Yüce Hak müsaade etmedikçe tek bir yaprak bile kıpırdamaz. Zuhur eden her şey ancak onun izni ve müsaadesi ile tecelli eder. Aldığımız nefes de böyledir, içtiğimiz su da. Allâh-u Teâlâ; Bir kuşun kursağındaki buğday tanesinden, bir insanın kalan nefes sayısına kadar her şeyi bilir. El-Kaviyy; Yani kudreti en üstün ve hiç azalmayan Yüce Zat, kıpırdayan her şeye o hareketi verendir. O izin vermedikçe hiçbir şey bırakın hareket etmeyi kıpırdayamaz. Sonuç olarak; Kâinatta vaki olan her şey, Yüce Allâh’ın takdiri iledir. Bu mana icabıdır ki; bütün yaratıklar gibi insanoğlu da kendiliğinden bir şey yapmaz, Ancak Rabbinin yaptırdığını yerine getirir. Kim ki, “Ben yaptım” der o ziyandadır. Kim ki, “Bana nasip oldu” der o kârdadır. Ehli Sünnet ulemasının kavli budur. Bunu niye anlattım. Malum bir virüs meselesi var. Bu meseleye; işte bu kavil ve gözle bakarsak, doğru yolu görmüş oluruz. Bazıları bunu Amerika’nın yapıp Çin’e bulaştırdığını, bazıları Mossad’ın üretip dünyaya yaydığını iddia ediyor. Allâh dilemedikçe kimse bir şey yapamaz.

 

Benim bu konuda biraz farklı bir düşüncem var. Bu virüs meselesi zannımca, Âdem (A.S.)’dan sonra Nuh (A.S.)’dan beri Allâh-u Teâlâ’nın en büyük azabının işaretidir. Dünya daha önce böyle bir olay ve böyle büyük bir azap görmedi. Bugüne kadar bütün azaplar kavimlere geldi. Hud (A.S.)’ın Ad Kavmi, Salih (A.S.)’ın Semûd Kavmi ve Lût (A.S)’ın Sodom Kavmi azaba uğradığında, onların dışında kalan insanoğlu bunlardan bir zarar görmedi. Zarar, sadece sapmış ve sapıtmış olan kavimlerin hissesine düştü. Şu anda bütün insanoğluna yayılan virüs, herhangi bir kavme değil bütün insanlığa gelmiştir. Günümüzde yaşanan bu gazap, geçmişte yaşananlar arasında en büyüğü ve en çok yaygın olanıdır. Bu birinci noktadır. Allâh-u Teâlâ’nın gazabı yani öfkelenip cezalandırması Müslümanlara değil küffara olmuştur. Musibet onların memleketinde başlamış ve diğer küffar memleketlerine de yayılmıştır. Bu arada Müslüman memleketlere de bulaşmıştır. Aranızda bunun sebebini merak edenler olabilir. Onun da cevabını Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyuruyor: - "Allah bir kavme azap indirince, o kavim içinde bulunan (iyi, kötü) her ferde azap isabet eder. Sonra (kıyamet gününde) herkes kendi amellerine göre diriltilir.” Bu hal ikinci maddedir. Bu virüsün; ölüsü az, korkusu çoktur. Kanaatimce bu hal hiç hayra alamet değildir. Korkarım ki şu anki vaziyet, bir azap değil bir uyarı ateşidir. Şayet azap olsaydı; ölüsü de korkusu da çok olurdu. Korkarım ki bu hal arkadan gelecektir. Rabbimin sonsuz affına sığınarak şöyle bir teşbihle anlatayım. Hak Teâlâ; yoldan çıkmış, sapıtmış, zalimleşmiş ve Rabbini unutmuş olan insanoğlunun aklını başına devşirmesi için uyarı atışı yapmıştır. Merhameti sonsuz, Rahman ve Rahim olan Yüce Hak, kullarına acır ve bir azap vermeden önce mutlaka bunun işaretini önceden verir. Azap gelen kavimlere dikkat edin. Ad Kavminin önce meşhur kuyularını ve İrem Bağlarını kuruttu, Semûd kavminin kadınları kısır kaldı ve ağaçları meyve vermez oldu. Lût Kavmine bir rüzgâr verdi her şeyi kuruttu. Azaplar bütün bu işaretlerden sonra geldi. Demem o ki, Allâh-u Teâlâ azaptan önce işaret verir. Beni şu anda en çok korkutan şey de budur. Bugün yaşadıklarımız bir işaret ise, korkarım çok daha ağırlaşacak veya çok daha ağır başka bir şey zuhur edecektir.

