Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Anısına -3

Anadolu’nun zirvesinde yer alan Erzurum şehrinde 1957 yılında bir üniversite kuruldu. Bu bilim yuvasının adı Atatürk Üniversitesi idi. Üniversiteye Türk milletinin yeni devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderinin adı verilmişti. Bu bilim yuvası şimdi Şair Nefi Ortaokulu olarak kullanılan binada eğitim-öğretime başlar. Kuruluş kanunu gereği rektörler profesör olmak üzere beş yıl süre ile MEB teklifi ile Başbakan tarafından atanır. Bir yandan eğitim öğretim devam ederken şehrin kuzey batısında ova ile Palandöken dağı arasındaki bozkır Üniversite kampüsü (yerleşke) olarak belirlenir. Bu kampüste Üniversite için gerekli bina inşaatları başlatılır. Ancak 1957-1969 arası 12 yılda, başka üniversitelerden geçici görevle atanan 11 rektör asaleten veya vekaleten görev yapar. Rektörlerin neredeyse hiçbirinin aileleri Erzurum’da ikamet etmemektedir. Bu tablo Üniversite üst yönetimi bakımından bir istikrarsızlığa sebep olur.

Nihayet Ankara Üniversitesinde doktora yapan ve 1958 yılında Atatürk Üniversitesi’ne intisap edin Dr. Kemal Bıyıkoğlu Amerika’daki çalışmalarının ardından ailesi ile 1961 yılında Erzurum’a gelir. 1967 yılında profesörlüğe yükselen idealist bir bilim adamı 1969 yılında vekaleten 1970 yılında asaleten Atatürk Üniversitesi rektörlüğüne atanır. Aslında onun Üniversitedeki ilk idari görevi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölüm başkanlığı ile başlar. Sonra Üniversitenin Genel Sekreterliği ve 1968 yılında da bir yıl süreyle İşletme Fakültesi Dekanlığı görevlerini yapar.

Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu’nun rektörlüğü ile Üniversite yönetimi bir istikrar kazanmıştır. Adeta şaha kalkmıştır. Bir yandan kampüs binaları yapılarak fiziki alt yapı oluşturulurken diğer yanda yeni fakültelerin ve enstitülerin açılması öğrenci sayısının artırılması ve daha fazla Türk gencinin yüksek öğretim imkanına kavuşması için seferber olunmuştur.

Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu, Atatürk Üniversitesinin nihai gelişme planını nerede ise tek başına hazırlamıştır. Mesai arkadaşlarının yardımı bir tarafa onların muhalefetine rağmen bu çalışmasını DPT ve MEB makamlarından onaylatmıştır. Bu plana göre mevcut 5 fakülteye ilave olarak, peyderpey 9 yeni fakültenin, ayrıca enstitü, yüksek okul ve meslek lisesi düzeyinde yeni birimlerin açılması öngörülmüştür. Öğrenci sayısı ise nihai plana göre 16 bin olarak hedeflemiştir.

Türkiye’de hiçbir Üniversitenin tarihinde böyle bir vizyonel çalışmaya rastlamadığımı belirtmek isterim. Hoca bu planla gelecek yönetimlere adete bir yol haritası hazırladı. Hacettepe Üniversitesi bünyesinde eğitim veren Erzurum Tıp Fakültesini 1971 de Erzurum’a taşıdı, Diş Hekimliği ve İslami İlimler Fakültelerini eğitime açtı. Diğer fakültelerin açılış planını yaptı. Adana’da Çukurova Tıp Fakültesinin Samsun’da Ziraat Fakültesinin kurulmasına ve bu fakültelerin Erzurum’da eğitim öğretime başlamasına öncülük etti. Kuruluş amacı doğrultusunda bir bölge üniversitesi olarak Atatürk Üniversitesinin Kars ve Van şehirlerine kadar genişlemesi hazırlıklarını yaptı. Kars’ta “Dede Korkut Enstitüsü “nü kurup başına Prof. Dr. Fahreddin Kırzıoğlu Hocayı getirdi. Bu çalışmalar daha sonra kurulacak Kars Kafkas ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitelerinin çekirdeğini oluşturmuştur.  

