Tripoliçe,  Mora yarımadasının hemen hemen orta bölgesinde yer alan bir şehir.

Osmanlı barışı ile tanışması ve Osmanlı hâkimiyetine girmesi 1460 yılında başlamış. O bölgeye sömürge amaçlı değil, yaşamak ve yaşatmak için giden Osmanlı, bölgede iskan ettiği nüfus ile halkı İslam’ın adaleti ve muamelatıyla tanıştırmış. Zamanla yapılan cami merkezli külliyeler ile bölgenin demografik yapısıyla beraber sosyal ve ekonomik yapısı da değişmiş. 224 yıllık bir Osmanlı döneminden sonra 1686 yılında Osmanlı’nın elinden çıkmış ve Venedikliler’in eline geçmiş. Bu dönem orada meskûn olan tüm yerli ahali için zulüm dolu yıllar olarak geçecektir. Ancak 29 yıllık bu kısa ayrılık dönemi 1715’de sona ermiş. Mora yarımadası tekrar 1715’te Osmanlı hâkimiyetine dahil olmuş. Osmanlı o bölgede tekrar imar faaliyetlerine girişmiş. Bölgeye giden idareciler marifetiyle camiler yeniden inşa edilip diğer azınlık halklarının dinlerini serbestçe yaşamalarının önündeki engeller kaldırılarak bir huzur ortamı tesis edilmiş.  Bölge yeniden bir Osmanlı barışına kavuşmuş.  Geçen bu uzun yıllar boyunca yarımada adeta bir huzur adasına dönüştürülmüş. Türkler, Rum ahali ve Yahudiler birlikte huzur içinde uzun asırlar yaşamışlar. Ta ki 19. Asır başına gelinceye kadar bu durum böyle devam etmiş.

Sömürünün semirttiği batılı devletler 1800’lerin başından itibaren gözlerini bu bölgeye dikmişler. Vekaletle bağımsızlığa teşvik edilen Yunanlılar’ı 1800’lerin başından itibaren bağımsızlık fikriyle silahlandırmaya başlamışlar. Yunanistan’la olan ortodoks dayanışması ile Rusya’da o tarihlerde batılı devletlere katılmış. 1821 yılına gelindiğinde İngiltere ve Fransa’nın teşvik ve tahrikleriyle 21 martta Yunanlılar arasında hristiyan bir Arnavut olan Kolokotronis önderliğinde bir ayaklanma başlatılmıştır. Bölgede bulunan zamanın Osmanlı idarecileri yaptıkları durum değerlendirmesinde Mora yarımadasında batı himayesiyle gelen bu ayaklanma karşısında merkezden karadan bir yardım gelemeyeceğini görürler. Deniz yoluyla da bir yardım almak oldukça müşkildir. Hatta mümkün değildir. Yapılan değerlendirmelerde Mora Yarımadasında en sağlam kalenin Tripoliçe olduğu görüşüyle birlikte toplanma merkezi olarak Tripoliçe belirleniyor. Mora Yarımadasında yer alan tüm Müslüman ahali Tripoliçe de toplanıyor. Rakamlar muhtelif olmakla beraber 40 bin Müslüman Osmanlı ahali Tripoliçe kalesine sığınarak kendilerini müdafaa etmeye başlıyorlar. Akabinde 1821 yılı mayıs ayından itibaren Tripoliçe kuşatılıyor.

Bu ayaklanma ve kuşatmada Müslüman Arnavutlar ve Hristiyan Arnavutlar iki taraf içinde başroldedir. Müslümanları savunan paralı Arnavut askerler var. Karşısında da bir hristiyan Arnavut haydut Kolokotronis. Kaleyi idare edenler asırlar boyu beraber yaşadıkları şehirdeki rumları serbest bırakıyorlar. Kendilerini kuşatanlara karşı rehin alabilecekken bu serbest bırakma kararını alıyorlar. Erzağı cephanesi kalmadığı gibi yiyeceği suyu da kalmayan kaledekilerin direnci kırılıyor ve 5 ekim 1821’de kale düşüyor. 3 gün boyunca kırk bin Müslüman ahali, tarihin gördüğü en büyük soykırıma tabi tutuluyor. Eşi emsali görülmeyen en fecî katliam Tripoliçe’de gerçekleştiriliyor.  Zamanın Osmanlı merkezi idaresi diğer yerlerde meskun ahali arasında bir anarşi ve kargaşa çıkar düşüncesiyle bu hadiseyi ülke içinde ve dışında çok fazla gündeme getiremiyor. Yıllar sonra içinde yer alan bazı isimlerin hatıralarını yazmasından parçalar birleştirilerek katliam gün yüzüne çıkarılıyor.

Bu hunharca ve vahşice soykırımı anlatacak bir kelime bulamadım. Trajedi bu büyük katliamı anlatmaya yetmiyor. Vicdanları kararmış bir insanlar güruhunun eseri. Batının ve Yunanistan’ın elinde ve alnında bir büyük kara leke.

Hangi insanlık, hangi inanış, hangi ideoloji bu kadar nefreti bağrında saklayabilir?

Fikir temelleri Filik-i Etariya yoluyla Rusya’da atılıyor. 1830 yılında Fransa, İngiltere ve Rusya Londra’da hami devletler olarak anlaşma imzaladıklarında bile ortada Yunanistan yok. Nasıl bir millet ki kral yapılacak kıratta biri bulunamıyor Alman Bavyera prensi Otto getirilip kral yapılıyor. Bu katliam geçmişi üzerine kurulan bir uydu/vekalet devlettir Yunanistan. Dün Tripoliçe Katliamının yıldönümü münasebetiyle DTCF’ de düzenlenen programdan sonra bu yazıyı kaleme aldım. Bize bu vatanı, tarihimizle, kimliğimizle birlikte bırakırken en büyük bedelleri ödeyen şehitlerimize cümle geçmişlerimizle birlikte rahmet niyaz ediyorum. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Bir gün tekrar doğmak üzere Mora’da batan güneş elbette Allah’ın izni ile başka coğrafyalarda sonsuza kadar yaşayacaktır. İşgalciye işgalci diyemeyen ve İzmir’de bir sokağa Kolokotronis adlı eli kanlı katilin adını veren içimizden çıkan zihni işgal edilmiş bahtsızları da Allah bildiği gibi yapsın diyorum.  

İstanbul Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Fuat Örenç yıllardır bu işin izini sürmekte. Mora Türkleri adıyla bu konuları işlediği bir kitap yazmış. DTCF Dekanı Prof. Dr. Levent Kayapınar’da bu yolda ciddi ilmi çabalar gösteren ilim adamlarımızdan bir diğeri. Adeta arşivlerin mahzenlerinde çalışarak bu hadisenin ortaya çıkmasında çok büyük çaba sarf etmekteler.

Selametle ve birlik halinde kalın.

Selam ve dua ile.