Gözümü dünyaya açmışım,

Etrafımda dönenler vardı.

Gözlerim kıpır, kıpırdı…

Bir bakışımdan, bir ağlayışımdan,

Derdimi anlayan vardı.

Gece-gündüz demeden,

Elimden tutan vardı, gözümün içine bakan vardı…

Sımsıcak göğsüne basan vardı…

İlk onu gördüm, onu bildim, onu tanıdım.

O bana annem diyordu, ben de ona anne dedim.

Önceden bir bedende iki canmışız

Şimdi ise iki canda bir bedeniz.

Ben Anam! diyordum,

O da annem! diyordu…

Ana karnı, ana kucağı, ana yuvası…

Benim her şeyim, annem!...

Şimdilerde büyüdüm, yürüyorum, koşuyorum, konuşuyorum…

Annemi daha iyi tanıyorum ve anlıyorum.

Annem yine elimden tuttu her zamanki gibi,

Hep çok sevinirim sımsıkı elimden tuttuğunda, bağrına bastığında,

Sevgi ve güven veriyordu her haliyle…

Onu çok seviyordum, onu sevenleri de seviyordum, onun sevdiklerini de seviyordum…

Babamı, dedemi, ninemi…

ve Alahım’ı, Peygamberimi…

Annem bana derdi ki;

Evladım! Allah bizi yarattı, bize hayat verdi,

Allah seni bize verdi, Allah bizi çok seviyor,

Biz de Allah’ımızı çok seviyoruz.

Bir de peygamberimiz var, adı Muhammed,

O da bizi çok seviyor,

O bize Allah’ımızı tanıttı, bize iyilikler ve güzellikler öğretti.

O çocukları da çok severmiş.

Kimsesiz çocukların babası olur, elinden tutar, yetim çocukları da bağrına basarmış.

O’nun da benim gibi çocukları varmış, onları kucağına alır, severmiş, oynarmış,

 Çocuklar Cennetin kuşu olacak dermiş. Ben de bunun için hep kuş olmak, uçmak isterdim.

Bunun için anneme: Allah’ımı çok seviyorum, Peygamberimi çok seviyorum derdim.

Bir gün… annem güzel elbiselerimi giydirdi ve yine elimden tuttu.

Gezmeye gidiyoruz diye çok sevinmiştim...

Gide, gide büyük bir binaya girdik, içerisinde çocuklar vardı.

Burası okul diyorlardı, bahçesinde küçük çocuklar oyun oynuyorlardı.

Annem beni küçük çocuklardan oluşan bir sınıfa götürdü ve işte senin sınıfın burası, bundan sonra sen de bu sınıfta olacaksın dedi. Ben anneme sımsıkı sarılmıştım, beni bırakmasını istemiyordum, O ise altı yaşına geldin, burası ana sınıfı, bak arkadaşların var, öğretmenin var diyordu.

Beni o çocukların içine bırakmıştı, ağlıyordum, gözlerimden yaşlar akıyordu.

Öretmenim ise beni kucaklıyor bağrına basıyor, göz yaşlarımı siliyordu. Ben ise ellerimi her zamanki gibi tutması için anneme uzatıyordum. O dışarı çıkmıştı, arakasından bakıyor ve anne…, anne… diyordum her seferinde.

…ve artık annem yoktu, öğretmenim vardı…

Öğretmenim! Tut elimi, tıpkı annem gibi… sen de beni bağrına bas…

Küçüçüktüm, benim bir anneye ve ana kucağına ihtiyacım vardı.

Öğretmenim! Sen benim annem ol, tut ellerimi sımsıkı, bas bağrına sıcacık…

Benim ‘’yedek annem’’ ol.

Öğretmenim ben seni çok sevdim, senin anlattıklarını da çok sevdim.

Öğretmenim! Bana annemin anlattığı Allah’ımızı da anlat, o bizi çok seviyormuş.

 Peygamberimi de anlat, O çocukları çok seviyormuş.

Çocuklar Cennetin kuşu imiş, ben kuş olup uçmak istiyorum.

Öğretmenim bana bir yuva yap, yüksek olsun, ağaçların tepelerinde, güvenli olsun.

Kötüler, kötülükler ulaşamasın, tıpkı annemin yuvası gibi, ‘’nurla’’ dolsun…

Yuvam, benim Cennetim olsun, oraya sığınayım.

Öğretmenim tut elimi.

Bana Cennette bir yuva kur.