macerasının
başladığı yer demekti. Bu ise bana Âdem demekti. Âdemoğlunun akıp geldiği yer
demekti.
Zamanın ve mekânın orta yerinde; Arpaçay
sahipsiz, Ani iki parça halinde duruyor. Amin Maalouf, Doğu?dan Uzakta adlı
kitabında ??Âdem?in yitik çocukları?? tanımını kullanır. Doğudan uzakta değil
bilakis doğuda bir yerdeyim ve zihnim, Âdem?in yitik çocuklarıyla meşgul.
Kars; kapı demekmiş. Kafkasların giriş
kapısı. Düşünceler farklı kapılar aralıyor zihnimde. Biz bu yamaçtayız, bir
zamanların milleti sadık-a?sı karşı yamaçta.
Suyun en başına ulaştığımda, ilk babamızı
gördüm. Oğulları Habil ve Kabil yanı başında beklemekteler. Oğullarının arazi
anlaşmazlığından bıkan Âdem, ilk sınırı belirliyor, ilk sınır taşını dikiyor.
Diyor ki ??Bir daha sınır ihlali yapmayın, bir daha huzursuzluk çıkarmayın??. Peki, öyle mi oluyor? Hayır, asla ve katta
öyle olmuyor. Kabil kardeşini uyuttuğu ilk gece sınır taşını, kardeşinin arazisine
doğru götürüyor. İlk sınır ihlali gerçekleşiyor. Bir dünya ve iki kardeş, İki kardeşe dar bir dünya.
Pınarın gözünden çağlayıp gelen ırmak misali,
İlk atamızın ilk evlatlarından gelen genlerimiz ve çağlar boyu biriken kültür
miraslarımız. İlk sınır taşı yer değiştiği ilk geceden bu yana, sınırlar ne çok
değişip durdu. Sınır çizgisindeyim ve kendi sınırlarımı zorluyorum. Ne de olsa
zaman makinem vardı. Hz. Âdem?den dönerken, Alpaslan?ın ardında Fethiye
Camii?nde Cuma namazı kılmak ruhuma ferahlık verdi. Biraz sohbet edecektim ki, kendimi
nasıl takdim edeyim? Efendim, bin yıl geriden geliyorum, elbette böyle
diyemezdim.
Zaman makinesine atladım. Efes?e yolculuk
var. İşte Efes?teyiz umarım hızdan dolayı başınız dönmemiştir. Efes?in en büyük
avantajı Ege?de olmasıdır. İklimin elverişli olması; mümbit toprakları, kan
eksen can biter topraklar haline getirmiştir. Zenginliğin taşıp dökülmediği bu
yerde, zenginler zenginliğin hakkını vermişler. Bu gördüğüm mekânlar Milattan
önce başlayarak, milattan sonra da inşa edilmiş.
Şu Artemis 120 yılda tamamlanmış ve
yalnızca mermer kullanılmış. Meryem Ana Kilisesi, Meryem Ana Evi, Bazilika,
hepsi şah eser, hepsi sanatlarında zirveye ulaşmış yapılar.
Efes Antik Tiyatrosu?nda yirmi dört bin
kişiye sahnelenen oyun. En arkada ses çıkarmadan tiyatroyu izliyorum. Hayatın
anlamı üzerine bir oyun sergilenmekte. Oyunun ana fikri; hayatı anlamlı
bulanlar hayata anlam katarlar, hayatı
anlamsız bulanlar hayata yük katarlar. Perde kapanırken, yirmi dört bin insan
çılgınlar gibi alkışladı. Galiba en çılgın alkışlayan bendim.
Celsus Kütüphanesi, yapı mükemmel. Kitap
evi de böyle sıra dışı, böyle büyüleyici olmalı. Albenisi olmalı ki; müşkül
olan kitap okumak değil, okuyamamak olmamalı. Zaman makinesi burada bozulsa hiç
üzülmem. Bak kütüphanenin içinde ki bu köşede, şu yazı yazıyor: ?? Nasıl da
süsledi, Böyle parlak yapıtlarla, Stephanos Ptelee?yi. Ptelee de Stephanos?u.
Ne ekersen onu biçersin sözünün tamamen
pozitif ifadesi. Yücelttiğin eser de seni yüceltir.
Şimdi biraz daha uzaklara gideceğiz. Sekiz
bin yıl geriye, bakır çağına gideceğiz. Kayseri Kültepe, Kaniş Karum?a geldik.
