İÇİNDEYSEN
ÇIK, İÇİNDEYSE ÇIKART
Hayat bazen kör dövüşüne döner.
Neyle, nereyle mücadele ettiğini bilmeksizin belki de durmaksızın mücadele
edersin. Yorulursun, bilmediğin yerlere savrulursun. Bir şeyler içini acıtır,
kendini kötü hissedersin. Bir girdabın içine de düşmüşsen yön tayin etmen
oldukça zordur. Neye sevinip neye üzüleceğini de şaşırırsın, tıpkı Metehan
gibi.
Yıl 1994 aylardan Ekim. Bir
hafta sonu, küçük çocuklar okul bahçesinde futbol oynuyorlar. Top Metehanların
kaleye gelmiş ve üç beş dakikadır kaleden ayrılmıyordu. Çocuklar kalenin önüne
kümelenmişler topa rastgele vurmaktaydılar. Top bir türlü uzaklaşmıyor, golde
olmuyordu. Topa en son dokunan Metehan oldu. Spikerlerin anlatımıyla veee
gooolll. Golü atan takımın oyuncuları, müthiş sevinerek yarı sahalarına döndüler. Metehan en
çok sevinendi golü atan olarak. Bir baktı ki golü attığı kale kendi kaleleri.
Demin ki sevinci kalmadı, başı dönmüş olmalı ki kendi kalesine attığı gole
sevinmişti.
Maç bitmeden oradan ayrıldım.
Ne var ki bu olay benden ayrılmadı. Hep, haneme gol yazdırdığımı geç fark
ettiğimde, küçük bir çocuk olan Metehan?ın masum olduğunu, yetişkin bir insan
olarak benim içinse üzücü olduğunu düşündüm. Hayrı ve şerri zaman zaman tam
idrak edemediğimizi fark ettim. Yanlış gayretlerin felaketlere ya da
fenalıklara yol açtığını müşahede ettim. ??İnsan hayra dua eder gibi şerre dua
eder.?? İsra suresi 17. Ayetini daha iyi anladım.
Neyle mücadele ettiğimizi ya da
nasıl mücadele ettiğimizi unutuyoruz. Yaptığımız işler alışkanlıklara,
alışkanlıklar sıradanlığa dönüşüyor. Oysa bir işte tecrübe edinebilmemiz,
ustalaşmamız için aynı işi defalarca yapmamız gerekiyor. Her yolun sonunda ulaşılan
çift başlılık istisnasız her işe iki kapı aralıyor, ya sıradanlaşmak, ya
ustalaşmak. Bazen içeriden insan durumu idrak edemiyor. ??Ol mahiler ki derya içredir, deryayı
bilmezler?? misali. Maalesef sıradanlaştığımızın farkına bile varmıyoruz.
Yalanların en kötüsü, insanın kendisine yalan söylemesidir. Kandırmaların en
fenası kendi kendini kandırmaktır. Heyhat sıradanlığımızı ustalık diye ikna
ederiz, kendimizi bile.
1995 yılının Ağustos ayında
İzmir?in yakıcı sıcağı altında, askeri kıyafetler içinde ayağımızı botlar mı
asfalt mı yakmakta bilemediğimiz bir zamandayız. Tören geçişi için yürüyüşler
yapmaktayız. Güneş mütemadiyen yaklaşmakta, ne var ki, batarya komutanı hiçbir
yürüyüşü beğenmemekte. Bu durumdan diğer komutanlar da mustaripler, geçen sürede
yeni hatalar eklenmekte. İsmini de unutmadığım medeni cesareti yüksek
İstanbullu arkadaşımız tekmil verip, izin aldı.
??Komutanım hepimiz mi yanlış yapıyoruz??? Komutanımız ??Hayır, çok az
sayıda arkadaşın hata yapıyor?? İstanbullu arkadaşımız ??Komutanım, bir
komutanımız yüksekçe bir yere çıksa da hatalı olanları belirtse, sadece
hatalılar çalışsa?? dedi. Komutanımız bu öneriyi kabul etti. Bir toprak yığının
üzerine başka bir komutanı çıkarttı. Bu komutanımız yeni bir yürüyüş başlattı.
Yer koordinatları vererek, hatalı on beş kadar askeri kenara çekti. Bunlar
akşama kadar çalışacaktı. Birisi de İstanbullu arkadaşımızdı.
Sorunu çözmek isterken sorun
bazen üstümüze yıkılır. Böyle vakalarda arkadaşımı hatırlarım. Sorun çözelim
derken ne çok sorunun parçası oluruz değil mi?
Tavuk, yumurta ve civciv
üçlüsünün serüvenini bilmeyen yoktur sanırım. Uygun yumurtaların, uygun
sıcaklıkta yirmi bir gün geçirmesi yeterlidir. Civciv dünyaya gözlerini açar.
Şartlardan biri bozulursa civcivin dünyaya gelmesi imkânsızdır. Ne kadar çaba
gösterirsen göster, yumurta büyüklüğünde ki bir taştan yumurta elde edemezsin.
Yaşadığımız travmaların,
içinden çıkamadığımız sorunların büyük çoğunluğu da uygun ortam oluşturup
taştan, civciv çıkartmaya çalışmamızdan meydana gelmektedir. Kısacası olmazları
oldurmaya, dolmazları doldurmaya çalışmak bizleri acze düşürmekte, buhrana
sürüklemekte.
Her ne olursa olsun, mücadele
verdiğin halde bir şeyler olmuyor ve seni hırpalıyorsa bazen vazgeçmekte
iyidir.
Gönlümüze dünya, ay, yıldız
sığar da bir küçük ima, bir söz sığmaz. İçine düşersin sıkıntının, derdin.
Çözsen çözemezsin, gözünü kapatsan kaybolmaz. Sıkıntı gelir seni bulur içine
yerleşir, ağırlığını çekemezsin. ??Yazlar kışlar uçan kuşlar tanığımdır/
Ayrılıklar yolum oldu/ Can yoldaşlar dil sırdaşlar tanığımdır/ Ölümlerden gülüm
soldu/ Anam bacım tanığımdır/ Zulüm gelip beni buldu?? mısralarını zihninden
uzaklaştıramazsın. Bir hüzün yumağı sarmalına yakalanırsın. ??Hislerimi
dizelere yazan kalemler ağlasın bana?? diye söylenirsin. Bu durumlarda ??Gün
olur devran döner/ Ağlayan bayram eder?? diyerek zihnin karanlık dehlizlerinden
kurtulmak gerekir.
??Geçse de yolumuz
bozkırlardan, denize çıkar sokaklar?? diyerek, yeşeren ümitlere, kâbustan
düşlere geçmek için yenilenmek gerekir. Girdaba dönmüş sorunun içindeysen çık,
içindeyse çıkart.