Bütün bu çalışmaların sonucu olarak Atatürk Üniversitesine “üniversite kuran üniversite “unvanı verilmiştir. Bu ifade Atatürk Üniversitesinin 50 kuruluş yıldönümünde hazırlanan iki ciltlik tanıtım kitabının “Üniversitenin tarihi gelişimi” kısmında aynen kayıtlara geçmiştir. Zamanla Bıyıkoğlu Hocanın planında yer alan fakülte ve birimlerin çoğu açılmıştır. Ancak nerede ise 45 yıl geçmiş olmasına rağmen Onun planında yer alan Jeoloji Bilimleri ve Siyasal Bilgiler fakülteleri Atatürk Üniversitesinde, Tarım Teknolojileri Fakültesi, ülkemizin hiçbir üniversitesinde hala açılmamıştır.

Rektör Bıyıkoğlu kendisinden önce kurulan halıcılık atölyesini “Halıcılık Enstitüsü”ne dönüştürmüştür. Ayrıca “El sanatları Enstitüsü ve Kürk Hayvancılığı Enstitülerini” kurmuştur. Hoca Halıcılık Enstitüsünü yatılı bir okul haline dönüştürerek 60 kız öğrenci ile eğitim ve üretime başlamıştır. Dokunacak halıların Anadolu Türk motifi olması ve ürün standartları dahi belirlenmiştir. Bu standartlarda halı dokumayı öğrenen kızlara dokuma tezgâhları önce zimmetlenmiş ve köylerinde veya mahallelerinde üç kıza halı dokumayı öğreten kızlara tezgâhları hediye edilmiş ve bu üç kızında yine aynı şekilde üç kızı eğitmesi halinde onlara da halı dokuma tezgâhı hediye edilmiştir. Tezgâh verilen kızlara dokuma materyali (yün, atkı, çözgü) temin edilmiş dokudukları halılardaki emeklerinin karşılığı verilerek pazarlaması Enstitü bünyesinde yapılmıştır. Böylece kartopu teorisi ile büyüyecek bir sektör hedeflenmiştir. Bugün üretim ve pazarlama Enstitünün merkez atölyesinde hala devam etmekte ancak çevreye yaygınlaşma faaliyeti sonlandırılmıştır.  Enstitü hakkında 2018 yılında yetkililerce basına verilen bir bilgiye göre kurulduğu günden bugüne 10 bini aşkın kişinin söz konusu halıları dokuma eğitimi aldığı, ancak son yıllarda sadece 35 kişilik bir ekiple üretimin yapıldığı ifade edilmiştir. Benzer bir organizasyon yörenin delikanlıları için el sanatları alanında düşünülmüş ancak sonraki yönetimler bu düşünceyi faaliyete dönüştürmemiştir. Kürk hayvancılığı ise daha başlangıçta Ziraat Fakültesi yönetimi tarafından engellenmiştir.

Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Hocanın Anadolu gençliğine açtığı bir diğer kapı, o zamanki adı ile Sanat okulu şimdi Endüstri meslek lisesi mezunları ile İmam hatip lisesi mezunlarına üniversiteye doğrudan giriş imkânı vermesidir. O yıllara kadar meslek lisesi mezunları ancak lise fark derslerini başardıktan sonra üniversitelere giriş sınavlarına müracaat edebiliyorlardı. Ayrıca çevre illerdeki liselerde ilk üçe giren öğrenciler için Üniversiteye sınavsız giriş hakkı vermesidir.