Bizi Kral Warshama karşılıyor. Öyle heyecanlanıyorum ki anlatamam. Bir kralla
karşılaştığım için değil, bu mekânda çocukluğumdan izler bulduğum için. Sekiz
bin yıl geride çocukluğum beni bekliyormuş gibi oldum. Acele etmezsen
anlatacağım.
Beş, altı yaşlarındaydım. Annem ve babam
çok uzaklarda ki Barsama köyüne un öğütmeye gideceklerdi. Başıma talih kuşu
konmuştu, masal diyarına beni de götüreceklerdi. Kamyona bindiğim andan
itibaren yolculuğumuz, köyde ve değirmende gördüğüm her şey hâlâ hatırımda.
Kral Warshama?dan köy Barsama?ya gidip gelmem zor olmadı.
Kültepe, Erciyes Dağı?nın faal volkanik
dağ olduğu zamanlarda püskürttüğü lavların oluşturduğu külden tepe. Kaniş
yerleşim yerinin adı. Karum büyük ticaret merkezi, bu merkez diğer merkezleri
de yönetmekte. Tevekkeli, Kayseri boşuna ticaret merkezi değilmiş. Anadolu?da
ilk yazılı tabletler Kültepe?de bulunmuş. Senetlerin, anlaşma metinlerinin yine
ilkleri burada bulunmuş.
Karum da kendimi bir ara pazarlık yaparken
buldum. Bakır eşyalar; tabak, çanak vesaire pek pahalıydı. Bakır üretimine yeni
geçildiği için ürünler çok pahalıymış. Tüccarla atışacaktım çarşının kenarında
ki yazı gözüme ilişti ?burası çarşı, yabancıya karşı? hemen sustum. Meğer bakır
eşyaları soylular alırmış. ??Âdem babaya kadar asiliz sülaleden. Bana müsaade
sana rast gelsin?? dedim uzaklaştım oradan. Kapadokya?dan gelen güzel atlardan
bir atı alacaktım, pazarlıkta da anlaştım ama kredi kartı geçerli değilmiş.
Sebebini sormadım, belki de post makineleri bozuktur.
Son durağımız, yaklaşık on bin yıllık
yerleşim yeri olan Çatalhöyük. Yerleşik toplumsal hayata geçiş için önemli bir mekân.
Tarımın belirgin bir şekilde kullanıldığı yerdir. Avcılık önemli geçim kaynaklarından.
Sosyal örgütlenme ve yerleşik hayata geçiş burada filizlenmeye başladı. Evler
birbirine bitişik ve evin içine damdan girilmektedir.
Avcılar kulübünün önüne geldiğimde,
avcılar koro halinde ?? Kekliği düz ovada avlarlar. Kanadını çam dalına
bağlarlar. Şıkıdım şıkıdım şıkıdım şıkıdım oynarlar?? türküsünü söylüyorlardı.
Avcı dedelerimizi zor susturdum, acele etmeyin biz bunu on bin yıl sonra
söyleyeceğiz dedim. Ziraat odasında hummalı bir çalışma görünce, Konya Ovasında
on bin yıl sonra da ziraatın verimli geçme sebebini anladım.
Haydi, yemek yemeye evlere gidiyoruz diye
bir nida duyuldu. Herkes otomatikman ağzını şapırdatmaya başladı, garip garip
sevinç dansı yaptılar. Yemekte etli ekmek mi var dedim. Yok, o henüz icat
olmadı dediler. Batırık var dediler. Bu niye icat oldu o zaman dedim. Misafir
umduğunu değil bulduğunu yer dediler.
Evlere yaklaştığımızda, birisinin maymun
çabukluğunda merdivenini başka bir dama dayadığını gördüm. Yolunda gitmeyen bir
şeyler sezinledim. Apansız geri dönme hissiyle kuşatıldım. On bin yıllık yolu
da batırık için çekmiş olamazdım.
Zaman makineme bindiğimde, söylenen
türküye ben de eşlik ediyordum. ?? İster ihtiyar ol ister nevcivan. Bu dünyada
kalan övünsün. Meraksız fikirsiz gamsız her zaman. Bir ömür şad olup gülen
övünsün./ Müddet ki Hazreti Âdem?den beri. Okunmaz defteri bilinmez sırrı. Bu
dünyadan geçti nice bin biri. Ahretten dünyaya gelen övünsün.??
Yunus Emre?nin de dediği gibi ?? O yalan
bu yalan var biraz da sen oyalan.?? On bin yıl içinde gördüm ki, herkes
imtihanda. Kimi tablette, kimi kâğıtta, kimi parşömende cevapları veriyor. Kâğıdı
kalemi olmayan da cevapları sözlü veriyor. Sorular mı, üç aşağı beş yukarı
aynı.