Rasulûllah (S.A.V.) Efendimiz, simaca insanların en güzeli, ahlak yönünden de insanların en üstünüydü. “Sizin en hayırlınız ahlâken en üstün olanınızdır.” (Buhari 9/318, Müslim 4/1810) “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”(Malik 2/904) buyurmuştur. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de “Ey Rasulûm şüphesiz sen üstün bir ahlâk üzeresin.” (Kalem S. 4) buyurulmaktadır.

 

Rasulûllah (S.A.V.)’in yaşayışı Kur'ân-ı Kerim’in sanki canlı bir tablosuydu. Eşi Hz. Aişe'den Rasul-i Ekrem (S.A.V.)’in ahlâkı sorulunca; “Siz Kur'ân okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur'ân’dan ibarettir” (Müslim 1/514) diye cevap vermişti. Çünkü O’nun yaşayışı ve bütün davranışları, Kur'ân-ı Kerim'in insanlara gösterdiği hidayet yolunun uygulanmasıydı. Nitekim sadece sözleriyle değil, fiil ve davranışları ve bütün yaşayışıyla da uyulması gereken “en güzel örnek” olduğunu Yüce Kitabımız beyan etmektedir. “Sizin için Allah Rasulûnde en güzel örnek vardır. (Ahzab S. 21)

 

Rasul-i Ekrem (S.A.V.) güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi. Katı yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından sert ve kaba hiçbir söz çıkmazdı. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; “Allah'ın rahmet eseri olarak, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi” (Al-i İmran S. 159) buyrulmaktadır.

 

Rasulûllah (S.A.V.) başkalarını tenkit etmez. Kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Yanlış ve hoşlanmadığı bir davranış görürse, “İçinizde bazı kişiler şöyle şöyle yapıyorlar…” şeklinde, bazı davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlış ve hataları düzeltirdi. Kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez, sözü gereğinden çok uzatmazdı. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaz, kimsenin gizli hallerini araştırmazdı. Allah'a hürmetsizlik olmadıkça, şahsına yapılan kötülükleri bağışlar, eline imkân geçince öç almayı düşünmezdi. Ancak, Allah'ın yasaklarını çiğneyenlere hak ettikleri cezayı verirdi.

 

Bütün insanları eşit tutar, zengin-fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Mekke'nin fethi esnasında Fatıma adlı bir kadın hırsızlık yapmış, soylu bir aileden olduğu için bu kadına ceza verilmemesi istenmişti. Bu olayla ilgili hutbesinde Rasûl-i Ekrem; “Sizden önceki ümmetlerin helâk edilmeleri ancak şu sebepledir: Onlar, içlerinden zengin ve soylu bir kimse hırsızlık yaptığı zaman onu bırakırlar, fakir bir kimse çaldığında ise ona ceza verirlerdi. Allah'a yemin ederim ki Muhammed (S.A.V.)’in kızı Fatıma’da çalmış olsaydı, muhakkak O’nu da cezasız bırakmazdım.” (Buhari 5/97) buyurdu.

 

Her bakımdan kendisine güvenilirdi. Verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüstlükten ayrıldığı, şaka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden O’na henüz Peygamber olmadan “Muhammedü’l Emin” denilmiştir. Nitekim Peygamberliğini ilân ettiği zaman, iman etmeyenler bile ona “yalancı”, “yalan söylüyor” diyememişlerdi. En yakın akrabalarını Safâ Tepesi'ne toplayıp onları İslâm'a davet ettiğinde “Size şu dağın arkasında düşman atlarının bulunduğunu söylesem, bana inanır mısınız?” dediği zaman “Hepimiz sana inanırız çünkü sen yalan söylemezsin” (Buhari 9/285) diye cevap vermişlerdi. Kendisi böyle olduğu gibi herkesin de dürüst olmasını isterdi. “Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk, iyilik ve hayra götürür. İyilik ve hayırda kişiyi Cennete ulaştırır. Kişi doğru söyleyip, doğruluğa uydukça Allah katında “Sıddıklar Zümresi” ne yazılır. Yalan sözden ve yalancılıktan sakınınız. Çünkü yalan, insanı kötülüğe sevk eder. Kötülük de Cehenneme götürür. İnsan yalan söylemeye ve yalan söze uyumaya devam ederse, Allah katında nihayet “yalancı” yazılır.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi 5/55) buyurmuştur.

 

Rasulûllah (S.A.V.) insanların en cömerdi ve en kerimiydi. Eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi. “Ben ancak dağıtıcıyım, veren Allah'tır” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi 1/61) der ihtiyacından fazla bir şeyin kendinde veya evinde bulunmasını istemezdi. “Uhud Dağı altına çevrilip de benim olsa, borcum için ayıracaklarım müstesna, ondan tek bir dinarın bile üç geceden çok yanımda kalmasını istemezdim” (Müsned 6/293)  buyurmuştur.

 

Son derece mütevazı ve alçakgönüllü idi. Kendisi için ayağa kalkılmasını istemez, nereyi boş bulursa oraya otururdu. Arkadaşları arasında otururken ayaklarını uzatmazdı. Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları halde, bütün işlerini kendisi yapar ve ev işlerinde hanımlarına yardım ederdi. Methedilmesini ve aşırı hürmet gösterilmesini istemez, “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi yapmayınız, ben sadece Allah'ın elçisi ve kuluyum” (Buhari 9/213) derdi. En fakir kimselerle beraber olmaktan ve yoksulların, dulların, kimsesizlerin işlerini görmekten zevk alırdı. Bulduğunu yer bulduğunu giyer, hiçbir şeyi beğenmemezlik etmezdi. Yiyecek bir şey bulamayıp aç yattığı bile olurdu.

 

Bütün işlerini tam bir düzen ve nizam içinde yapardı. Namaz ve ibadet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler, misafir ve ziyaretçilerini kabul edeceği vakitler hep belirliydi. “İnsanların çoğu iki nimetin kıymetini bilmedikleri takdirde aldanmışlardır, bu iki nimet sıhhat ve boş vakittir” (Buhari, Tirmizi 5/160)  buyurmuştur.

 

Çocukluğundan itibaren on yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes, Rasulûllah (S.A.V.)’e on yıl hizmet ettim. Bir kere bile canı sıkılıp, “Niçin böyle yaptın, neden şunu yapmadın” (Buhari 12/148)  diye beni azarlamadı demiştir.

 

Sağlığını koruma konusunda gerekli titizliği gösterirdi. Temizliği sever, temiz şeyleri yemekten, temiz şeyleri giymekten hoşlanırdı. Bir Hadis-i Şerif’lerinde “Temizlik imanın yarısıdır” (Et-Tac 1) buyurmuşlardır. Böylece insanların hayatında çok önemli bir yeri olan temizliği imanla bütünleştirmiştir.

 

Kâinatın Efendisi, Rabbimizin Yüce Elçisi Sevgili Peygamberimizin örnek yaşayışı ve üstün ahlâkından bazı örnekler verdim. Şüphesiz O Yüce Peygamberin büyüklüğünü ve güzel ahlâkını kısa bir yazıyla anlatmak mümkün değildir.

 

Salât ve selam, O’na, O’nun âline, ashabına ve O’nun yolunda olanlara olsun.

Vesselam...

 

Ahmet TOSUNCU