15 Temmuzda mevcut ve meşru hükümete ve devlet kurumlarına karşı yapılan kalkışma 15-16 Temmuz 2016 tarihinde akşam saat 10 civarlarında başta Kahraman Ordumuz içine sızan cuntacılar olmak üzere emniyet, yargı, eğitim gibi her kademedeki devlet kurumlarının içerisine sızmış organize bir grup olan FETÖ/PDY mensupları tarafından başlatılan bir darbe girişimidir.
Darbe; mevcut meşru yönetimi belirli bir grup veya zümre tarafından zor kullanarak yıkmak ve yerine kendi istedikleri yönetimi getirmektedir. Darbeciler yetkiyi kendilerinden alırken, meşru yönetimler ise yetkiyi milletten aldıkları için iktidar değişimi yine millet tarafından seçimler yoluyla değiştirilir. Yapılan darbe sadece o anki yöneticilere değil millete ve milli iradeye yapılmış bir başkaldırı ve anayasal bir suçtur.
Darbenin mantığı yoktur, ya kelle alırsın veya kelleyi verirsin. Başarılı olursan devleti ele geçirirsin ve bütün yetkileri kendinde veya darbecilerden oluşan bir konseyde toplarsın. Astığın astık, kestiğin kestik anlayışı ile millete ve yasalara hesap verme söz konusu olmaz. Aksi olur da başarısız olursan eskinin anlayışıyla mevcut yönetimi zor ve cebir kullanarak değiştirmek veya teşebbüs etmek idamlık suçtur. Yani kelleyi verirsin. Şimdilerde ise bu müebbet hapis cezası gerektiren anayasal suçtur.
Darbe gerçekte hükümete ve Reis-i Cumhura karşı değil, seçimler ile yıkamadıkları milli iradeye karşı yapılmakta, milletin cumhurunun reyini ve tercihini beğenmemek ve yok saymaktır. Bu sebeple darbelere bütün milletin tek vücut olarak karşı durması esastır. Milyonlarca vatandaşın iradesinin hiçbir şekilde silah zoruyla veya hile ve desiselerle değiştirilmesi doğru değildir. Bir şahsın iradesi inhisar altına alınabilir fakat bir milletin iradesini inhisar altına almak mümkün değildir. Dinimiz bu konuda bize “ Onlar aralarındaki işleri meşveret ile hallederler” buyurmuştur. Serbest seçimler milletin meşvereti hükmündedir. Sevad-ı azam sarsılmaz bir hablu’l metindir. Milletin iradesi sağlam bir dayanaktır.
Ülkemizde ise meşru şekilde yönetim yetkisini alamayan bazı siyasiler darbeden ve darbecilerden medet umarak millete rağmen iktidar olabilmek için darbecilerle işbirliği içine girmişlerdir. Darbenin temel hareket noktası, belki de daha tehlikelisi emperyalist güçlerin ülkemiz üzerinde etkisi uzun yıllar sürecek operasyonlarını gerçekleştirmek için içimizde olup da bizden(Müslüman) olmayan(ermeni, rum gibi sebatay dönmeleri) ile; inancını, milliyetini, vatanını ve insanlığını satan alçak uşakların işbirliğidir. Gerçek anlamda bu milletten olan bir insanın vatanına ve milletine ihanet etmesi mümkün değildir. Darbe ortamı oluşturmak maksatlı Gezi olaylarına bakıldığında bunu destekleyen kuruluşların, finansörlerin, basının ve sosyal medyanın tamamı Müslüman ve Türk Milleti düşmanı olan dönmelerden ve onların işbirlikçilerinden oluştuğu mahkeme tutanakları ile sabit olmuştur.
15 Temmuz darbecileri ise; 28 Şubat ve daha sonra kurulan hükümetler döneminde yapılan zulüm, baskı ve din aleyhindeki uygulamalara karşı hiç ses çıkarmadıkları gibi darbecileri ve o dönemin siyasilerini desteklemişlerdir. Bunlara ne oldu da; siyaseti din ve vicdan özgürlüğü olarak tanımlayan ve inancını yaşama konusunda insanlarımıza her türlü özgürlük ortamını sağlayan Ak Parti hükümetine baş kaldırıp darbe yapmaya kalktılar? Ak Parti hükümetini kimler, niçin yıkmak istiyordu? Bu Fetöcüler kimler ile işbirliği tutuyor, kimler adına darbeye kalkışıyordu? Amerika ve Batı niçin bunlara ev sahipliği yaptı ve yapmaya devam ediyor?
Darbeler ve Dış Bağlantıları
Başta irtica ve Cumhuriyetin ilke ve inkılaplarını koruma bahane ile yapılan darbe ve darbe girişimlerinde dış bağlantılar hep sorgulanmıştır. Dünya ülkelerinde başta ABD ve NATO olmak üzere diğer batı ülkelerinin desteğiyle pek çok darbeler gerçekleştirilmiştir. Ülkemizdeki 12 Eylül 1980 darbesinde ABD Başkanı Jimmy Carter açıklamasında ‘’Bizim çocuklar işi bitirdi.’’ İfadelerini kullanmıştır.
