“Çocuğumun istikbali için iki ayrı fabrikada iki vardiye çalıştım. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, yine de hora geçemedim.”

Yanıma gelmiyor, yanına varmamıza izin vermiyor.

Namazıma karışıyor. Evinde Kur’an okumama müsaade etmiyor.

İslami kelimeler kullanmaktan kaçınıyor.” Gibi sızlanmaları bazen televizyon ekranlarından, ba’zan özel dert anlatmak isteyenlerden dinliyoruz.

İnsanlarımızın sorunlarını dinlerken gönül diyarımın çoğunluğuna sorunlar gelip oturuyor ve çözümlere yer bırakmıyor.

Nedir istikbal?

Bütün ekmekler sizin olsa midenizin alacağı belli.

Bütün kumaşlar sizin olsa giyebileceğiniz günler sayılı.

Bütün koltuklar size ait olsa, siz birine oturunca diğerleri boş kalır.

Bütün güzeller size ait olsa gücünüz ve gününüz sınırlı.

Sonra bu dünyada hiçbir insan “istediğiniz her şeyi elde ettim.” diyememiştir.

Türkiye’nin en zenginlerinden biri bir ses sanatçısına imreniyor. O’ da kendine sıkılan kurşunlardan sonra “paradan ve şöhretten sıkıldım” diyor.

Çocuğunun istikbali için on beş yıl eğitim masraflarını karşılıyor.

On beş yıl sonra bir diplomayla çocuğu geliyor ve kahveye gitmek için harçlık istiyor veya iş buluyor.

İşleri iyi gidiyor, köşeyi çabuk dönüyor, içi dışı yağ bağlıyor, zayıflama merkezlerinde vakit öldürüyor.

Her şey gönlünce giderken şeker yükseliyor.

En sevdiği tatlılar onun zehiri oluveriyor.

Kolesterolü yükseliyor, yağdan etten uzak kalıveriyor.

“Kalp var fazla sevinmeyeceksin, fazla üzülmeyeceksin” deniyor. Sevdiği her şey hapishanesini ören tuğla veya demir şebekeye dönüşüveriyor.

Çiçekler soluyor, güzellikler gidiyor, güzellik uzmanları dıştaki kırışmayı kapatıyor ama içteki kırışıklığı gideremiyor.

Öyle ise ne yapmalı?

İstikbalin mesafesini yetmiş sene ile, memurlukla, amirlikle sınırlamamalı.

Ufkumuzu geniş tutmalıyız.

Dünyamızın gerisinde cenneti ve cehennemi görebilmeli.

Üç boyutlu resimde bir önde görülebilen bir resim var, bir de çok dikkatli bakan, bakarken çevresiyle ilişkisini zihinsel olarak kesebilenler geride bir başka resim görürler.

İşte bu dünyada yaptığı evini çocukken kumdan veya çamurdan evler yaptıktan sonra yıktığı ev gibi görürse, bir gün ecel gelip “haydi” dediğinde gözü görmez hale gelebileceğini bilir ve ona göre ahirete bakmaya ve hazırlanmaya çalışırsa dünyası da güzel olur.

Çünkü yüz karartıcı işleri yapmaz.

Sonuçta ahireti de güzel olur.

Biz iyi insanlarla beraber olmaya, cennete doğru yarış yapan insanların arasına katılmaya, Firavun, Nemrut, Kârun, Haman, gibi adamların yakını, yandaşı olmak yerine bize bizden daha yakın olan Allah’a yakın olmaya ve onun Rasulünün yolundan giderek salihler arasına katılmaya çalışalım.

Bu dünyada hak etmediği yere yükselenler, öbür dünyada alçaltılacaklar.

Bu dünyada çamura atılan inci gibi insanlar orada yükseltilecekler.

Ciğer paresi çocuklarımızı tertemiz yetiştirelim.

İstikbalinin cennette son bulacağını oraya kadar yarış yapması gerektiğini öğretelim.

Parmağının ucunun kibritin alevinde yanmasına dayanamadığımız yavrularımızı, cehenneme göre yetiştirmeyelim.

Kafirlikten arınmış tertemiz gönüllerle, haram yemeyen, yalan demeyen dillerle, pırıl pırıl ellerle Kur’an’a sarılalım.