Bilinen meşhur ve özgün bir üçlemedir; “iş, aş ve eş”. Aş ve eş en temel ihtiyaçlar, iş ise bu ihtiyaçları karşılamanın aracıdır. Gerçekten sadece insanların değil tüm canlıların en temel birincil ihtiyacı beslenmedir. Aş kelimesi ile sembolize edilir. İkinci sıradaki ihtiyaç, neslin devamı ihtiyacıdır. Her canlı eşi ile döllenerek neslini devam ettirme duygusunu taşır. Ergin çağa veya olgunluk dönemine ulaştıktan sonra hayat döngüsünü bitkiler tohum, böcekler yumurta, memeli hayvanlar yavru vererek tamamlar. Bu ihtiyaç tek kelime eş kavramı ile ifade edilebilir. İnsan nevine ait, giyinme, barınma, ısınma, gibi fiziki ve uyuma, dinlenme gibi biyolojik ihtiyaçların yanında sosyal ve moral ihtiyaçlar da (inanma-güvenme) söz konusudur.
Besleme ihtiyacını karşılamanın yolu nedir? İnsanların ne ile beslendiğini düşünürsek sorunun cevabına kolayca ulaşılır. Beslenmenin temel sembol iki maddesi ekmek ve et ile özetlenebilir. Ekmek bitkisel üretimin, et hayvansal üretimin temsilcisi olarak alındığında, yolumuz bitkisel ve hayvansal üretimin tekniklerinin bütünü olan tarımsal [zirai] üretime çıkar.
Biyolojik ihtiyaçlar konusunu biraz daha açacak olursak, birinci sırada solunum ihtiyacı, ikinci sırada su ihtiyacı, üçüncü sırada yeme ihtiyacı yer alır. Genel bir bilgidir; Bir insan havasızlığa en fazla 3 dakika, susuzluğa en fazla 3 gün, açlığa ise en fazla 30 gün dayanabilir. İnsan hayatında canlı cansız yaratılan her şeyin bir ağırlığı vardır. Fakat havasızlık ve susuzluktan sonra açlıktan daha ağır bir olgu var mıdır? Bu durum açlığımızı giderdiğimiz tahıl, sebze, meyve, et, süt diğer tarım ürünlerinin önemini ortaya koymuyor mu? Diğer bir ifade ile bu ürünlerin bir veya birkaçının beslenmemizde yer almadığı herhangi bir günümüz veya öğünümüz var mıdır?
Tekrar vurgulamak gerekirse günümüzde en stratejik sektör beslenme ihtiyacını karşılayan gıda sektörü ve onu takip eden enerji sektörüdür. Rusya Ukrayna savaşında ortaya çıkan tahıl ve doğalgaz nakli krizi bu sektörlerin önemini anlatmada başka söze gerek bırakmıyor. Enerji sektörünü şimdilik bir kenara bırakarak gıdaların üretimini yapan tarımsal üretimin özelliklerini irdeleyelim.
Tarımsal üretim iş gücünün yoğun kullanıldığı bir sektördür. Riskleri çoktur, kâr oranı düşüktür. Tarımsal yatırımların geri dönüşüm süresi uzundur. Üretim mevsime, iklime ve çevreye bağımlıdır. Üretim dalının değişim esnekliği oldukça sınırlıdır.
Ekonomi biliminin ifadeleri ile tarımsal üretim “emek yoğun” bir üretimdir. Bu sektörde “azalan verim yasası” geçerlidir, “sermaye-yoğun” teknolojilerin kullanımı sınırlıdır. Tarımsal ürünler (çıktılar) “tam rekabet” düzeyinde piyasalarda pazarlanırken tarımsal üretim girdileri “oligopol” (iki-üç satıcı, çok sayıda alıcı) piyasalardan, hatta bazı hallerde “monopol” (tek satıcı, çok sayıda alıcı) piyasalardan sağlanmaktadır. Bu durum tarımsal üretim sektöründe iki yönlü bir sömürüye neden olmaktadır.(1) Bu nedenle tarımsal üretimde devlet koruması ve desteği kaçınılmazdır.
Teknoloji birçok üretim kolunda büyük kolaylıklar sağlamıştır. Makineleşmede otomasyon ve yapay zekâ destekli robotik teknoloji sanayide üretimi hızlandırmış, standardizasyonu sağlamış işgücü maliyetini nerede ise minimuma indirmiş, üretimin etkinliğini artırmıştır. Halbuki bu teknolojik gelişmelerin tarım sektörüne yansıması sınırlı düzeydedir. Traktör destekli tarımsal mekanizasyon; toprak hazırlığı, ekim, dikim, gübreleme, sulama, hasat, taşıma vb. faaliyetlerde büyük kolaylık sağlamış ve iş gücünü azaltmıştır. Yine bilgisayar destekli hayvan tanımlama, sağım makinaları ve yemleme otomatları ve hayvan yetiştirme ve beslemede üretim etkinliğini artırmış, iş gücü ihtiyacını önemli düzeyde azaltmıştır. Ancak bu teknolojiler belirli büyüklükteki ticari işletmelerde uygulanabilmektedir. Küçük ve aile işletmeleri bu teknolojilerin çoğundan mahrumdur. Bunun yanında, narenciye ürünleri, elma armut, kiraz, vişne, incir, üzüm, çay, fındık … el marifeti ile hasat edilmektedir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hayvancılıkta da birçok faaliyet insan işgücü ile yürütülmek durumundadır. Hayvancılığın kendine özgü zorlukları vardır. Bu üretim alanı, başka bir yazımızda yeniden daha detaylı olarak irdelenecektir.