Mısır’da gerçekleştirilen Sisi darbesinin arkasından yine başta ABD olmak üzere batı ülkeleri ertesi gün darbeci Sisi’yi ve darbeyi destekleyen açıklamalar yaparak düşüncelerini ve desteklerini dünyaya deklare etmişlerdir. 15 Temmuzda ise yine bu dış mihraklar demokrasiye darbe girişimi ile ilgili olarak önce sessiz kalarak bekle gör politikası izlemişler, darbe başarısız olunca ve milletimizin ‘’çelik zırhlı duvarlara’’ göğsünü nasıl siper ettiğini görünce, milletimizin gücü karşısında şaşkınlıktan darbeyi kınayan bir açıklama bile yapmadıkları gibi darbecilere kucak açarak ülkelerinde yuvalanmalarına izin vermeye devam etmektedirler. Bu Fetö darbesi gerçekleşmiş olsa idi, ABD ve Batının Sisi’de olduğu gibi ertesi gün tebrik için sıraya girecekleri aşikardı.
15 Temmuz Cuma akşamı Türkiye’de yaşanan darbe girişimi takdir-i ilahi ile planları boşa çıkartıldı. Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde Milletimiz büyük bir mücadele vererek başta haçlı zihniyeti olmak üzere emperyalist güçlerin Türkiye ve Alem-i İslam’a vurmaya düşündükleri yeni bir darbe akim bırakılmış oldu. Bu zafer Kader-i İlahi tarafından milletimizin ahir zamanda Allah’ın dinine yapacağı hizmetin mukafaat-ı acilesidir.
15 Temmuz Darbesi ve Ilımlı İslam
Amerikan Başkanı Bill Clinton 1999 yılında Mecliste yaptığı konuşmasında 21. Yüzyılın Türk’lerin ve Müslümanların yüzyılı olacağı değerlendirmesinde bulunmuştu. Türkiye’nin Avrupa, Asya ve Afrika’yı içine olan geniş bir coğrafyada kritik rol alabileceğine dikkat çekmişti. Öngörülerine göre gelecek yıllarda gerçekleşecek olan Türkiye’nin bu yükselişini kendi lehlerine çevirmek istiyorlardı. Bunun için en uygun figür ise Fethullah Gülen idi. Yıllardır besleyip büyüttükleri bu figür ile dünyada yeni bir İslamiyet anlayışı geliştirecekler bunu da okullar ve eğitim yolu ile bütün İslam ülkelerine yayacaklardı. Bir taşta çok kuş vuracaklardı. İlk etapda ‘’Yeniden İslam’’ düşüncesi ile Müslümanlar arasında inanç, ibadet ve ahlak merkezli mistik bir anlayış yaygınlaştıracaklar ve bunu da eğitim yoluyla yerleştireceklerdi.
Hristiyan dünyası kendi içlerinde yaşadıkları reform anlayışını bizlere de Fetö eliyle tatbik edecekti. Fetö de ‘’Ruhbanlık’’ kisvesi ile bütün Müslümanların dini lideri olacaktı. 15 Temmuz darbesi ile de önce Türkiye’de, sonra da bütün İslam dünyasının siyasi lideri olacak ve böylece hem dini liderliği hem de siyasi liderliği üzerinde toplayacak ‘’Şahinşah’’ olacaktı. Batının da O’na vaat ettiği liderlik buydu. Batı da bu desteği karşılığında O’nu çöktürtecek Vatikan’da Papa’nın elini öptürecekti. Bu ‘çöküş’ sadece kendisi için değildi, bütün Müslümanlar’ın Papa’ya biatı adına yapılıyordu.
Yüce Allah Bakara suresinin 145. ayetinde Müslümanları ehl-i Kitaba karşı şöyle uyarıyordu: ‘’Kendilerine kitap verilenlere her türlü delil ve mûcizeyi getirsen, yine de senin kıblene dönmezler. Sen de hiçbir zaman onların kıblesine dönecek değilsin! Zâten onlar birbirlerinin kıblesine de dönmezler. Şâyet sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, o vakit sen mutlaka zâlimlerden olursun.’’ Fetö bu darbe girişimi ile büyük bir zülüm ve katliama sebep oluyordu. 521 vatandaşımız şehit oluyor, 2196 vatandaşımız ise gazi oluyordu. Fetö’nün Vatikan ziyaretini ve Papa’nın elini öpmesini bu açıdan bir kez daha değerlendirmek gerekiyor.
21.Yüzyılda Türkiye ve İslam Dünyası
Ortadoğu’da güçlü bir devlet olacak olan Türkiye’nin Balkanlar, Avrasya ve Afrika’da barış ve huzuru temin edeceği ve böylece dünya barışına katkı sağlayacağı bir gerçektir. Türkiye bunu gerçekleştirmede tarihi, kültürel ve inanç bakımından en uygun ülke pozisyonundadır.
Tarihin akışı Türkiye’yi Osmanlı mirasına sahip çıkmaya ve geçmiş dönemlerinde olduğu gibi yeryüzünde insanlık, medeniyet, ve adaleti tesis etmede önemli bir görev üstlenerek bölgesine huzur ve barışı getirecektir. Bunu yaparken önce etkin bir yönetim şekline geçmesi ve iç çekişmelerden kurtularak milli birlik ve beraberliği sağlaması gerekmektedir.
