Filozoflar asırlar boyu hayata dair ne varsa tartışmışlar. Hava, toprak, su ve ateşi hayatın temel unsurları olarak kabul etmişler. Hayatı anlayıp, gizemini çözmeye çalışmışlar. Galip gelme dürtüsü, merakla birleşince araştırmalar çoğalmış, fikir yürütmeler artmış. İnsan hayata egemen olmak, kendisi dışındaki her şeyi zapt etme isteğine kapılmış. İnsanoğlu bunu ne kadar başardı meçhul. Oysa aleni olan bir şey var. Hayat insanları anladı mı bilinmez.Lakin onları yıllarla yorup toprağın sinesine çektiği aşikâr. Kimi insanlar da dünü, bugünü, yarını düşünmeden malum hikâye de ki Ağustos böceği gibi yaşamışlar. Ne var ki bunlarda toprağın sinesindeki yerlerine gitmekten uzak kalamamışlar.

Düşünen ya da düşüncesiz kimseler, akıbette müştereki paylaşmışlar. Şairin de dediği gibi ?? Bir insan ömrünü neye vermeli/ Harcanıp gidiyor ömür dediğin. /Yolda kalanda bir yürüyende  / Harcanıp gidiyor ömür dediğin.??

İnsan ömrünü neye verirse versin harcanıp gidiyor ömür dediğin.

İnsan dünyaya gözlerini açar açmaz başlar mücadelesi. Aşması gereken engeller, çözmesi gereken sorunlar vardır. Uzun ince bir yolda yürümeye ilk adımla başlar. Hayat yolculuğu çeşitli evrelerle bir menzile evrilir gider. Bozkırın Tezenesi yol kenarında sorguya çeker gibidir, yol kenarında durup da: ?? Bir anadan dünyaya gelen yolcu / Görünce dünyaya gönül verdin mi? / Kimi büyük kimi böcek kimi kul / Bunlar neden nedenini sordun mu? ??

Hayat yolculuğunda insan her daim sorularla, sorgularla karşılaşır. Bazen soruları cevaplar. Cevaplanan sorular yeni sorulara yol açar. Bazen de karşılıksız sorular bile bile sorulur. Asıl cevaplar hep vicdanlarda verilir.

İnsan ilk yedi yılda bebeklik ve ilk çocukluk yıllarını yaşar. Her daim öğrenme, her daim gelişim gösterir. Öğrenme ve gelişim insanda mutluluk oluşturur. Yazar Ali ERKAN BEY?İN deyimiyle öğrenme beyinde dopamin etkisi yapar. Bu yüzden çocuklar trajik bir şey yaşamadıkça daima mutludurlar.

Yedi on dört yaş aralığında çocukluk yılları başlar. Sosyalleşmenin başladığı yıllardır. Bu dönemde okul yılları, gelecek yılların inşası yıllardır. Öğrenmeler sistematik hale gelir.

On dört yaşından sonra delikanlılık yılları başlar. Hayalleri gerçekmiş gibi içselleştirdiği yıllardır. Başkaldırı, isyan gibi dürtülerin etkin olduğu yıllardır. Telafisi mümkün olmayan hatalara düşüleceği yıllardır.

Her yedi yılda bir devir döner. İnsanoğlu halden hale geçer durur. Yirmili yaşlardan sonra gençlik yılları gelir. Azim, gayret, kendini gerçekleştirme çabaları sürer gider. Gençlik, ufuk çizgisinde gizli olan mutluluk çizgisine doğru koşma yıllarıdır.

Kırk yaşına geldiğinde insan,  özel olarak ilahi bir söze muhatap olur: ?? Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der ?Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih ameller işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.? der.??

Kırk yaşına gelen insan gündönümüne ulaşmıştır. Henüz elinde olan gençlikle bir süre sonra yavaşça vedalaşacaktır. Allah bir şeyi kulundan alırsa mutlaka daha iyisini verir. İnsanın gençlik giderken elinden, akıl gelmeye başlamıştır başına. Başağa duran buğday, meyveye duran ağaç gibidir. Başağın sararması, hüzün gibi görünse de bereketin müjdecisidir. Dünyadaki en büyük nimet akıldır. Gençliğin mükemmel dinamizmine karşılık akıl.

İnsanın yaşı artıkça yaşlanmalar başlar. Yaşlanmalar başladıkça bedende, sağlıkta eksilmeler başlar.

 Çeşitli mücadeleler sonunda kâh galip gelir, kâh mağlup olur. Yolu hayr olanın mağlubiyeti de galibiyettir aslında. Sorunlarla mücadele eder, çözümler üretir. Sonra görür ki ürettiği her çözüm yeni bir sorunun başlangıcıdır.

İnsanoğlu hayat serüvenine başladığı günden bu yana çok şey öğrendi. Ateşin bulunması, tekerleğin ve yazının icadı, kendilerinden sonra gelen bütün gelişmelere kaynaklık etti, ışık tuttu. İnsan kendi içine yönelik öğrendiği, bildiği en güzel şey haddini bilmek oldu. Haddini bilenler kemale erenlerdi.

Bir insan ömrünü neye vermeli? İnsan bizatihi ömrünü verdiği şeydir. Bir insan ömrünü; ne olmak istiyorsa, ona vermeli. Savrulup gidiyor ömür dediğin?