 O yıllarda fakir ve imkânı kıt aileler çocuklarının meslek sahibi olmaları için çoğunlukla sanat okullarına ve imam-hatip liselerine gönderiyorlardı. Fakir ve zeki Anadolu çocuklarına üniversite kapılarının açılması, engellerin kaldırılması Türkiye’de kendini üstün ve sözde aydın sayan kesimler tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Hoca artık Türkiye’de İmam-hatip öğrencilerini üniversiteye alan Rektör olarak anılıyordu. Bu icraat halk nazarında takdir edilirken yukarıda ismi geçen çevreler tarafından Hocaya adeta savaş açılmıştı.

Rektör Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Hoca öğrencilerin ve çalışan personelin sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük gayretler göstermiştir. Üniversite yurtları ve yakınında büyük yemekhane, kapalı spor salonu ve lojmanlar gibi tesislerin inşasını gerçekleştirmiştir. Kampüs içinde hem yurtlara hem lojmanlara yakın bir konumda cami yapılmasına imkân tanımış hatta ön ayak olmuştur.  Hocanın bu faaliyeti siyasi muhaliflerini adeta çıldırmıştır. Muhaliflerince kendisine her platformda tacize varan davranışlara rağmen O doğru bildiklerinden her zamanki gibi taviz vermemiştir. Üniversite camisinin temelini bizzat atmış ve cami yapımı gerçekleşmiştir. Bugün sıradan olan bu faaliyet o yıllarda büyük mücadele alanı oluşturuyordu.

Bir idarecinin yapacağı en önemli hizmetlerden biri üniversitenin en önemli birimlerinden biri zengin bir kütüphane öğrenciler için uygulama, hocalar için araştırma laboratuvarlarının yapılması ve gerekli donanımın sağlanmasıdır. Bugün dahi Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi yazma eserlerin ve nadir kitapların bulunduğu Türkiye’nin en zengin Üniversite kütüphanelerinden biri belkide en zenginidir. Çünkü Sabahattin Özege kütüphanesini 1962 yılında hibe etmiş ancak bu hibe kitapların kataloğu Bıyıkoğlu Hoca döneminde gerçekleştirilmiştir. Ord. Prof. Dr. Z. Fahri Fındıkoğlu, daha birçok bağışçının kitapları Atatürk Üniversitesi kütüphanesinde toplanmıştır. İsmail Hamdi Danişmend’in kitaplarının önemli bir kısmı satın alınmıştır. Bugün Atatürk Üniversitesi kütüphanesindeki yaklaşık 275 000 kitabın 168 000 adedi, 2000 yazma eserin 1200 adedi Bıyıkoğlu döneminde Üniversiteye kazandırılmıştır.

Burada ben bir anımı anlatmak isterim. O yıllarda kütüphanede memur olan sonra öğretim görevlisi olarak emekli olan Halis Ağar Bey’den dinlemiştim. Hoca bizleri çağırdı ve -İstanbul’da İsmail Hami Danişmend Hocanın kütüphanesi varisleri tarafından satışa çıkartılmış. Araştırın gerekli parayı bütçe dairesi başkanlığından temin edin ve o kütüphaneyi satın alalım dedi. -Bütçe daire başkanı; O fasılda paramız yok alamayız dedi. Hoca sert birazda azarlayıcı bir ifade ile -Ne demek o fasılda para yok- Bu kütüphaneyi bugün biz alamazsak paramız olduğu zaman o kütüphaneyi bulamayız. Git rektörlük dahil yolluk faslından para aktar, o kütüphane alınacak. Sonra öğrendik ki Hocanın Avrupa Rektörler toplantısı yolluk parası, oraya aktarılmış ve biz o kütüphaneyi aldık. Halis bey ayrıca Danişmend Hocanın hanımının kendi hissesine kalan kitapları hibe ettiğini, nakliye parasını dahi ödediği, diğer varislerin kitaplarına para ödeyerek aldıklarını anlattı.

