Dünya yaratıldığından beri insanoğlu huzur refah ve mutlu yaşayabilmek için her çareye başvurmuş, bu refahı zedeleyecek olan her şeyle savaşmıştır. Ama bu emeline tam kavuşabilen ideal bir millet ve bir toplum zuhur etmemiştir.

İnsanlık nasıl huzur bulsun ki; son yüz yıl içinde 2 tane dünya savaşı yaşamız, üçüncüsünün de kapıda beklediği hissediliyorken huzur ve mutluluktan bahsedilebilir mi?

Her asırda gelen âlimler, felsefeciler, teorisyenler, plancılar. Devlet adamları, atabeylerden sade vatandaşa kadar herkes bu uğurda fikir yürütmüş, uygulama yapmış ve tasarım geliştirmiştir. Herkes önceki gelenleri yanlış bularak doğruya yönelmiş yine de insanlığı mutlu ve mesut yapmada ideal noktaya ulaşamamışlardır.

İdeal toplum için örnek vermek gerekirse sadece zülkarneyn, Süleyman, Lut ve ahır zaman peygamberi Muhammed aleyhimüsselam zamanlarında insanlık biraz olsun huzur içinde olmuşlardır. Lut aleyhisselamın ümmeti aşırı nimet ve zenginlik sonucu bazılarının azgınlık ve taşkınlık hayatı yaşamaları sebebiyle hepsi vahim bir sonuca gark olmuşlardır. Asr-ı saadet dönemi insanları Eshab-ı Kiram efendilerimiz çok zorluklar yaşasa da kalb ve iç huzurun verdiği mutluluk hiç kimsenin ulaşamadığı noktaya erişmiştir.

Bu mutluluk o kadar sari olmuş, açığa çıkmıştır ki; hepsi Allahü Teâlâ’nın övgüsü ve rızasına mazhar olmuşlardır. İçlerinden 10 kişi açıkça cennetle müjdelenmiştir.

Daha sonra gelen insanlık bozula bozula bu güne gelinmiş mutlu ve mesut yaşamı tam olarak yaşayan bir toplum görülmemiştir. Osmanlı, Endülüs ve Selçuklu dönemlerinde biraz olsun insanlar ferahlamış kalpleri sükûna kavuşturmuş diyebiliriz. Osmanlı da yıkıldıktan sonra tüm dünya tamamen karanlığa bürünmüş, tadı tuzu kalmamıştır.

Hele günümüz insanı değil mutluluk, güven duygusu bile bulamadan hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır. Son zamanlarda görülen savaşlar ve savaş tamtamları ekonomik buhranlar, virüs ve hastalıklar insanlığı bezdirmiş, huzuru tamamen yok etmiştir.

Ancak insanlık tarihi bize gösterdi ki; insanlar ne zaman Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uygun yaşamışsa o aman huzur ve refahı yakalamış, bundan nasibi olmayan insanların gıbta ettiği bir mutlu hayat tarzını yaşamıştır.

Ne zaman ki, Allahü Teâlâ’nın dinine sırt dönmüş, ondan uzak durmuşsa her türlü sıkıntıyı, huzursuzluğu güvensizliği iliklerine kadar yaşamıştır.

İmamı Gazali hazretleri hedefi göstermiş “Akıl daha kendisinden bile habersizdir. Her şey peygamberlik gerçeğindedir. Bu gerçeğe yapışarak kurtuldum” demiştir.

Hazreti Mevlana kuddise sirruh ise, “Hocamı bulunca aklımı bıraktım ve kurtuldum” diyerek huzur ve mutluluğun yolunu göstermiştir.

İdeal toplum oluşturmak için insanların aynı eğitimi alarak aynı ideale erişim sağlaması lazımdır. Yani her aile ve her çocuk peygamberin aleyhisselam ve onun varisleri olan gerçek âlimlerin gösterdiği usul ve esasları tam anlamalı, kavramalı ve yaşamalıdır.

Felsefi düşünce ve fikirlere, sapıkların söylediklerine inanan bir toplum ideal toplum olamaz. 72 bozuk fırkaya dağılmış toplum huzurun H sini göremez. İmandan nasibi olmayanları zaten hiç kaale almıyorum. Onlar zaten cehennemin ebediyen odunu olacaklardır. Bu duygu onlar için huzursuzluğun ana kaynağıdır.

O halde; devlet üzerine düşen alt yapı üst yapı ne varsa kusursuz yapacak. Millet de her aile kendi içinde aynı eğitimi alarak aynı hedeflere ulaşmayı göğüsleyecek.

Hedef; iyi, dürüst, ahlaklı, cennetlik insan ve “hakiki müsliman insan” olmaktır. Herkes bu hedefe ne kadar yakınsa, o kadar mutludur, o kadar huzurludur. Tüm milletin böyle olabildiği bir toplum dünya ve ahıret seadetine kavuşabilir.

Yoksa yorgunluk boşa gider. Her şey boşa gider, acı pişmanlık elde kalır.