Buradan bütün arkadaşlarımdan rica ediyorum. Allâh-u Teâlâ’nın ipine tam sarılın. Bu azaba uğramamak için gece gündüz tövbe edip dua edelim. Hem kendimiz hem sevdiklerimiz hem milletimiz hem ümmetimiz ve hem de devletimiz için duayı eksik etmeyin. Bizi bu azaptan kurtaracak yegâne şey Allâh-u Teâlâ’ya sığınmak ve emir ve yasaklarını yerine getirmektir. Şu anda evlerine kapanan müslümanlar; durum gerçekten ciddidir. Vaktinizi televizyon veya bilgisayar başında değil, seccade başında geçirin. Vakit namazlarınızı tam kılın, yetmedi kaza namazları kılın. Tövbe ve istiğfar getirin. Sık sık imanınızı tazeleyin. Sonra bol bol Allâh-u Teâlâ’yı anın. Kur’an okumayı bilenler evlerinde bir iki sayfada olsa mutlaka Kur’an-ı Kerim okusunlar. İbadetleri huşu ile yapıp gözyaşı ile dua etsinler. Biiznillah Rabbim halimize merhamet edip, bu azaptan bizi azat eder. Ülkemiz ümmetin son kalesidir. Ayakta kalması son derece önemlidir.

 

Eski Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca, bir televizyon kanalında canlı yayında anlattı:

 

"- Kâbe'de tavaftayım...İnsanların her biri farklı dillerde ve farklı ses tonlarında, dua ediyorlar...
Bir kişinin duası dikkatimi çekti...Arapça olarak: "Allâh'ım, Türkiye’yi her çeşit kötülüklerden koru... Allâh'ım Türkiye’ye yardım eyle..." diye yüksek sesle dua ediyordu... Tavaf bitince o kişiye yaklaştım, elinden tuttum... "- Allâh kabul etsin" dedim... Kendisine nereli olduğunu sordum. Cezayirli olduğunu söyledi... Türkiye’ye dua ediyordun. Sen Cezayirlisin, niye Cezayir için değil de Türkiye’ye dua ettiğini sordum. Bana dedi ki:

"-Ben Cezayirliyim... Cezayir için dua etmek, sadece Cezayir’e dua etmektir. Ama Türkiye’ye dua etmek tüm ümmete, yeryüzündeki tüm müslümanlar için hatta tüm insanlık için dua etmektir..." dedi.

Kardeşler...!

 

Ülkemizin kıymetini bilelim... Ülkemizin yeryüzündeki konumunu bilelim... Ülkemiz dünyadaki tüm müslümanların ve tüm insanlığın umududur... Ülkemiz üzerindeki oyunlar ve küresel hesaplar da bunun içindir... Bu ülkenin ayağa kalkması, bu ülkenin güçlenmesi demek, tüm müslümanların tüm Türk Devletlerinin güçlenmesi ve ayakta olması demektir...
Allâh korusun, bu ülkenin yıkılması demek, bütün bir ümmetin yıkılışı, perişan olması ve yok olması demektir... O yüzden Allâh-u Teâlâ ülkemizi her çeşit kötülüklerden korusun... Sübhân olan Yüce Hak cümle Ümmet-i Muhammed’i; gökten, yerden ve ikisinin arasından gelen ve gelecek olan bütün sıkıntılardan muhafaza buyursun… Habib-i Hudâ Sultan-ı Enbiya Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz ve cümle Ümmet-i Muhammed’i, müminleri, salihleri ve salihâları sevdiklerime ve sevenlerime ve dâhi aileme ve arkadaş ve gönüldaşlarıma af ve merhamet eylesin. Bizlerin dua ve yakarışlarını kabul etsin. Ehli Sünnetin son kalesi olan vatanımızı hem azaptan hem de küffardan koruyup muhafaza buyursun.

Âmin.

            

 Ahmet TOSUNCU

  •