Bu dünya denen imtihan salonuna biz kendiliğimizden gelmedik, getirildik.
İlk nefes ve ilk gıdamızı da hemen bizden önce hazırlamış, salonu yaratan ve bizi getiren.
Bunu biz görmesek de çocuklarımızda görüyoruz.
Onun için bu salonda, rızık endişesi çekmeyelim.
Aklımız ermezken, gücümüz yetmezken nefesimizi ve gıdamızı hazırlayan, bir ömür boyunca, son nefese kadar devam edecektir.
Biz, o taksim edilen rızkımızı, helal yollardan elde etmek için çalışmanın sevabını alacağız.
İmtihan salonunda ilk sorumuz kendimiziz.
Sonra ailemiz, sonra akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, köyümüz, mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz, ve tüm insanlarla beraber dünyadakiler.
Bunlarla ilgili sorumluluğumuz yaşımıza, makamımıza, maddi durumumuza, gücümüzle, bilgimizle…orantılıdır.
“Ben Cumhurbaşkanı olsaydım…” diye hayaller kurarak yorulmayalım.
Zamanımızdan çalıyoruz.
İki devletin arasını bulmaya çalışmayalım.
İki kardeşimizin, arkadaşımızın arasını bulmaya çalışalım.
Devletin, filan ülkeye yapılan yardımını destek veya köstekleme üzerine kafa yormayalım.
Yakınlarımızdan, komşularımızdan ihtiyaç sahipleriyle yardım edecekleri buluşturuverelim.
Onun için hepimizin gelişi ayrı ayrı ve teker teker olduğu gibi, gidişimiz de ayrı ayrı, teker teker olacaktır.
Önce kendimizi tanıyalım. Rabbimizin bize verdiği ilim, mal, şöhret, servet, rütbe, makam..gibi gücümüzün ne kadar olduğunu bir gözden geçirelim.
Ben bu sahip olduğum gücü, Rabbimizin sorduğu, istediği sorulara ve isteklere göre yerine getiriyor muyum getirmiyor muyum? Diye kendimize soralım.
Ve hemen o andan itibaren görev sorularına cevap vermeye başlayalım.
Sızlanmaya başlamayalım.
İmtihan sorularıyla ilgili sızlanmalar ve şikayetler zaman kaybına sebep oluyor.
Soruların bir çoğunu cevaplamayı engelliyor.
Rabbimizin bize verdiği her emir, yasak ve tavsıyeler, bizim evlerimizde mutluluk kandili, sokaklarımızda merhamet rüzgarı, işyerlerimizde zarafet, nezaket, kardeşlik havası estirir.
Rabbimiz, bize örnek ve önder olarak kusursuz peygamberleri verir.
İbrahim aleyhisselam denince aklımıza İbrahim aleyhisselamın sofrası gelirse ve biz onun cömertliğini anlatarak ömür tüketir ama soframıza bizden başkası oturmazsa bu nasıl örnek almadır ve önder olarak onun ardından gitmedir.
Rabbimiz, onun dinine uyun diyor:
قُلْ صَدَقَ اللَّهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“De ki : "Allah doğru söylemiştir. Bir Allah'a inanan İbrahim'in dinine uyun. O, Allah'a ortak koşanlardan olmadı." (Al-i Imran süresi ayet
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الْآَخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
“İbrahim'in dininden ancak kendini bilmeyen yüz çevirir. And olsun biz onu dünyada seçtik ve âhirette de salihlerdendir.” (Bakara 2/130
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلًا
“Güzel işler yaparak yüzünü Allah'a teslim eden, hiçbir puta tapınmayan İbrahim'in dinine uyan kişiden dince daha güzel kim vardır. Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.” Nisa süresi ayet 4/125)
İşte Allah’ın dostları arasına girmenin yolu budur.
O, severse sevdirir.
Bütün dünyanın ortak kabul ettiği peygamber İbrahim aleyhisselmadır; ve onun da dinde zerre kadar tavizi yoktur.