Ülkemizdeki yaklaşık 40 yıldır devam eden önce sağ-sol çatışmalarının ve peşinden ortaya çıkan bölücü terör örgütünün temel hedefinde bu ülkenin enerjisini boşa harcamak ve bölgeler arasında derin çatlaklar oluşturarak iç barışı bozmak vardır. Bölücü terör örgütü ile mücadelede yaklaşık 430 milyar dolar heba edilerek ülkenin kalkınmasına ve gelişmesine de darbe vurulmuştur.
Mısır’daki Darbe ve Bize Yansımaları
1905 yılında Suriye’de Şam Emevi Camiinde Cuma günü hutbesinde Müslümanların içine düştükleri durumu tahlil eden Bediüzzaman; Müslümanlar’ın geri kalma sebeplerini izah ettikten sonra İttihad-ı İslam’ın önemini açıklamıştır. İslam’ın uyanmasında Arap milletinin uyanmasının vacip olduğunu, Kafkaslar’ın, Pakistan ve Mısır’ın bağımsızlıklarını elde ederek istikbalde bölgelerinde ittihat-ı İslamın temelini oluşturacaklarını müjdelemiştir. Bunu istemeyen Batı, Mısır’da demokratik yollarla iktidara gelen el-Mursi ile İhvan-ı Müslimin hareketinin siyasi kanadının iktidarı çok sürmedi. Genel Kurmay Başkanı, es-Sisi liderliğindeki cuntacılar meşru hükümete darbe yapmıştı.
Mısır’da oluşan demokratik ihvan hareketinin olumlu etkilerinin diğer Arap ülkelerini de etkileyerek halkların tercihini iktidara taşıyacak yönetimlerin oluşmasını istemediklerinden Mısır’daki halkın iradesini yok sayarak cunta yönetimini desteklediler. Böylece bu uyanış ve dirilişi bir müddet daha bastırmış oldular. Fakat bu da yetmedi ve yetmezdi… Bütün Müslüman coğrafyasını etkileyen ve harekete geçiren ve bunu son 2002 yılından itibaren başarı ile sürdüren Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve lideri Recep Tayyib Erdoğan da bitirilmeli ve böylece İslam dünyası uyanmamalı, uyananın da başına vurulmalıydı. Lozan’da hilafetin kaldırılması bunun için masaya gelmemiş miydi? Bu Haçlı zihniyetinin asırlardır İslam`a ve Müslümanlara uyguladıkları parçalama, çatıştırma ve etkisizleştirme onların bizi kontrol etme metodu değil miydi? …Ama biz uyanmıştık.
Emperyalist güçler 15 Temmuz darbesi ile ülkemizi bölerek, yakın gelecekte kendileri için tehdit oluşturmasının önüne geçmiş olacaklardı. Bu, onların düşündüğü idi. Fakat önemli olan onların ne düşündüğü değil bizim ne düşündüğümüzdür. Biz bitmeden bu mücadele bitmezdi.
Eski Türkiye ve Yeni Türkiye
Onlar Osmanlı’nın yıkılışından itibaren şimdiye kadar olduğu gibi kendilerini kabullenen bir Türkiye istiyorlardı. Türkiye ise son yıllarda yaptığı uluslararası boyuttaki yatırımlar, ekonomik kalkınma, bilim ve sanattaki ilerlemeler ve savunma sanayindeki gelişmeler ile oyun bozan bir ülke konumuna terfi etmişti.
Uluslararası arenada Dünya 5’ten büyüktür, ‘’Siz çocuk katilisiniz’’ diyen, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı gibi Harekatlar ile yeni bir mücadele anlayışı ile bize oynanan oyunları bir, bir bozan bir Türkiye var.
Katar’da, Azarbeycan’da, Libya’da, kendinden yardım isteyen Müslüman kardeşinin yardımına koşan ve gerektiğinde askeri güç kullanan bir Türkiye var. Dünyanın pek çok bölgesinde askeri üs kuran, büyükelçilik açarak siyasi, ticari ve askeri antlaşmalar yapan bir Türkiye var. Bu Türkiye durdurulmaz ise oyun kuran bir ülke olarak Türkiye artık kendi politikalarını üreten bir ülke olacaktır. Türkiye böylece kendini Batı’nın boyunduruğundan kurtardıktan sonra Balkanlar, Ortadoğu, Afrika ve Avrasya’da söz sahibi bir ülke konumuna geçip, bölgesel bir güç olacak, hem tam bağımsızlığına kavuşacak, hem de tarihi mirasına sahip çıkan bir ülke olacaktır.
Biz de bu dünyada izzetle yaşayıp, iman ve şehadetle kabre girip, istikbalde yanlarına gittiğimizde atalarımız tarafından mirasyedi evlatlar yerine hoş geldiniz, bereketler getirdiniz hoşamedisi ile ataları ile kucaklaşacak onların mirasına sahip çıkan bir nesil olduğumuzu da göstermiş olacağız, İnşaallah…