KABE'DE AÇIKTAN İLK KUR'AN-I KERİMİ OKUYAN SAHABE, ABDULLAH BİN MES'UD HZ.                                                                                                                      
Abdullah bin Mesud, İslam'ı kabul eden ilk on kişiden biri, annesi ve kardeşi ile ilk Müslümanlardandır, kendini İslam dinine ve Peygamber Efendimizin hizmetine adamıştı.           *
İbn-i Sa'd, Ahmed bin Hanbel ve başka kaynakların bildirdiğine göre, İbn-i Mes'ud (ra):                                                                                                                                                                                                                      Bir gün Ukbe bin Ebi Muayt'ın koyunlarını güderken Peygamber efendimiz ve Hazret-i Ebû Bekir ile karşılaştı. Resûlullah efendimiz:
- Ey genç! İçmemiz için sütün var mı? diye sordu. O da:
- Yok efendim, deyince, Peygamber efendimiz, hiç yavrulamamış bir koyunun memesini elleri ile sıvazlayıp, duâ etti. Koyunun memesi derhal süt ile doldu. Hazret-i Ebû Bekir, büyük bir kap getirip doldurdu. Bu sütten içtiler. Peygamber efendimiz sonra: "Çekil, büzül" buyurdu. Koyunun memeleri eski hâline geldi.
*
Abdullah bin Mes'ûd, olanları hayretler içinde seyretti. Dayanamayıp sordu:
- Bu nasıl oldu? Hiç sütü olmayan koyundan bu kadar sütü nasıl sağdınız? Söylediğiniz duâyı lütfen bana da öğretin.
Peygamber efendimiz, başını sıvazlayıp:
- Allahü teâlâ sana rahmet etsin! Sen Hakkı öğrenebilecek bir çocuksun, buyurdu.
*
Bu mu'cizeyi gören ve konuşmaları işiten genç:
- Siz sıradan bir kimse değilsiniz. Senin, Cenâb-ı Hakkın Peygamberi olduğuna inandım, deyip Kelime-i şehâdet getirdi ve Müslüman oldu.
*
Abdullah bin Mes'ûd hazretleri Mekke'de ilk defa açıktan Kur'ân-ı Kerîm okuyan sahâbîdir.                   
Bir gün Eshâb-ı kirâm, bir yerde oturup sohbet ediyorlardı. İçlerinden biri:
- Resûlullahtan başka, hiç kimse çıkıp da Kur'ân-ı kerîmi müşriklere karşı açıktan okuyamadı. Bunu yapacak kimse yok mu? dedi. İbni Mes'ûd hazretleri hemen atılıp:
- Ben okurum, dedi.
- Biz, sana bir zarar vermelerini istemeyiz. Müşriklerin, kabîlesinden korkacakları bir kimse okusun.
- Bırakın gideyim! Siz dua edin! Allahü teâlâ beni korur!
*
Ertesi gün, Makâm-ı İbrâhim'e gitti. Müşrikler orada toplanmış hâldeydiler. İbni Mes'ûd hazretleri Besmele-i şerîfe çekip, "Errahmânu allemel Kur'âne..." diyerek Rahmân sûresini okumaya başladı.
Müşrikler hep birlikte üzerine yürüdüler. Tekme tokat vurmaya başladılar. Yüzü gözü her tarafı yara bere içersinde kaldı. Fakat o, sanki hiç bir şey yapılmıyormuş gibi sâkin sâkin Kur'ân-ı Kerîmi okumaya devam etti. Okuması bittikten sonra Eshâb-ı kirâmın yanına vardığında dediler ki:
- Korktuğumuz başımıza geldi. Bir daha gidip onların yanında okuma!
- Hayır yine gidip okuyacağım. Müşrikleri ilk defa böyle perişan hâlde gördüm. Onların âcizliği beni çok sevindiriyor. Bana yapılan işkencelerden acı duymuyorum.                                                                 *
Medine'ye ilk hicret eden sahabelerdendir.  Medine’de Mescid-i Nebevî’nin arka tarafında Abdullah ibni Mes'ud'a annesiyle birlikte oturacakları bir ev ayrıldı, ayrıca kendilerine Resûlullah’ın evine rahatça girip çıkmaları için izin verildi. Hatta bu yakın münasebet sebebiyle yabancılar onları Peygamber ailesinden sanırdı.