Tarımsal üretim iklim özelliklerinden; soğuktan, sıcaktan, yağıştan, kuraktan, hastalık amilleri; böcekler, virüsler, mantarlar ve kimyasallardan, yangınlardan, sellerden önemli düzeyde etkilenen bir sektördür. Bir gecelik aşırı don olayı veya bir saatlik dolu bir mevsimlik ürünü yok edebilmektedir. Bu sektör günümüzün ve geleceğin önemli problemi olarak ön görülen hava kirliliği, su kıtlığı ve kirliliği ile toprak ve çevre kirliliğinin tehdidi altındadır. Ayrıca yine gelecek on yıllarda ön görülen iklim değişikliği en fazla tarımsal üretimi etkileyecektir.
Üretim mevsime bağlıdır. Aynı ürünler aynı mevsimde piyasaya arz edilmek durumundadır. Aynı dönem içinde arz artışı doğal olarak fiyatı düşürmektedir. Yaş tüketilen ürünlerin soğuk hava zincirinde depolanması ilave maliyet getirmektedir. Ayrıca çoğu çiftçilerin aile içi tüketime yönelik üretim yapması, kayıtlı olmaması veya örgütsüz oluşu, örgütlerin güçsüz oluşu nedenleriyle üretim planlanamamakta, plansız üretim sonucu optimum fiyatı oluşturacak (üretici ve tüketicinin memnun olduğu fiyat) arz-talep dengesi oluşmamaktadır. Anlık fiyat değişimi tarımsal üretim arzını etkilemez. Çünkü tarımsal üretim cari dönem fiyatına göre değil bir önceki dönem fiyatına göre şekillenir. Sanayide fiyat, maliyeti karşılamıyor ise üretici fiyatı anlık yükseltebilir talep yoksa üretimi durdurulabilir. Ancak tarımsal üretimin böyle bir şansı yoktur. Özetle sanayide fiyat maliyetin artışına bağlı olarak üreticiden tüketiciye doğru bir baskı ile belirlenirken tarımda durum tersine olup fiyat aşağıdan yukarı tüketiciden başlayarak perakendeci- toptancı-aracı zinciri ile üretici zincirinde belirlenir. (1) Yani tarımsal ürünlerin fiyatını belirlemede üretici nerede ise son söz sahibi konumundadır.
Bütün bu olumsuzluklar genç kuşakları sektörden uzaklaştırmaktadır. Diğer bir anlatımla gençlerin tarım sektöründen uzaklaşması sektörünün en önemli problemidir. Ülkemizde tarımsal üretim halihazırda X ve Y kuşağının gönüllü temsilcileriyle (1960-1980 doğumlular) yürütülmektedir. Çok şeye kısa yoldan ve hızlıca ulaşmayı isteyen bilişim teknolojisi araçlarına bağımlı Z kuşağı (2000-2020 doğumlular) tarım sektörüne hiç yaklaşmamaktadır. Bu yönelimle Alfa ve Beta kuşaklarının (2020 sonrası doğumlular) alfabesinde belki tarımsal üretim kelimesi de kalmayacak veya belkide tam tersine açlık tehlikesi onları kırsaldaki tarım işletmelerine gönderecektir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen başta Tarım ve Orman Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kurumların ama en başta fedakâr çiftçilerin ve girişimleri ile birçok üretim kolunda kendine yeter durumdayız. Son istatistiklere göre seçilmiş 15’er sebze ve meyve ürünlerinin 13 adedinde kendine yeter durumdayız. Muz ve cevizde açığımız var. Ancak tarla ürünlerinde aynı yeterlik düzeyinde değiliz. Buğdayda %10, mısır ve kuru fasulyede %25, ayçiçeğinde, %40, soyada %95 üretim eksiğimiz mevcut. Son yirmi yılda (2002-2022) kişi başına süt üretimi 129 kg’dan 253 kg’a, kırmızı et üretimi yaklaşık 6.4 kg’dan 25.7 kg’a yükselmiştir.(2,3)
Bu yazıya başladığımda yazının başlığı “Tarımsal Üretimde Niçin Planlı Üretime Geçemiyoruz” şeklinde idi ki, 14/9/2023 tarihinde “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik” yayınlandı. Nihayet Planlı Tarımsal Üretime Geçiyoruz!
Bu yazım konunun tabiatı gereği biraz teknik olmakla birlikte umarım anlaşılır olmuştur. Gelecek yazılarımızı Tarım Bakanlığı faaliyetleri ve tarımla ilgili daha özel konularla devam ettirmek ümidiyle sağlıkla ve afiyetle kalın.
Kaynaklar:
- Tunç Havva (2023). Tarım Ekonomisi, Sunu. Kişisel web sitesi. https://www.havvatunc.com/2023/03/01/tarim-ekonomisi
- Anonim. (2023) Tarım ve Orman Bakanlığı Web sitesi. Tarımsal Bilgiler. https://www.tarimorman.gov.tr/
- Anonim. (2023). TUİK Tarım İstatistikleri. https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=tarim
Prof. Dr. Ömer AKBULUT Eylül 2023