“Önce selam, sonra kelam.”
Kelam/konuşmaya geçmeden önce ilk karşılaştığınız insana adınızı, soyadınızı ve nereli olduğunuzu söyleyerek başlayın.

Telefonda ise karşıda kayıtlı olmama ihtimaliyle yine selamdan sonra kendinizi tanıtarak girin konuşmaya.
Sevginiz, sesinizi süslesin.

Karşı tarafın gönlünde huzur yelleri estirsin.
Kıyafetiniz, tesettüre, temizliğe ve uyuma uygun olsun.
Karşıdaki gözlerin dikkatini çekecek şekilde şatafatlı olmasın.

Değerli olan sizsiniz.
Karşıdakine verdiğiniz değer kadar değerli olursunuz.
Biz, saygısızın insanlığına saygı göstererek onu saygı alanına çekebiliriz.
Dinimin düşmanı bile olsa, karşılaştığımızda, üzerimizde gazap zırhı değil, rahmet, merhamet gömleği görülmeli.

Tokalaşırken, merhametin gerisinde güçlü bir kuvvet olduğu da hissettirilmeli.
Dil, el, göz ve bedenin tamamı kendine göre mesajını vermeli.
Asık suratla verilen selamın değeri yoktur.

Gönül almanın değerinin, altın, elmas, dolar, Euro… almaktan daha değerli olduğu, hatırdan çıkarılmamalı.

Paralar değer kaybeder ama imanlı gönüller cennete kadar değerini kaybetmez.
Sözümüz, bakışımız, yürüyüşümüz kimseyi rahatsız etmemeli.
Hak yolda yürüyen, Hakk’ı gören, Hakk’ı söyleyen olmalıyız.
Kendi görüşlerimizden uzaklaşıp yalnız İslam’ın sınırları içinde konuşmaya dikkat etmeliyiz.
Karşımızdakinin akıl, yaş ve eğitim durumuna göre konuşmalıyız.
Süt çocuğuna gıdalıdır diye et ve bal vermediğimiz gibi.
Konuşmayı tartışmaya çevirmemeye dikkat ediniz.

On yanlışının içinde bir tek doğrusu varsa onu öne çıkararak tebrik ediniz.
Selam veren herkesin selamını alınız.
Ben, ben, demekten uzak durunuz.

Evinizde ailecek sohbet ederken, “Ben aldım, ben sattım, ben yaptım, ben bu hale getirdim” gibi cümlelerden kaçınınız.
Rabbimiz bile tek olmasına rağmen birçok yerde “biz” diyor.
Bize, “biz” demeyi de öğretiyor.

Rabbimiz, “Sizi de, çocuğunuzun rızkını da biz veririz” (En’am 6/151) derken hem biz demeyi öğretiyor, hem çocuğun rızkını da kendi rızkımızı da vereni hatırlatıp bizi “ben” demekten uzaklaştırıyor.
Akrabalık bağlarını kuvvetlendiriniz.
Hiçbir suç ve günah, akrabalık bağlarını koparmamalı.

En büyük suç olan dinden çıkma bile olsa, yeniden kazanmak için ilişkileri devam ettirmek gerekir.
Akrabalık bağlarımızı ziyaret ve hediyeleşmelerle kuvvetlendiririz.
Evimizde akrabalarımıza ziyafet vererek bağlarımızı sıkı tutarız.
Anne ve babamız, bizim sevap ağacımızdır.
Meyvesi, bizi cennete götürür.
Komşulara iyilik yapmaya devam edeceğiz.
Yolda kalmışlara yardım edeceğiz.

Mahallemizde, sitemizde, apartmanımızda aç yatan varken uykuya dalmayacağız.
Komşunun veya bir başkasının kapısını üç defadan fazla çalmayacağız.

Açan olmazsa dört rekâtlı namaz sûresi olan en az beş dakika bekledikten sonra oradan ayrılacağız.
Kapı açılırsa diye kapının yan tarafında bekleyeceğiz ve açıldığında evin içini görmemiş olacağız.
Otobüse, trene, uçağa binerken, markette para öderken sıramızı beklemeyi bileceğiz.
Yaşlı ve hasta olanları gözeteceğiz.
Yalnız camide ilk safa ilk gelenler otururlar.
Camide makam, mevki, rütbe sökmez.

Yalnız imamın hemen arkasına, namaz kıldırabilecek biri durur.
Hakkımızı korurken haddimizi bileceğiz, ama hakkımızdan feragat etsek de, haddimizi aşmamaya dikkat edeceğiz.
Bütün bunları yapmak zaman alır demeyin.
Örnek:

Bir Müslüman’la bir kâfir aynı kahvede otururken su istediler.
Müslüman sağ elle içmeyi seçse zaman kaybeder mi?
İçerken Besmele çekse zaman kaybeder mi?
Üç nefeste içse zaman kaybeder mi?
İçtikten sonra “el-Hamdü lillah” dese zaman kaybeder mi?
Kaybetmez.
Müslüman, ev komşusuna selam verip “nasılsın, hayırlı sabahlar” dese zaman kaybetmez ama çok şey kazanır.
Yalnız namazda değil, her hareketinde İslam dinine bağlılığını hatırlar ve her saniyesi ibadetle geçmiş olur.