Yüz yıllık emekler boşa gitmedi.
Değerli hocalarımızın gizlice kendi evinde, tarlada, bağda, dağ başında Kur’an okutmalarından bu günlere gelindi.
Adını sanını bilmediğimiz adsız kahramanlarımız ortaya çıktı o günlerde.
Yetmiş yıl önce yazılan dini kitaplarda, İslâm ve sosyal hayat, İslâm ve siyasi hareket, İslâm ve yönetim, İslâm ve kalkınma, İslâm ve uluslar arası ilişkiler gibi konular konuşulmazdı.
1950 den sonra dernek ve vakıflar öncülüğünde yapılan konferanslar, seminerler, açık oturumlar, haftalık sohbetler, gazeteler, dergiler, yaz kampları, kış kampları, hafta sonu kampları gibi kültürel faaliyetler meyvelerini verdi.
Öbür mahallede 1968 kuşağı, 1978 kuşağı diye anılan insanlardan bir kısmı komünizm adına kültür sarayını yakma, uçak kaçırma, üniversitelerdeki öğretimi engelleme eylemleri,
Zaten para kazanamayan fakir esnafa kepenk kapattırma, polisle çatışma, banka soyma ile gündemi meşgul ederken,
İslami hassasiyeti yüksek insanlarımız, ihtiyarıyla, genciyle, zenginiyle fakiriyle, öğretmeniyle öğrencisiyle el ele verdiler her ortamı kültür parkı, kültür sarayı, kültür kampı yapmasını bildiler.
1969 da Merhum Necmettin Erbakan, Türkiye’de Müslümanlara en fazla baskı yapılan Konya’da, bağımsız Milletvekili adayı olduğunda üç milletvekili oy alarak tek başına meclise girdi.
İstanbul, Ankara, Konya gibi şehirlerin Belediye Başkanlığı alındı.
Müslümanların boynundaki ip biraz gevşetildi.
Parka giyerek, kültür sarayı yakarak komünizm getirmede kullanılan gencecik delikanlılar, hırkaya büründüler.
Dağlarda ve şehirlerde kendisi gibi bir garibanın oğlu olan polise tetik çekenler şimdilerde günahlarının afvı için tesbih çekiyorlar.
Komünizm adına şehirlerde dükkan kapatanlar, o günlerde karşı oldukları zenginlerin yakınına bile ulaşamazken fakir esnafın sağcı çocuğunu öldürürlerken şimdilerde camilerde İstiğfar çekiyorlar.
Ben onlardan birinin 24/365 çalıştığını bilirim.
Dün, parka giyerek, silah taşıyarak, Che Guevera’dan feyiz alarak komünistlik yapanlarımız, şimdilerde ipek kravat takarak, hareketten gelenlere övgüler yazarak, “Tarihi Yanılgı” diyerek hatalarını itiraf ettiler.
Komünizm adına baş kaldıran, Filistin’e giden, postallı fotoğraflar çektiren, oradaki yiğitlerin Müslüman olduğunu görünce geriye gelen, buradan Amerika’ya gidip 21.Yüzyıl Türkiye’sini şekillendirme projelerine katılan sosyalistlerimiz, şimdilerde Osmanlının sanat eserlerini, cihangirlik fetihlerini, kuşlara bile yuva yaptıklarını, aşhanelerini, şifahanelerinde fakirlerin bedava tedavi edildiğini okumaya, yazmaya çalışıyorlar.
Hatta eski eli silahlı ekipten olan komünistlerden kapitalistler arasına girdikten sonra cami yaptırdığını da gördük.
Biz, bu günden sonra divanı, dergahı, meclisi, meydanı, mektepleri, camileri, dağları, taşları ve her yeri eğitim, öğretim yeri olarak değerlendirmeye ve İslam’ın kıstaslarını öğrenmeye devam edelim.
Her hafta kendi aramızda eğitim çalışmalarımızı yaparken, köy, kasaba veya şehir halkının hepsine yönelik konferans, vaaz, seminer, açık oturum faaliyetlerini mutlaka yapalım.
Öğretmen isek, Mehmet Akif Ersoy’un:
“Muallimim, diyen olmak gerektir imanlı
Edepli sonra liyakatlı, sonra vicdanlı” dediği gibi olalım ve imanlı, edepli, vicdanlı ve hangi işi yapacaksak o işin hakkını verecek bilgiyle donanımlı öğrenci yetiştirelim.
Tesettürümüzü sağlayan, güzel ve temiz elbiseler giyerek,
İslami bilgilerle donanarak,
Çağın yüzünü, karanlıklardan İslâm’ın aydınlığına döndürelim.
Bü gün aldığımız yolda, boynumuzdaki ipin gevşetilmesi mi diyeyim, yoksa ölürse yararlanamayız diyenlerin mantığı mı diyeyim bilemiyorum.
Çünkü hayatımızı, İslam’ın kıstaslarına göre değil, batının kriterlerine göre yaşamak zorundayız.
Önümüzdeki seçimde her parti, arkasında oyu olan, namaz kılan adam aramaya başladılar.
Beş yüzün üzerinde namaz kılan milletvekili olacak ama yine bir şey değişmeyecek.
Batı kriterlerine göre seçilecek, ona göre yemin edecek ve o kriterlere göre hareket edecek.
Medet Ya Hazreti Allah!