Bıyıkoğlu hocanın mükemmel idareciliğinin bir diğer göstergesi asistan alımında liyakate önem vermesi idi. Bölüm başkanlığı döneminde aldığı asistanların neredeyse hepsi profesörlüğe yükseldikten sonra, rektör, rektör yardımcısı, dekan, müdür veya bölüm başkanlığı görevlerini üstlenmişlerdir. Onun asistanlarından dört rektörü ve sekiz dekanı ben bizzat tanıyorum.

Üniversitenin matbaasını ve yayınevini daha aktif hale getirmiş ve birçok kitabın ve dokümanın basımını gerçekleştirmiştir. Özellikle Cumhuriyetin 50 yılındaki kitap, tez, araştırma türlerinde kitap basımları başlı başına bir misyon ve vizyon sahibi olmanın göstergesidir.  Hele Malazgirt ve Sakarya meydan savaşları anısına rozetler bastırması Rektör Bıyıkoğlu’nun bu milletin tarihine ne kadar bağlı milli şuura sahip olduğunu anlatmaya gerek bırakmıyor.

Hoca bütün bu hizmetleri 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizin belki de en karmaşık döneminde gerçekleştirmiştir.  Rektörün beş yıllığına Bakanlar Kurulu tarafından Başbakan imzasıyla atandığı bu dönemde askeri muhtıra verilmiş, hükümet değiştirilmiş, üçü ara rejim nitelikli olmak üzere 6 Hükümet kurulmuş, beş farklı Başbakan görev yapmıştır.  Tarihe 68 kuşağı geçen dönemin tam bu yıllar olduğunu da ayrıca not etmek gerekir.

Bütün bu olumsuzluklar ve engellemelere rağmen Hocanın 6 yıllık rektörlüğü süresince zaman adeta genişlemiştir. Yukarıda her biri bir kitap olacak faaliyetler ve yazmadığım hizmetler bu süre zarfında önce planlanmış sonra gerçekleştirilmiştir. Ben bu hizmetler sonucu Onu “Üniversite Kuran Üniversitenin Mimarı” olarak tavsif ettim.  O daha güzel kelimelerle anılmalıdır. Ama ben bulamadım.

Rektörlük görevi sonrasında Atatürk Üniversitesinin yeni yönetiminin ona baskılarını, Konya Selçuk Üniversitesine gidişini, Merhum Rektör Erol Güngör hariç orada kendisine yapılan haksızlıkları, akabinde Bursa Uludağ Üniversitesine gönderilişini orada karşısına çıkarılan zorlukları, açılan davaları, soruşturmalar ve uğradığı türlü haksızlıkları burada anlatmayacağım. Bütün bunlar tutanaklarda kayıtlı, hatıralarda yazılı, şahitlerin zihinlerinde saklıdır. Bütün bu haksızlıklar ve zorlukların sonucunda yorulan kalbi, Uludağ Üniversitesinde görev yaptığı 1986 yılının 18 Nisan’ında, Ankara’da durdu.

Hocaya bu haksızlıkları yapanların isimleri tarih sahnesinden silinip gitti. Libya halk kahramanı Ömer Muhtar idama götürülürken söylediği “cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım” veciz ifadede olduğu gibi Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu hep hayırla yad edilmektedir. Anısına bilimsel bir kongre düzenlenmiştir (6. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi,2009).  Polatlı Belediyesi adına kitap hazırlamıştır (Polatlılı Bir Bilim Adamı Prof. Dr. M. Kemal Bıyıkoğlu, 2010). Atatürk Üniversitesinin en büyük caddesine 2019 yılında Onun adı verilmiştir (Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Caddesi).  Hacı Bayram Üniversitesinin Polatlı kampüsünde 2022 yılından itibaren yine Onun adı yaşatılmaktadır (Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Yerleşkesi).  Polatlı Belediyesi de yerleşkeye giden caddeye Kemal Bıyıkoğlu Caddesi adını vermiştir.

Adı Daim Kalsın, Ruhu Şad Mekânı Cennet Olsun.     ***                       Prof. Dr. Ömer AKBULUT