Türkiye’de okurların kökü mü kuruyor ya da onlar için alarm zilleri mi çalıyor?  Tam bunu söyleyemeyiz ama ilginin ilgisizliğe döndüğünü biliyoruz. Okuma oranının azalması kitap neşriyatındaki çeşitliliği de etkileyecek ve zarar verecektir. Bilgi paylaşımı sınırlı alanda kalacaktır. Sözgelimi son 20 yıl içinde şiir kitaplarının basımında lüzumsuz addetme ve sayma nedeniyle azalma var. Bu duygusal fakirleşmeye işaret ediyor. Bu kısmen ya da büyük ölçüde diğer alanlar için de geçerlidir.  İlgi alanı fakirleştikçe, daraldıkça çeşitlilik de kaybolmaya yüz tutuyor. 

  Okumaya ilginin azalmasının birçok nedeni var.  ‘Bir şey haddini aştığında zıddına döner’ diye bir kavram var.  Elbette her ivmenin bir kırılma noktası ve yavaşlama süreci olacaktır.   Bilgi ile ilgi düzeyinde de bir doyum noktası vardır.  

 Bilgi bombardımanı bazen özümseme ve hazmetme kapasitesi nedeniyle beyni çökertiyor veya kısa devre yapmasına neden oluyor. Bilgi akışı ne kadar yoğun olursa beynin işlemde yetersiz kalma ihtimali o dedece geçerlidir.  Elbette okuma oranının düşüşünde başka amiller ve faktörlerin payı da vardır.  İdeolojik ortamda rekabet kızışır veya herkes kendi tezini kabul ettirmek için çırpınır bu da okuma ve araştırma eğilimini artırırdı. Mücahitler müteahhit olunca okumaz oldular. Çünkü ilgileri yanlış noktalara kaydı.   Üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!” şuuru gitmiş geride tabir caizse  uçkur ile midenin keşif bölgeleri kalmıştır. Sol ideoloji de çözülünce benzeri arazlar göstermiştir. Zamanla muhabbet tellalları haline gelmişlerdir. Dünya ile tanıştıktan sonra idealler yitirildi ve bu da motivasyonu düşürdü.

  İdeolojik ayrım ve keskinliğin yoğun olduğu dönemlerde üniversite öğrencileri kendilerini ispat etmek ve karşı tezleri geçersiz kılmak için adeta okuma yarışına, seferberliğine giriyorlardı.

 Okuma ile ilgili motivasyon sağlayan bir takım faktörler bulunuyor. Bunların başında idealler gelir. Yeni bir dünya kurma ideali öğrenmekten ve öğretmekten geçer. Bunun yolu da bilgiyi artırmak için okumaktır. İdeolojik çağda Eşref Ziya Terzi gibi bazılarımız bir ezgi ile dünyayı değiştireceklerini tasavvur ediyorlardı. Keza bazılarımız da bir kitapla birlikte dünyayı değiştireceklerini varsayıyorlardı. Okuma sürekli ve sistematik olmalıdır.  Öğrenmeyi kamçılayan bir başka faktör ise meraktır. Merak ilmin hocasıdır derler. Merak keşifleri hızlandırdığı oranda kitabın satırları arasına gizlenmiş bilgileri ortaya çıkarmayı, keşfetmeyi,  avlamayı ve yakalamayı beraberinde getirir.  Coğrafyanın veya uzayın derinliklerini nüfuz etmek ve keşif kadar merakın kitabiyata yansıması da kitap sayfalarında saklı satır ve bilgiye ulaşmamızı sağlar. Bu yolla bilgi güncelleşerek, genelleşir. 

  Okumayı artıran faktörlerin bir başkası da bireyselleşmedir.  Sohbet ile okuma bilgi aktarım formlarının en bilinenleri arasındadır. Sohbet daha ziyade Şarka özgüdür. Okumak da biraz Batı’ya özgü sayılır. Bu genellemeler yine de tam doğruyu aksettirmez.  Birinde üstat canlı insan diğerinde ise kitaplardır. Sosyal ortamlarını kaybedenler kendilerini oyalayacak meşgale ve arayışlar içine girerler. Bunun alternatif yollarından birisi de okuyarak yalnızlığını gidermektir. Bu zümre sosyal ortamlara katılma yerine kitapla ya da hayvanların dostluğu ile yetinir ve oyalanır. Genellikle Batı’da yalnızlığını kırmak, gidermek için kitaba yönelenler, kurgu (fiction) tarzı kitapları tercih ederler. Bu kitaplar sürükleyici olduklarından okuru vaktin nasıl geçtiğini anlayamaz.  Bu kümenin nadiren de olsa ciddi kitaplar okudukları vakidir.

   Milliyet’in yayınladığı TUİK verilerine göre kitap okuma oranında sert bir düşüş yaşanıyor (Milliyet, 27 Temmuz 2023, Kültür-Sanat).  İdeallerini kaybedenler okuma-yazma veya dolma boşalma ihtiyacı hissetmezler. Okuma yazma tiryakiliği bulaşıcı olduğu kadar tersi de bulaşıcıdır.  Nitekim kitap alan ve okuyan gençlerin büyük kısmı ya arkadaş tavsiyesinden etkilenerek ya da sosyal medyada gördüklerine binaen yeni kitap ediniyorlar. Bu da kitap okumanın etkileşime açık ve bulaşıcı olduğunu ortaya koymaktadır. 

Okumanın gerilemesindeki en önemli etkenler arasında düşünce rehaveti gelmektedir.   İçtimai düzeyde, ülke ve dünya sorunlarının çözüldüğü yönündeki vehim ve algı bu sonucu doğurmaktadır. Keşfedileni keşfetme ihtiyacı duyulmaz.  Düşünce tembelliği okur sayısını da azaltmaktadır.  Ya da bıkkınlık, boş vermişlik ve nemelazımcılık düşüncesi kitaba yansımakta ve bu alanda yabancılaşmayı getirmektedir.  

Dijital çağ abur cubur okumayı ve bilgiye ulaşmayı kolaylaştırsa da kağıt ve matbuat üzerinden düzenli okuma seanslarını düşürmekte ve azaltmaktadır.  İnsanlık bu alanda da yeni bir dönemeçte bulunmaktadır.  Bildiğimiz dünyanın parametreleri hızla değişiyor.   

Mustafa Özcan