Günümüzde sömürgecilik, maddi sömürgecilikten ziyade zihinsel sömürgecilik olarak yerini koruyor. Kolonyalizmden sonra gelen emperyalizm 19.yüzyılın son çeyreğine kadar revaçtaydı. Ardından liberalizm, şimdi ise neoliberalizm olarak isimlendirilen zihinsel sömürgecilik epistemolojik, etik ve estetik değerlerde/değerlerle var oldu/oluyor. Bireyin hayatında ve toplumsal kültürde doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin olarak ölçütler geliştiren ve böylece varlığını sürdüren zihinsel sömürgeciliğin sürekli mutasyona uğraması, her defasında yeniymiş gibi algılanmasına neden oluyor. Cafcaflı isimlendirilmelerle insanın öneminin ve değerinin arttığına dair algı yaratılması, esasında onu tekrar kullanıma sokma isteğinden kaynaklanıyor. Her defasında parlatılmış geleceğin mümtaz bireyi olabileceği vaadi, onu makinenin bir dişlisi olmaktan daha elzem bir noktaya getirmiyor. Bir başka deyişle insanın hayallere kilitlenmiş alışkanlığı, kullanışlılığını artıyor. Nihayetinde kazanan hırs, kullanılan niyet, yorulan beden olduğundan hayat tecrübeyle neticelenmiyor. Tecrübe, ünlü “veresiye satan-peşin satan” tablosundaki sandalyede oturan, masasına yaslanan müflis tüccar gibi.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN...