İçinden nehir geçen şehirler’’ diye bir program mottosu vardı değerli kültür tarihçisi ve Edirne emini Mustafa Hatipler’in. Ebubekir Erdem’in hatıralarını bir solukta okuyunca böyle bir giriş yazmak geldi içimden. İçinden insan geçen bir hikâye. Yakın cemiyet tarihimizin insansı hikâyesi. 

Cemiyet tarihi dediysek siz bundan bir cemaat tarifi, topluluk, ekip, grup yahut dava arkadaşlığını da çıkarabilirsiniz. 1950 sonrası oluşan serbest dönem ve beraberinde yeşeren düşünce hareketleri var. Bunlardan Nurettin Topçu ekolü olarak bilinen Hareket dergisi ve etrafında gelişip yeşeren düşünce hareketinin serencamını bulduğumuz bir hatıra kitabı olmuş Ebubekir Erdem kitabı. Öyle bir düşünce hareketi ki Nurettin Topçu’nun ‘’gösterişsiz, nümayişsiz’’ yol göstericiliği ve rehberliği hayatlarının pek çok aşamasına damgasını vurmuş. O kadar ki mensup ve müntesiplerinden hemen hiç birisinde “şucuyum, bucuyum’’ vurgusunu duymazsınız, duyamazsınız. Sadece sürebildiğiniz ayak izlerinden Topçu’nun fikir geçidine giden süvarilerin kimliklerinin damgasını keşfedebilirsiniz. Sayıları mahdutdur. Ancak her biri kendi sahalarını yeşertip, cemiyette gölgelik oluşturan hayat ve memat insanlarıdır.

Nerede ise bütün hareket mensupları kurucudur. Edebiyatta, sanatta, kültürde, teşkilatta ve hayatta.  Ebubekir Erdem de bu kuruculuğu ruhunda taşıyan ve bir ömür kendisine yol azığı eyleyen bir isim. Hareket’te başlayıp, Dergâh’a dönüşen, Derya Dağıtım’la devam eden ve nihayet Erdem Yayınları ile tekamül devresini yaşayan bir kuruculuk bu.

Hatıraları okurken bir taraftan 1983’te Özal’la kesişen yollar ve Erzurum’da ANAP teşkilatının kuruculuğu, 1990’larda Aydın Menderes’in partisinde GİK üyeliği gibi görevleriyle yakın siyasi tarihe yolculuk ediyorsunuz. Bir taraftan yakın cemiyet tarihimize içeriden ve Türkiye’yi olabildiğince geniş pencereden içine alan bir ufuk turu yapıyorsunuz. Bir başka cihetten yakın düşünce tarihimiz ve izdüşümleri üzerine gözlem ve denemelerle yüklü bir zihin yenilenmesi yaşıyorsunuz.

Bir başka yönüyle de dava geçmişi ve inanmışlığı ile yüklü, içinde kültür, kimlik, cemiyet, ticaret, aile, ahbab, kardeşlik, yol arkadaşlığı ile bezenmiş bir neslin gelişim çizgisini okumakla kalmıyor adeta iliklerinize kadar yaşıyorsunuz.

Bu bir hikâye ve kahramanı Ebubekir Erdem. Kitaptaki hayatıyla ders veriyor, yön veriyor, yol veriyor, ayak veriyor… Kimi zaman sergüzeştini, bazen de müdafaalarını okuyorsunuz. Ama hayatı içeriden bir kavrayışla okuyan, okutan, benimseyen, seven ve sevdiren bir bakışla okurlara sunuyor.

Barışık. Kendisiyle barışık. Çevresiyle barışık. Komşusuyla barışık. Ailesiyle barışık. İnsanıyla barışık.

Yol çizgisi vefa, cefa ve sefa denilecek bir çevrenin ve çerçevenin içinden geçmekte.

Fikir, kültür, inanç ve ahlâk meselelerinin içerisine para, güç, iktidar ve siyaset de karşınca insanın meşruiyetiyle kendisine meşrulaştırdıklarının, yol ve yön çizgisinin gelişimini, seyrini ve sapaklarını gözlemleyebiliyorsunuz. Yazarımız Ebubekir Erdem, azim, çaba, izzet ve vakar aralığında geçen insani çizgisini bir tekâmülle sonuna kadar muhafazaya kendisini memur etmiş.

Kitap beş bölümden oluşmakta.

İlk bölüm yaşadıkları, yaşattıkları ve hayat çizgisinin bugüne yansıyanlarıyla, yazarımızın kendi anlatımlarına dayanmakta. Geleneğini, genetiğini, geçmişini yazıya döken yazarımızın hayat hikâyesi Narman’da 1944’te başlamış. Toprağı seven Ebubekir Erdem, bu tarihten sonra doğduğu topraklardan ayrılmış. İlkokul, ortaokul ve lise tahsilini Erzurum’da ikmal etmiş. Deyim yerindeyse  “ticaretin tezgâhında doğmuş’’ bir isimdir. Ticarete çok küçük yaşlarda aile işletmelerinde iş yönetimiyle başlamış. ’’Merkezinde kendisi olan ve sonraları Teknik Üniversite ve İnşaat Mühendisliği tarikiyle İstanbul’a düşen hayat yolculuğunda Nurettin Topçu ve Hareket muhitleriyle buluşmak hayatının mihver noktasını teşkil etmiş. O tarihten itibaren dava yıllığı etrafında dönen bir ticari ömür çizgisinde yürümeye başlamış.

Terbiye(pedagoji) kuralıdır. Talebenin kabiliyetlerini temayüz ettirirken teşvik etmek, cesaretlendirmek onun güvenini artırır ve kendisini keşfetmesine yardım eder. İlkokul beşinci sınıfta öğretmeninin kendisini takdim ederken söylediği ‘Bekir çalışkandır’’ sözü ile ruhunun kıvrımlarında öncelikle çalışkan biri olduğuna dair uyanan duygular ve arkasından çözdüğü çözülemeyen bir matematik sorusuna verdiği sınıfın tek doğru cevabı adeta geleceğinin işaret fişekleri gibidir.  Keşfettiği kendisi ve  liderlik duygusu, sonraki hayatında bazen kapılar açmaya kimi zaman da kapıların kendiliğinden açılmasına yardım eder.

62’de liseyi bitiren Erdem, aile işleri nedeniyle tahsiline iki yıl ara verdikten sonra 65 senesinde İstanbul’a gelir ve Teknik Üniversite İnşaat Mühendisliğine kaydolur. 67’de evlenir. 68’de kızı Melike doğar ve baba olur. Nurettin Topçu ile işte o yıllarda tanışır. ‘’Bilgi, kültür ve şahsiyet sahibi insanlarla yarınki Türkiye kurulur.’’ Diyen Topçu’nun sohbet halkasına yarının Türkiye’sini kurmak üzere dahil olur. Bu çizgi siyasete mesafeli, hayatın içinde bir dava çizgisidir. Kendi ifadesiyle “..şair değildim. Ama bu, içimde de bir şiirin olmadığı anlamına da gelmiyordu tabii. Bu şiirin adına siz gelin dava deyin.’’ Diyerek bu konudaki hissiyatını açık ediyor. Bunu da o zamanın ruhundaki ifadesiyle ‘’vatan kurtarmak’’ için yapıyordu.

Topçu ekolü ve muhitiyle İstanbul serüveninde ünsiyet etmesi aynı zamanda yarının Türkiye’sine giden yolda rol ve görev alacak, geleceğin düşünce adamı, sanatkâr, kültür adamı, yazar ve yayıncıları ile bir halka haline gelmesinin de yollarını açar. Nerede ise beş devir bir adam denilebilecek kadar bir birinden farklı beş tane ‘’on yıllar’’ içerisinde bir yeni dönem başlar ömründe. Üstelik hayatının bu dönemi Erzurum’da ticaretle iştigal eden ailesinin bütün geri getirme çabalarına rağmen başlar, hayatının İstanbul yılları. Bunlar içerisinde bir başka önemli husus ta yayınladığı binlerce millî ve milletlerarası nitelikli kitapla Türkiye’de bir ekol ve okul haline gelen Dergâh Yayınlarının emek, fikir, çaba ve tefekkürü ile en önemli banilerinden biri olmasıdır. Ezel Erverdi ile birlikte kendisi iki yürütücü kurucudan birisi diyebiliriz. Elbette emeği, yüreği, fikri, çabası ve heyecanı ile o yola değer katan pek çok başka kıymetli isimler de mevcuttur.

İkinci bölümde bizimkiler diye vasıflandırdığıeşi, çocukları ve torunları başta olmak üzere ailesini anlatmış.

Üçüncü bölümde ise Anmadan Geçemediklerim başlığı ile hayatında iz ve söz bırakan, hasbelkader hayatına giren yakın halka dostları, ünsiyeti olan şahsiyetleri ve onlarla ilişkilerini anlatılmış. Bunların kimisi devam ettiği bir müzik korosundan tanıdığı Aylin Şengün Taşçı ya da Frankfurt Kitap Fuarından tanıştığı Nuran Turan, Fatih Gökdağ ve İlker Triko Agop Bağla gibi sekiz isim ve muhtelif maksatlı cemiyetlerden teşekkül etmiştir.

Dördüncü bölümde ise Dostları Diyor ki başlığı ile hayatına dokunan, hayatında iz bırakan dava ve yol arkadaşları ile yakın çalıştığı 18 isimden kendisi hakkında ne düşündüklerine dair yazılı görüş alınarak kitaba eklenmiş. Bu şahsiyetler Sücaattin Erdem, Mustafa Kutlu, D. Mehmet Doğan, Nuran Turan, Bekir Sıddık Soysal, kızı Melike Günyüz ve Mehmet Nuri Yardım gibi isimlerden oluşmuştur.

Beşinci bölümde ise kendisi hakkında özellikle Erdem Yayınevi’ni kurduktan sonra yakın ve beraber çalıştığı üç kişi ile yapılan röportaj konulmuştur.

Sonuç ve Değerlendirme

Türkiye’nin son iki yüz yılında, gelenek ve geçmişin üzerinden silindir gibi geçen modernitenin hafızaları dumura uğrattığı bir dönem yaşandı. Topçu “sönen bir devrin yetimleriyiz’’ diyerek o çorak devre bir atıf yapar. İşte böyle derin hafızasızlık sonrasında Topçu’nun bir hafıza inşa etme çabalarının ilk nüvelerinin içinde yer almaktadır Ebubekir Erdem. Topçu’nun  ‘’Babıali’ye bayrak diktiniz’’ dediği isimlerden biridir o.

Cemiyette, cemiyetçilikte, fikirde, kültürde, kitapta, zaman zaman kıyılarında dolaştığı siyasette ve yayıncılıkta bunu icra etmeye çalışmış. Yayıncılık ve kültür üzerinden tecrübeye dayalı bir aile ve yakın muhit inşa etmiştir. 

Ebubekir Erdem kitabında yazarımız, ‘’İşte bu bizim hikâyemiz’’ gerçekliğinde hayat hikâyesini anlatmış. Gerçekten ‘’biz’le pek çok yönleri örtüşen bir hikâye. Okuyana kendisinden parçalar bulduran bir tarafı var kitabın. Temasını toplumsal gerçekçilik üzerine kurmuş. Yeni bir gelenek oluşturma çabalarını, dava yolunda hayat yürüyüşü olarak seçtiği yayıncılık çerçevesinden ortaya koyduğu insan ve iş ilişkileri üzerinden okurlara sunmakta. Kısaca o erdem’li bir yayın hareketi‘ni bir İstanbul masalı olarak okurlara sunmuş.

Hikâyenin zenginliği ile bu hayat film haline getirilebilirse, Türk kültürüne ve irfanına, model oluşturacak bir miras bırakılmış olacaktır. Yaşayan insan hazinelerinin gelecek nesillere aktarılması bakımından pek güzel bir eser olur. Yarım asırlık yayıncılık geçmişi ile bir yayıncılık okulu kurma liyakatine de sahip bir aile.

https://www.maarifinsesi.com/erdemli-bir-yayin-hareketi-ebubekir-erdem