 

Kendisini Resûlullah’ın hizmetine adamış olan Abdullah, Hz. Peygamber bir yere gitmek istediği zaman ayakkabılarını çevirip hazırlar, yolda önünde yürür, yıkanırken perde tutar ve uykuda iken ibadet için uyandırırdı. Bir yere oturduklarında ayakkabılarını çıkarır, muhafaza ederdi.                                                                              *                                                               

Bedir savaşında, küfrü ve îmânsızlığı meşhûr Ebû Cehil'in başını o kesmiştir.
 

Savaşta, Eshâb-ı kirâmdan Afra hatûnun çocukları Muâz ve Muavviz, kılıç darbeleri ile Ebû Cehil'i kımıldayamıyacak şekilde yaralayıp, yıktılar. Öldüğünü zannedip oradan ayrıldılar. Peygamber efendimiz Ebû Cehil'i merak edip:
 

- Acaba Ebû Cehil ne yaptı, ne oldu? Kim bakar? buyurarak, araştırılmasını emretti. Aradılar bulamadılar. Gelip durumu bildirince Peygamber efendimiz:                                                                          
 

- Aramaya devam ediniz! Eğer onu tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakınız. Birgün ben ve o, Abdullah bin Cûdan'ın ziyâfetine gittik. İkimiz de gençtik. Ben ondan biraz büyükçe idim. Orada onu itince düştü, dizlerinden biri yaralandı. Bu iz onun dizinden kaybolmadı, buyurarak Eshâbına kolay tanımaları için işâret verdi.
 

 

Bunun üzerine, İbni Mes'ûd hazretleri yerinden fırlayıp aramaya gitti. Epey bir aramadan sonra, ölüler arasında ta'rife uygun yaralı birini gördü. Yanına yaklaşıp sordu:
 

- Sen Ebû Cehil misin?
- Evet, Ebû Cehil'im.
- Ey Resûlullah düşmanı! Nihâyet Allahü teâlâ seni hakîr ve zelîl etti?                                                                               
- Ne diye beni zelîl ve hakîr edecek ey koyun çobanı! Hakîr olan sizler olacaksınız! Sen bana zaferden bahset! Kim kazandı kim kaybetti?
- Zafer Allah ve Resûlünün tarafındadır, ey mel'ûn. Artık sonun geldi. Zehir kusan başını, şu iğrenç vücûdundan ayıracağım.
- Doğrusu beni, senin gibi birinin öldürmesi bana çok ağır gelecek.                                                                                     
İbni Mes'ûd hazretleri, başını kesmek için Ebû Cehil'in miğferini çıkartırken:

 

- Ne olur hiç olmazsa, boynumu gövdeme yakın kes ki, başım heybetli görünsün, diyerek küfrünün, gurur ve kibrinin ne dereceye çıkmış olduğunu gösterdi.                                                          
 

İbni Mes'ûd, Ebû Cehil'in başını kılıcıyla kopardı. Kılıcını, miğferini aldı. Başına bir ip bağlayıp, sürükliyerek Resûlullahın huzûruna götürdü. Sevinç içinde:
 

- Yâ Resûlallah! Bu, Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehil'in başıdır, dedi. Peygamber efendimiz de:
- O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, buyurdu.
Sonra İbni Mes'ûd Hz.leri  ile beraber, Ebû Cehil'in cesedinin yanına gitti. Ona hitap ile:

 

- Allahü teâlâya hamd olsun ki seni zelîl ve hakîr kıldı. Ey Allahın düşmanı! Sen bu ümmetin fir'avnı idin! buyurdu.                                                                                 *                                                                         

Hz. Ömer, Abdullah bin Mes'ud için, "içi ilimle dolu bir dağarcık" derdi.     İbni Mes'ûd hazretlerinin vücûdu zayıf yapılı idi. Peygamber efendimiz birgün Eshâbına buyurdu ki:
 

- "Siz İbni Mes'ûd'un vücutça zayıf olduğuna bakmayın. Mîzânda hepinizden ağırdır"

652 (H. 32) de Medine'de vefat etti. Kabri Cennet-ül-Baki Kabristanındadır.